Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Bedřich Hrozný ve Hitit Eserleri Üzerine Araştırması: Hitit Asarına Ait Tetkikat ve Hafriyat

Bedřich Hrozný 1913 senesinde Alman Doğu Bilimleri Kurumu tarafından Boğazköy kazılarında bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne taşınan yaklaşık 10400 adet tableti incelemesi için İstanbul'a gönderildi

0 2.134

Bedřich Hrozný 6 Mayıs 1879 tarihinde Lysá nad Labem’de dünyaya geldi. Çek asıllı olup Boğazköy’de 1906 senesinde başlatılan ilk kazının başındaki Hugo Winckler’in ölümünden sonra 1913 senesinde Alman Doğu Bilimleri Kurumu tarafından bu kazıda bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne taşınan yaklaşık 10400 adet tableti incelemesi için İstanbul’a gönderildi. Alanında çok değerli çalışmaları olup makalemizde konu edindiğimiz makalede de profesörün çalışmalarının detayları yer almaktadır. Bu bilimsel makale Türk Yurdu mecmuasının 2.cildinin 10.sayısında yayımlanmış olup tarafımızca Latin harflerine aktarılarak okuyucularımızın istifadesine sunulmuştur. İşte o makale…

Hitit Asarına Ait Tetkikat ve Hafriyat

1915 senesinde ve Cihan Harbi’nin en buhranlı bir zamanında Viyana Darülfünunu müderrislerinden, fakat ırken ve hissen bir Çek olan Doktor Bedřich Hrozný, Hitit yazısını okumağa muvaffak olduğunu ilan ederek irfan âlemini hayret içinde bıraktı; o Hititler ki: Milad-ı İsa’dan evvel 10’uncu ve 20’nci asırlar arasında ahval-i âlem üzerinde hatta Babilliler ve Mısırlılar kadar mühim harsı, irfanı ve siyasi bir tesir icra eylemişlerdir.

Yalnız bu söylediğimiz Çek profesörün tetebbuatı Champollion, Grotofend ve Sir Henry Rawlinson’ın tetkikatından esasi surette tehalüf eyliyordu. Mahkukat-ı kadimenin bu üç büyük karii bu vakte kadar anlaşılması gayr-ı kabil görülen işaret ve alametler için bir tarik-i hall aramışlar ve bulmuşlardı. Fakat Çek profesörü Hrozný, kadim şark-ı karib hakkında o derece derin bir ihtisasa malik bulunan Profesör A. H. Sayce gibi bir zatın bile Hitit hiyeroglifleri denilen mahkukatı okumakta duçar-ı müşkilat olduğunu görünce kendisine başka bir tarik-i taharri ve istikşaf buldu. Hititlerin piktografik yani resim yazısı diye tercümesi en münasip olan mahkukatının okunmamasını bir tesadüf-i mesude terk ederek, nazar-ı dikkatini 1906-1907 senesinde Boğazköyü’ndeki Hitit merkez idaresindeki H. Winekler (360) tarafından keşfedilmiş olan vesaike çevirdi ki: Bunlar mahrutiyül-eşkal hurufat ile ve Hitit krallığının lisan-ı resmisinde yazılmış idi. Profesör bunları tetkik ederek Hitit lisanına dair bir şey öğrenmeğe uğraşırken kemal-i taaccüple bu lisanın Hint-Avrupai şubesine müşabehet ve sıhriyeti olduğunu ve İtalyan-Kelt ve İraniyan grubuna merbut bulunduğunu keşfetti.

Hititler Hakkında Tüm Araştırmalarımıza Buradan Ulaşabilirsiniz

Bugün Hitit lisanının mensubiyeti ve mahiyet-i hurufu meselesinin Profesör Hrozný tarafından halledildiği umumiyetle kabul edilmektedir. Profesör şimdi Hethitika namı altında Hitit lisanına, Hitit tarihine, arkeolojisine ve Hititlere dair diğer tetebbuata müteallik bir silsile-i asar neşretmektedir. Bu eserler el-yevm Paris’te tab ve neşir edilmekte olup takriben kablel-milat 1350 tarihine ait bir Hitit mecelle-i kanununun Fransızcaya tercümesiyle başlıyor.

Profesör Hrozný Hitit lisanının serairine tedricen vakıf olduğu nispette Hititlerin şark-ı karibin siyasiyat-ı milliyesi üzerindeki tesiratının ehemmiyetini de anlamaktadır. Ayn-ı zamanda doktor, Hitit milletinin hayat-ı siyasiye ve irfanına dair bugün bizim malik olduğumuz malumatın başlıca eser-i tesadüf bulunduğuna daha ziyade kanaat getiriyor.

