Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

10 Madde ile Antik Çağ’daki Günlük Hayata Büyüleyici Bir Bakış

Arkeologlar, sopa, taş ve antik yaşamdaki diğer kalıntılara bakarak atalarımızın neyle beslendiklerine, hangi hastalıkları geçirdiklerine, çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine ve nasıl bir eğlence anlayışına sahip olduklarına dair ilginç bilgiler toplamaya devam ediyor...

0 6.192

Zamanda yolculuk yapmak imkânsız olduğundan geçmiş hakkında asla bilemeyeceğimiz bazı şeyler vardır. Ancak günümüze kadar ulaşabilmiş her tarih kalıntısı, adeta atalarımızın günlük hayatları hakkında bize yeni ve cesur bilgiler sunan büyük bir nimet niteliğinde.

Arkeologlar, sopa, taş ve antik yaşamdaki diğer kalıntılara bakarak atalarımızın neyle beslendiklerine, hangi hastalıkları geçirdiklerine, çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine ve nasıl bir eğlence anlayışına sahip olduklarına dair ilginç yeni bilgiler topladı.

10- Antik Çinliler ‘Dondurma’ Yiyorlardı

Çinliler, küçük bir kimya hilesi sayesinde neredeyse 3000 yıl önce donmuş şekerleme yiyorlardı.

Sudaki potasyum nitratın belli koşullarda suyu dondurduğunu gözlemleyerek, minerallerin suyun donma noktasını düşürdüğünü keşfeden Çinliler M.Ö. 700 yıllarında bu keşiflerini mutfakta kullanmaya karar verip bal, süt ve/veya kremadan oluşan sulu, buzlu bir karışım oluşturdular.

Bu antik dondurma yaklaşık 2500 yıl önce İran’a kadar yayıldı. İranlılar, bu zaten tatlı olan dondurmaya meyve ya da gül gibi çiçeksi tatlar eklediler. Bu karışıma ise, Arapça’da “meyveli buz” anlamına gelen sharbat (şerbet) adını verdiler. Şu an içtiğimiz şerbetler de buradan gelir.

9- İnsanların Prostatlarında Ağrı Veren Taşlar Vardı

Arkeologlar, Sudan’da bulunan antik kent Al Khiday’da yere yığılmış vaziyetteki iskeletin yanında 3 tane oval biçimde taş olduğunu fark ettiler.

Taşların, herhangi bir ölü gömme ritüelinin parçası olmadığını veya bunların bazı jeolojik tesadüflerden kaynaklanmadığını, aksine bu taşların iskelet canlıyken onun vücudunda (özellikle de prostatında) bulunduğunu ve o şekilde gömüldüğünü ortaya çıkardılar.

Tıpkı böbrek taşları gibi, bu ceviz büyüklüğündeki prostat taşları prostatta kalsiyum birikmesinden kaynaklanıyordu. Günümüzde bu rahatsızlık ameliyat gerektiren bir durum olduğundan bu insanlar prostatındaki taşlar yüzünden muhtemelen acı çekmişlerdi. Bu keşif, prostat taşının modern bir hastalık olmadığını ve insanların bu tür rahatsızlıkları en az 12.000 yıldır yaşadığını gösteriyor.

8- İpek Yolu’nda Parazitler ve Solucanlar Geziniyordu

İpek Yolu, Asya, Avrupa ve Afrika arasında büyük bir ticaret noktası olmanın yanı sıra hastalıklar için de bir geçiş yoluydu.

Geçtiğimiz zamanlarda, arkeologlar Çin’in Dunhuang bölgesindeki Xuanquanzhi konaklama tesisinde bu duruma dair ilk kesin kanıtları buldular. Araştırmacılar, bir bez parçasıyla sarılmış çubuklar şeklindeki 2000 yıllık tuvalet temizleme aracını gün yüzüne çıkardılar. Bu temizlik malzemeleri, kurak iklim şartları sayesinde 2000 yıl boyunca dışkı izlerini üzerinde barındırmaya devam edebilmiş.

