Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Arkeoloji Araştırmaları Tarihimizden Bir Vesika: Hitit Şehirleri

Hititler, Anadolu’da kurulmuş en büyük medeniyettir.

0 7.661

Hititler, Anadolu’da kurulmuş en büyük medeniyettir. Bu medeniyet hakkında gerek Osmanlı Devleti ve gerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde yapılan araştırmalar tüm dünyadaki antik uygarlıklarla alakalı olanların gözünü Türkiye topraklarına dikmesine neden olmuştur. Hatta cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yetişen önemli bilim insanlarımız bu alanda dünya çapında tanınan kişiler olma şerefine erişmiştir. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz ki Sedat Alp’tir. Yazımızda konu edindiğimiz makale, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan ve Hitit şehirleriyle ilgili literatürümüzde bulunan ilk makaledir. Arkeoloji araştırmaları tarihimizi anımsamak ve ona yeniden hayat vermek adına Hamid Sami’nin bu makalesini sizlerin istifadesine sunuyoruz.

Hitit Şehirleri

Vatanımızın eski sakinlerinden kalma izler ve eserler bu toprakların pek muhteşem ve mütekamil medeniyetler yaratacak bir kudrete malik olduğunu göstermektedir. Son zamanlarda elde edilen müteaddit anasırdan yakın şarkta Mısır ve Babil medeniyetleri yanında üçüncü bir medeniyet dairesinin mevcudiyeti anlaşıldı. Hitit dünyası kurun-ı kadime tarihinde kendine pek mühim bir köşe ayırdı. Kökü Anadolu’da olan Hitit medeniyeti, nispeten muahhar olması dolayısıyla, diğer medeniyetlerden bazı anasır almıştır, mamafih aslen ne Babil ne de Mısır medeniyetine benzeyip bunlardan tamamıyla müstakil bir hususiyete malik olduğu bugün en müşkülpesent tarih-i kadim mütehassısları tarafından kabul edilmiştir. Hatta şimdiye kadar Babil’in devamı olarak tanınmış olan Asur medeniyetinin de daha ziyade Hitit zümresine mensup olduğu iddia edilmektedir. Diğer cihetten Yunan-ı Kadim’in harsı, dini sembolleri ve sanatı üzerine bu Anadolu medeniyetinin pek bariz tesirler yaptığı su götürmez bir hakikattir.

Hititler Hakkında Sitemizde Bulunan Tüm İncelemelere Buradan Ulaşabilirsiniz

Bir höyük içinde açılan hendeğin manzarası

Hititler milattan yirmi asır, yani zamanımızdan 4000 sene evvel bütün Anadolu’ya hakim olup memleketimizin ikliminden, toprağından, her türlü servet membalarından azami istifade yolunu bularak binlerce şehre hayat bahşetmişler ve bu sayede muazzam medeniyetlerini vücuda getirmişlerdir. Sekiz asır devam eden Hitit saltanatı milattan 1200 sene evvel büyük muhaceretler neticesi parçalanarak küçük küçük hükümetlere ayrılmıştır. Ahiren Boğazköy (Ankara’nın 150 kilometre şarkında) harabelerinde bulunan Hitit kitabeleri bu saltanatın tarih ve coğrafyası, din ve medeniyeti hakkında pek çok malumatı ihtiva ettiğinden Hitit-şinaslar senelerden beri bu kitabeleri halle çalışmışlardır. Bu sayede Hititlerin menşeleri, lisanları, ahlak ve adetlerine dair iyi malumat elde edilmiştir. Biz burada bu cihetleri tetkik edecek değiliz; yalnız Hitit saltanatının şehirlerine, yollarına yani tarihi coğrafyasına ait tetkikatın ne merkezde olduğunu zikir ile iktifa edeceğiz.

Hakikaten, başlıca Hitit şehirlerinin yerlerini tespit ve yol şebekelerini tayin ile bu saltanatın beşeri ve iktisadi faaliyetlerini gösterir doğru bir levha vücuda getirmek Anadolu’nun iktisat tarihi ve beşeri coğrafyası için pek lüzumlu bir mesaidir. Ancak bu sayede Anadolu’da kesretle tesadüf edilen kadim tesisatın kıymet ve ehemmiyetleri hakkında bir fikir edinmek kabil olur. İşte sırf bu maksatla geçen sene Alman Şark Cemiyeti meşhur Hitit-şinaslarından Doktor Furrer ile Würtsburg Darülfünunu müderrislerinden Profesör Vigandi Türkiye’ye izam etmişti. Bunlar Anadolu’da dolaşarak Boğazköy kitabelerinde ismi geçen 100’den ziyade eyalet 1000’den fazla şehrin hakiki mevkilerini yerinde tetkik edip bu suretle Hitit ülkesinin bir coğrafyasını vücuda getirecekti. Tetkik heyeti, Hititlerin “Ankova” tesmiye ettikleri bugünkü Ankara’dan başlayarak otomobil ile Kırşehir, Yozgat, Boğazköy, Alaca, Kayseri, Ulukışla, Adana üzerinden Hititlerin “Arzava” dedikleri Kilikya’ya; sonra Konya üzerinden tekrar Ankara’ya avdet etmiştir. Ahiren Doktor Furrer İstanbul’da münteşir “Turkish Post” gazetesinde neşrettiği küçük bir makale ile elde edilen neticeler hakkında bazı malumat verdi.