Bu ana kadar Hitit bakayasının müteferrik olarak, yer yer bulunduğu çok vasi sahayı, yani şarki Anadolu’nun üçte ikisi ile Anadolu’nun cenup sahilini, yukarı Fırat havzasını, Mezopotamya’nın şimal-i garbi kısmını, şimali ve merkezi Suriye’yi daha çok mühim Hitit asar-ı irfanı bakayalarına medfen farz eylediğimize göre, Doktor Hrozný ümit ediyor idi ki: Hititlerin, zamanındaki en medeni iki millet ile, yani Babilliler ve Mısırlılarla temasa geldikleri hudutlarda Hititlerin hiyeroglifik mahkukatını okumağa yardım edecek iki taraflı bir lisana tesadüf olunabilsin; işte bu düşünce ve ümit ile profesör, Çek Devleti’nin teessüsünü müteakip Prag Darülfünunu’nda Sami lisanlar ve kadim şark tarihi kürsi-i tedrisine geçince, Hititlerin Anadolu’daki saha-i kadimelerine, hususiyle kadim Khatti (361) Krallığı hudutlarının Babilliler ve Mısırlılarla temas ettiği nevahiye bir seyahat-i fenniye yapmak istedi. Çekoslovakya hükümeti, Çek Akademisi ve bir takım zengin hamiler heman masarife iştirak ederek kısa bir müddet zarfında profesörün emrine 500000 Çek kronu cem ve ihzar ettiler.

Doktor Hrozný ilk sene zarfında şu mevakide hafriyat icrasını tasmim ve tertip etmişti: Bashan’daki Şeyh Sa’d mevkii ki: Asırlardan beri muttaki ve sabur Hazret-i Yakup’a ait rivayat ile meşhurdur. Asya-yı Sugra’da Kayseri ki: Birçok senelerden beri nakil ve furuhat olunan mahruti Kapadokya levhaları – mahall-i keşifleri tamamıyla malum olmamakla beraber – buradan etrafa dağılmaktadır. Bunlardan başka Mezopotamya’da şimdiye kadar keşif ve tetkik edilememiş olan Tell Vashak mevkii var idi ki: Doktor Hrozný, burasının bize Tell Amarna levhalarından malum olan Mitanni İmparatorluğu’nun merkezi olduğuna kail bulunuyor. Doktor geçen sene iptidasında İstanbul’a geldi ve Türkiye Müzesi müdürü Halil Bey tavassutuyla, ve Türkiye hükümetinin bir komiseri nezareti altında Kayseri’de iki tepede hafriyat yapmak için müsaade-name istihsal eyledi. Ancak Boğazköyü’nde Türkiye hükümeti bizzat icra-yı hafriyat etmek istediğinden, doktor İstanbul’dan Suriye’ye geçerek Fransa hükümetinden de Şeyh Sa’d’da hafriyat müsaadesini istihsal etti. Burası geçen asır esnasında Cezayir emiri Abdülkadir oğlu Şeyh Sa’d tarafından tesis edilmiş küçük bir siyahi karyesi olup Şam şehrini el-Mezireb’deki şimendifer iltisak noktasına vasleden cadde üstünde kaindir. Burası Shomahar’ın firavun İkinci Ramses’e ait bir mahkuk levha bulmuş olmasıyla meşhurdur. Bu karyenin cenub-ı şarkisinde Sahra-i Eyüp isminde bir mescit olup mezkur Ramses taşı işte bu cami içerisindedir. Araplar buna “Eyüp Taşı” namını verirler.

(362)   4 Nisan’da işte burada Doktor Hrozný bu taşa yakın hafriyat yapmağa başlamıştır. Bu monolit aynı zamanda daha sonraki devirlere ait bir Yunan-ı Kadim Aizanoi Mabedi’nin mevkini de gösteriyor; bunun cephesinde de Doktor Hrozný, mahalli mabudun ibadetine mahsus bir Amori mabedi keşfeyledi. Pek ziyade bozulmuş hiyeroglif mahkukatından bu mabudun isminin Arkansafon olduğunu istihraç etmiştir. Bu mabudun cepheden görünüşü pek sani tarzda taş üzerine hakkedilmiştir. Başında iki gayet büyük boynuz vardır. Ramses’in ibadet ve ihtiramını kabul eder bir vaziyettedir. Bu mevki vasien intişar etmiş bir akide-i diniyenin merkezi idi. Bu akide evvela orada yaşayan, Amoriler arasında muahharen de yerlerine kaim olmuş Aramiler içinde mazhar-ı kabul olmuştu. Daha sonra Yunanlılar da bu akideyi (mezhebi) kabul ettiler. Muahharen Hristiyanlar yine buraya sabır ile meşhur Hazret-i Eyüp namına hasr-ı hürmet eylediler; bunları takliden Müslümanlarca da bir makam-ı mukaddes addolundu.