Yapılan analizler sonucunda, bu tuvalet temizleme aracının üzerinde kamçılı kurt, bağırsak kurdu, kancalı kurt ve Çin karaciğer paraziti de dahil olmak üzere birçok parazitin bulunduğu ortaya çıktı.

7- Kadınlar Aile Kurmak İçin Çok Uzaklara Gidiyorlardı

Alman arkeologlar, Taş Devri ve Tunç Devri arasında kalan bir dönemde yani, M.Ö. 2500 ve 1650 yıllar arasında gömülmüş 84 iskelet üzerinde çalıştılar. Bu çalışmalar sonucunda, kadınların çoğunun aile kurmak için en az 500 kilometre yol kat ettiklerini ortaya çıkardılar.

Ancak kadınların aksine, erkekler doğdukları yere yakın bir yere gömülmüşlerdi. Buradan anlaşılıyor ki, “patrilokal” (kadınların evlenince kocasının ailesiyle yaşaması) görüş, Taş ve Tunç Devrinde de hakimdi.

Bu ayrım, antik çağdaki insanlarla ilişkilendirdiğimiz toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde düzeltmeler yapılması gerektiğini göstermektedir. Erkekler seyahat ederken, ticaretle uğraşırken veya çapulculuk yaparken kadınlar her zaman evlerinde hapsolmuş değillerdi.

Onlar, uzak diyarlara giderek fikirleri yayıyor, kültürleri paylaşıyor ve aileler kuruyorlardı.

6- Romalılar Büyük Kütüphaneler İnşa Etmişlerdi

Araştırmacılar, Köln’deki bir inşaat projesinde ortaya çıkan Roma duvarını içindeki merak uyandıran nişleri fark etmeden önce bir meclis salonunun parçası sanıyorlardı. Fakat daha sonra bunun Almanya’nın en eski kütüphanesi olduğu gerçeğiyle şaşkına döndüler.

Bu bölge, M.Ö. 38 yılında Romalılar tarafından kuruldu. Su kemerleri, duvarlar, kanalizasyonlar gibi Roma’ya ait yapıları, ikinci yüzyılda inşa edilmiş mozaik şeklindeki kültürel zenginlikleri ve bahsi geçen kütüphaneyi de içerisinde barındırıyordu.

İlgili Yazılar

1800 yıllık kütüphane iki kattan oluşuyordu ve en az birkaç bin (belki 20.000 kadar) parşömen tomarıyla doluydu. Romalı kütüphane müdürlerinin derlediği kitap ciltleri, günümüzde de olduğu gibi taraflı tutumlar nedeniyle sansürlenmiş veya seçilmiş olabilir.

5- Ermeniler Devasa Boyuttaki Fıçılarda Şarap Yapıyorlardı

Günümüzde Ermenistan halkı, 6000 yıllık deneyimleri sayesinde şarap üretme konusunda uzmanlardır. Bazı Ermeni aileleri hala bölgenin bağcılık yani karas adı verilen 910 litrelik devasa çamur fıçı geleneğini sürdürmekte.

Artık Ermenistan’da üretilmiyorlar fakat bu devasa fıçılarda, bir zamanlar bazen insan kanını da içerebilen arkaik çeşitler gibi şarap mayalama işlemi yapılıyordu. Yüzlerce karasın içinde tutulduğu 380.000 litrelik şarap mahzeninin keşfinden de anlaşılacağı üzere, bu insanlar şarabı gerçekten çok seviyorlardı.

Hiçbir zaman tarihte kaybolup gitmemiş ve hatta tabut olarak bile kullanılmış (gerçekten) bu karaslar hala evlerin bodrum katlarında veya kilerlerinde bulunabilir çünkü o kadar büyükler ki karasları veya kapı aralıklarını yıkmadan onları hareket ettirmek neredeyse imkansız.

4- Mağara Adamlarının Ateş Yapmak İçin Kullandıkları Zeki Hileleri Vardı

Yeni araştırmalar, Neandertallerin ateş yapmak için şimşek veya yıldırımlara bel bağlamadığını bunu kendi başlarına yaptıklarını gösteriyor. Tıpkı TV’deki survivor yarışmacıları gibi, Neandertaller de kıvılcım çıkarabilmek için bir miktar taş ile piriti birbirlerine vuruyorlardı. Bu süreçte, bazı hareketsiz kayaların ateş gibi dinamik bir şey oluşturabileceğini fark etmeleriyle önemli bir keşfe imza attılar.