Hititler’de Din, Ritüel, Tıp ve Kehanet Yazı Serimizi Mutlaka Okumalısınz

Boğazköy Harabeleri: Arslanlar Kapısı

Tetkik heyetinin mütalaatına nazaran Anadolu’daki Hitit şehirleri bakayası iki şekilde göze çarpmaktadır. Bir kere höyüklerin yani memleketin her tarafında tesadüf olunan suni tepeciklerin kadim şehirler bakayası olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bütün höyükler aynı mahiyette olmayıp dağların yamaçlarında oldukça geniş bir sahayı görebilen sivri höyükler daha ziyade Hitit beylerinin mezarı, aynı zamanda işaret ve karakol kuleleridir. Asıl eski Hitit meskenlerinin enkazını ihtiva eden höyükler vadilerde toplanmıştır. Burada höyükleri etrafında kale duvarları vesaire gibi şehir asarı hemen kalmamış gibidir. Höyüklerin içindeki taşların da kısm-ı azamı köylüler tarafından çıkarılmıştır. Bizzat höyükler vaktiyle buralardan inkişaf eden Hitit şehirlerinin, asırların tahribatına mukavemet edebilen yegane eserleri olarak kalmıştır. Höyüklerin büyüklüğüne ve küçüklüğüne göre ı mevkiin vaktiyle uzun veya kısa ömürlü bir şehre malik olduğu da anlaşılır. Tetkik heyeti bu nevi ova şehirlerinden ancak yüz kadarının mevkiini tayine muvaffak olabilmiştir.

Hititlerin, dağlık yerlerde şehirlerini tercihen, ova ve vadilerden ziyade, dört bir tarafı dik fakat üstü düz olan dağların zirvesine kurmuşlardır. Nispeten ücra yerlerde bulunup insanların dest-i tahribinden uzakta kalan bu nevi şehirlerin surlarına ve kulelerine ait bazı asar bugüne kadar mevcudiyetlerini muhafaza edebilmiştir. Dağ şehirlerinin en mühim ihtiyacı su olduğundan şehrin bulunduğu mevkiden başlayarak su damarına tesadüf edinceye kadar mailen kazılmış cesim ve muazzam kuyulara tesadüf edilir. Bu nevi dağ şehirleri umumiyetle “hisar” veya “kale” ismiyle anılmaktadır. Heyet, Kayseri ile Yozgat arasında şayan-ı ehemmiyet derecede vasi bir dağ şehri keşfetmiştir. Oldukça yüksek bir dağın zirvesinde bulunan bir şehir iki kilometre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde olup yüz kadar kalın kuleleri ihtiva eden bir sur ile çevrilmiştir. İki suni sahrınç ile büyük bir kuyu şehrin su ihtiyacını temin etmekte imiş. Civar halk, bir takım efsanelere istinaden bu şehrin inşasını Keyhüsrev ile Dara’ya atfetmektedir.

İlgili Yazılar

Hititler Döneminde Uygulan Tıp Yöntemleri Nelerdi Merak Ediyorsanız Bu Yazımız Tam Size Göre

Haymana civarında Gavur Kalesi harabeleri

Bu iki cins kadim şehir numunelerine üçüncü bir nevi daha ilave edilebilir ki o da yekpare kayalar içine oyulmuş mağara şehirleridir. Yukarı Dicle havzasında yani Mardin ile Elaziz arasında müteaddit nümunelerini gördüğüm bu şehirler cesim kayaların kısmen tabii kısmen suni oyukları içinde tesis edilmiştir. Hititlere ait olduğu kadar mukaddem veya muahhar devirlere de ait olması muhtemel olan bu mağara şehirlerinin en muhteşem ve muazzamları Fırat sahillerinde bulunur. Bilhassa Hısnımansur veya Adıyaman kazasından geçek Göksu nehrinin Fırat’a karıştığı yerde, yüzlerce metre irtifaındaki yalçın kayalar içine oyulmuş olup elyevm “Abdülleys” ismini taşıyan mağara şehri bugün bile bir şehir sükkanını istiap edecek kadar cesimdir. Ahiren, Malatya ile Birecik’in arasında yapılacak şosenin güzergahını tayin maksadıyla bu havaliyi dolaşan heyetlere iştirak eden Malatya gazetesi baş muharriri Abdülleys harabelerini şu suretle etmektedir:

“Tamamıyla şakuli vaziyette birbiri üzerine inşa edilmiş bu eski taş şehrin ancak altıncı katına kadar çıkılabilmektedir ki bu kısım dahilinde yüzden fazla muntazam evler ve dükkanlar, gayet mahirane oyulmuş ve tesviye edilmiş caddeler, yüz metre irtifaından Fırat nehrinden su almak üzere yapılmış kuyular, azim sahrınçlar vardır. Altıncı katta yıldız şeklinde yapılmış pek muntazam bir havuz ile içtima salonlarını havi ve sanatkarane açılmış pencerelerinden bol ziya alan bütün müştemilatıyla saray talakına seza bir daire mevcuttur. Altıncı kattan elli metre kadar daha mürtefi mahallerde pencereler görünmekte ise de maatteessüf yolu kapanmış veyahut gizli bir yol varsa da bilinemediğinden çıkılamamaktadır. Evlerin ve şehirlerin medhalleri tamamıyla Fırat sahillerinde bulunduğundan başka bir yerden girilmesine imkan yoktur. Bu şehirlerin akıllara hayret veren ciheti büyük dağlar içine oyulmuş olmasıdır.”

Bu kadim şehirlerin tarz-ı tevziine bakacak olursak bugün iskana gayr-ı müsait zannedilen birçok sahaların bile medeni tesisat sayesinde büyük bir kalabalık besilemiş olduğunu görürüz. Vusta Anadolu’nun ıssız bozkırlarında büyük küçük birçok höyüklere tesadüf edilir ki bunların, vaktiyle Hititler tarafından yapılarak ova irva ve iska tesisatı sayesinde vücut bulmuş şehirlerin bakayası olduğunda şüphe yoktur. Nasıl ki bugün Konya ovasının irva ve iskası dolayısıyla yeni yeni büyük köyler teşekküle başlamışır. Pötürge’den Cerablus’a kadar Fırat güzergahı üzerinde yer yer tesadüf edilen cesim şehir harabeleri de vaktiyle bunların minkale kabiliyetinden azami surette istifade edildiğini bize göstermektedir. Hulasa, asırların tahripkar kuvvetlerine, sellerine, kasırgalarına, zelzelelerine karşı mukavemet edip bugüne kadar mevcudiyetlerini muhafaza eden bu kadim Anadolu şehirleri müzeleri tezyin edecek birçok kıymetli asarı sinesinde sakladığı gibi bazıları da bizzat, bütün cihan seyyahlarını ayağına celbedecek kadar muazzam eserlerdir. Aynı zamanda Türkiye topraklarının ümran kabiliyeti için en beliğ şahittirler.

Boğazköy kadim harabelerinin şimal-i garbından görünüşü

Türkiye’den Arkeoloji Haberlerine Buradan Ulaşabilirsiniz

Hititler, muhtelif iklimlere malik olan Anadolu kıtasının zirai kabiliyetinden azami istifadeyi temin etmekle kalmayarak bu ülkenin madeni servetlerinden de müstefit olmuşlardır. Hatta Hititlerin bütün levazım-ı harbiyeleri demirden olup en büyük düşmanları olan Mısırlıların tunçtan mamul teçhizatına faikti. En zengin demir madenleri Hititlerin nim-i müstakil müttefiklerinden biri olan Gizuvadena (Ünye – Ordu havalisi) eyaletinde bulunuyordu. Boğazköy’de elde edilen resmi vesaik miyanında Mısır firavunu “İkinci Ramses”’ten Hitit kralı “Hattusil”e yazılmış bir mektup suretiyle onun cevabı bulunmuştur. Ramses Hititlerle olan dostluğuna istinaden kendisi için Gizuvadena ocaklarından demir tedarik edilmesini rica ediyordu. Lakin Hattusil bu ricayı isaf etmeyerek nezaket dairesinde meseleyi tavik ediyor; elinde ihtiyat demir bulunmadığından şimdi havaların adem-i müsaadesi dolayısıyla mevsimin hululü anında istihsalat yapılarak gönderileceğinden bahis dolambaçlı bir cevap veriyor.

Milattan 1200 sene evvel, bilhassa garptan gelen muhacir kavimler tarafından, istilaya maruz kalan Hititler cenupta Kargamış üzerine çekilmişlerdir. Buradaki Hitit şehirlerinin milattan 1100 sene evvel Asuri istilası esnasında mevcut olduğu anlaşılıyor. Asuri istilasından sonra Hititler tekrar inkişaf ederek daha mükemmel şehirler vücuda getirmişler, vaziyette büyük bir teceddüt yaparak kabartma heykeller imal etmişlerdir. Bugün Gaziantep-Urfa havalisi pek çok Hitit bakayasına malik bulunmaktadır.

Orijinal Makale: Hamid Sami

Çeviri ve Düzenleme: Bünyamin Tan

Makalenin Künyesi: Memleket Tedkikleri: Hitit Şehirleri, Hayat Mecmuası, Cilt: 1, Sayı: 12, 17 Şubat 1927, s. 229-231.

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More