Hitit Şehirleri İsimli Arkeonostalji Yazımız İlginizi Çekebilir

Bu mabedin etrafında Amoriler ve Yunanlılar tarafından yapılmış bir takım mebati mevcut olduğu hafriyat neticesinde anlaşıldı ve binalar dâhilinde bir takım alat ve mevadd bulundu. Bunların arasında bazalt taşından bir havuz, taş su kapları, havan ve havan elleri, ok temrenleri (başları), (Yunan-Roma)  ve Bizans devirlerine mahsus evani-i züccaciye, cam ve madenden bazubendler, çıngıraklar ve Roma meskûkâtı vardır. Bunların tetkiki neticesi olarak salifüz-zikr mezhebin Yunan-Roma devrinde devr-i tekâmülüne vasıl olduğunu Doktor Hrozný kuvvetle tahmin ediyor; çünkü Amori devrine mensup olmak üzere keşfolunan mevadd daha az ve nispeten daha ehemmiyetsizdir. Keşfolunan kitabelerden en mühimi Kenani lisanında yazılmış bir parçadır. Doktor bu kitabenin milad-ı İsa’dan beş yüz sene kadar evvel bir tarihe ait olduğunu söylemektedir.

Hafriyatta devam olunarak nihayet yontulmuş cesim kayalarla inşa edilmiş ve içerisi (363) tuğla ile mefruş bir binaya tesadüf olunmuştur. Burada görülen bir taş üzerine mahkuk Hitit aslanına nazaran Doktor Hrozný binanın kablel-milat iki bininci senelere ait bulunduğuna hükmeylemektedir. Bu bina adeta bir nevi sarayı andırmaktadır. Tuğla zeminden aşağıda iki zahire anbarı vardır, ki: Bunlardan birinde el-an, siyahlaşmış buğdayla dolu sepetler bulunmakta idi. Bunlardan başka üç taş mezar da bulunmuştur ki: Bunlardan birinin içinde Hitit tarzında bir mühür vardır. Mührün üzerinde bir balık mahkuktur. Mezarlardan birinde de demir çivili ve sahtiyan bir sandal tabanı bulunmuştur ki: Havaya maruz olunca parça parça dökülmektedir.

İlgili Yazılar

Sarayın asıl medhalini muhafaza eden divarın cenup tarafında daha bir takım binalar keşfolunmuştur. Binalar milad-ı İsa’dan evvelki bin seneye ait bulunmaktadır. Bu binalardan birindeki zahire ambarında o zamanlar yakılmış buğday bulunmaktadır. Bu divarın arkasında da mürtefi bir terasa bulunuyor ki: Muahharen Yunan mabedi olan binaya müntehi olmaktadır. Garp tarafında güzel surette yontulmuş taşlardan müteşekkil bir divar vardır ki: Tedricen yükselerek şimale doğru gidiyor. Doktor Hrozný evvelce bulduğu ve hepsi Yunan devresine ait heykellerden bilhassa üç kıtası, Mabude Nike’nin heykelleri mahfuz ve bozulmamış kalmıştır ve kırmalarla mestur bir libasa bürünmüş, fakat sağ memesi açık, kanatlı bir kadın irae etmektedir. Çek heyet-i ilmiyesi bunlardan başka bir takım heykeller daha bulmuştur ki aralarında bir bargirin arkasında, ellerini kaldırmış bir çocuk suretinde temsil edilen Eros da vardır. Maatteessüf bu heykel haylice hasara uğramıştır. Ayn-ı mahalde bağırmakta olan bir dişi aslanı temsil eden diğer bir heykel de bulunmuştur. Aslanın bulunduğu pedestal (ayak) üzerinde bir de erkek heykeli olduğu anlaşılıyorsa da bu kısım kırılıp kaybolmuş, yalnız pedestalde kalmıştır. Mısır mahkukatındaki Hititlerin giydikleri başlıklara müşabih sivri bir tolga taşıyan bir muharibin kabaca (364) oyulmuş heykeli de, Doktor Hrozný tarafından, kablel-milat 1000 sene evvel yerli bir artistik eseri addedilmektedir. Bu heykel Amoriler asarından olmakla beraber diğer bütün asar gibi Hitit tesiratını irae ediyor.

İşte bu keşfiyatın Doktor Hrozný’ye verdiği kanaate nazaran kablel-milat iki bininci seneler devresi esnasında Hitit tesiratı şimalden ta Maveraüş-şeriaya ve Havran havalisine kadar nüfuz ve hulul etmiş idi. Şeyh Sa’d’da bulunan bakayaya göre, bu mevki esasen Amoriler ile meskûn bulunurdu. Amoriler İbrani ve Fenike lisanına müşabih bir lisana maliktiler. Fakat hars nokta-i nazarından Hitit tesiri altında oldukları gibi ihtimal Hititlerin taht-ı hükümetinde idiler.

Tevrat’ta Hititler Nasıl Geçmektedir Merak Ediyorsanız Bu Yazımız Tam Size Göre

İkinci Ramses taşı ihtimal sırf yeni bir eser-i hürmet olarak vaz edilmiş idi; yahut İkinci Ramses ile Hatti yani Hitit İmparatorluğu hükümdarı İkinci Hattusil arasında, Hitit ülkesiyle Mısır-ı Kadim toprakları hududunu takarrür ve taayyün ettiren muahede üzerine buraya konulmuştur.

Anadolu’da:

22 Mayıs’ta Doktor Hrozný, Ürdün Nehri civarındaki hafriyatına fasıl vererek iki gün sonra Beyrut’tan vapura bindi ve Mersin’e çıkıp oradan Ulukışla istasyonuna vasıl oldu. Badehu otomobil ile, kadim Hitit İmparatorluğu’nun hudud-ı siyasiyesi dahilinde mühim bir kasaba olan Kayseri’ye geldi. Yukarıda söylediğimiz vechle Cappacian Tablet (Kapadokya Levhaları) denilen mahkukat hep Kayseri’den gelmektedir. Bu levhalardan anlaşıldığına göre kablel-milat üç bininci seneler devresinde burada çok büyük bir şehir mevcut olup Babil şehri ile mütemadiyen münasebatta bulunuyordu, hatta bu şehir az çok Babil’in bir ticaret müstamiresi mahiyetini haiz idi.

(365)   Doktor Hrozný henüz Kayseri’de hafriyata başlamamış, ancak şehir civarında hafriyat icrasına müsaade edilen iki tepeyi tetkik ederek mahkuk levhaların, Karatepe köyüne yakın Kültepe’den çıkarıldıklarını anlamıştır. Köylüler Doktor Hrozný’ye mezkur tepeyi kazarken buldukları birçok mahkuk levhalar getirmişlerdir ki: Bunların arasında esrarengiz bir kitabe parçası da bulunuyordu.

Her ne kadar birçok seneler evvel Du chantre burada hafriyat icra etmiş ise de Doktor Hrozný’nin fikrince daha yapılacak çok iş vardır. Doktor Hrozný Kültepe’nin gayet mühim bir hars merkezi olduğuna kanaat ediyor. Mahkuk levhaların adedi, Doktor Hrozný’nin taharriyatı neticesinde bu mevkide de Tell Amarna ve Boğazköyü’ndeki kadar mühim bir hazine-i malumatın meydana çıkarılacağı ümidini takviye ediyor.

Doktor Hrozný Kayseri’den Tokat’a gitmiş ve Gümenek Dağı’nı tetkike teşebbüs eylemiştir. Doktor Hrozný, Gümenek Dağı’nın Hitit mahkukatındaki Gizu Vadna olduğuna kail bulunuyor.

R.S.A.

Makalenin Künyesi: Anadolu ve Suriye’de Hitit Asarına Ait Tedkikat ve Hafriyat / R. S. A..– Ankara: Türk Ocakları Merkez Heyeti, Temmuz 1341. Türk Yurdu (2-3. Seri) cilt: II, sayı: 10, sayfa: 359-365.

Hititler’de Din, Ritüel, Tıp Ve Kehanet

Arkeonostalji Yazılarımızın Tamamına Buradan Ulaşabilirsiniz

Yazı: Bünyamin Tan

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More