Fransa’daki Pech-de-l’Aze I bölgesindeki kazı alanında bilim adamları, burada aşınma belirtileri gösteren manganez dioksit bloklarını ortaya çıkardılar. Araştırmacılar maddeyi toz haline getirdiğinde, odunun yanma noktasını 350 dereceden 250 dereceye düşürdüğünü gördüler. Bu 50.000 yıllık bloklar Neandertallerin ne kadar zeki olduklarını bir kez daha kanıtlamakta.

3- Antik Çağ’daki İnsanlar Boks Yapmayı Seviyorlardı

İnsanoğlu her zaman yumruk kavgalarını sevmiştir. Boks, en az 5000 yıl önce Mısır’da ortaya çıkmış, MÖ 688 yılında Yunanistan’da bir olimpiyat sporu haline gelmiş ve daha sonra Roma ordusu tarafından formda olmak için tercih edilen bir dövüş egzersizi olarak kabul edilmişti.

Oradan sonra ise, seyircilerin favori sporu haline geldi, küfürlü konuşmalar ve kumarların döndüğü birçok boks yarışması düzenlendi. Arkeologlar, boksörleri tasvir eden bronz heykellerin yanı sıra tarihi kayıtları ellerinde tutuyorlar ve şimdi ise İngiltere’deki Vindolanda Fort’de 1900 yıllık gerçek bir eldiven buldular.

Bu eldivenler deriden yapılmış ve darbelere karşı dayanıklı olması için içi doğal malzemelerle doldurulmuş. Fakat gerçek eldivenden çok parmakları koruyan bir giysiye benziyor. Belki de bunlar basit dövüşmelerde giyilen eldivenlerdi çünkü yarışmada kullanılan eldivenlerde öldürücü metal bir kenar bulunuyordu.

2- İnsanlar 9000 Yıl Önce de Köpeklere Tasma Takıyorlardı

Holosen dönemindeki (12.000 yıl önce) gravürlere göre, köpeklere yaklaşık 9000 yıldır tasma takıyoruz.

Suudi Arabistan’daki 2 kazı alanında bulunan gravürler, muhtemelen evcilleştirilmiş (tasma takılmış) köpeklerin en eski kanıtlarını içeriyor. Araştırmacılar: “Bir resimde, bir avcı ve bir grup köpek gördük, bazılarında tasma vardı ve at gibi bir hayvanı takip ediyorlardı.” Aynı zamanda araştırmacılar bu köpeklerin modern Canaan köpeklerine benzediğini söylüyorlar.

Bu da, şaşırtıcı derecede karmaşık bir insan-köpek ilişkisine işaret ediyor. Bu resim, köpeklerin sahiplerine avlanma esnasında yardım etmeleri için beslendiğini, eğitildiğini ve büyük grupların içine yerleştirildiğini (bir gravürde 21 tane köpek vardı) gösteriyor.

1- Çocuklar Avlanma Esnasında Ailelerine Eşlik Ediyorlardı

Arkeologlar, az miktardaki kanıtlardan yola çıkarak karmaşık görüntüleri bir araya getirebilir. Doğrusu şu ki, 700.000 yıllık ayak izlerine dayanarak Homo heidelbergensislerin (modern bir insan atası) çocuk yetiştirme geleneklerini ortaya çıkardılar.

Ayak izleri, normalde çok hızlı bir şekilde aşınırlar fakat Etiyopya’daki Melka Kunture kazı alanı volkanik kül akıntısıyla korunmuş yerlerden biri. Küçük ayak izleri muhtemelen 1 ya da 2 yaşında çocuklara ait. Araştırmacılar ayrıca, küçük bir su kaynağının etrafında yaşayan çeşitli hayvanların yanı sıra yetişkinlerin de ayak izlerini buldular.

Zaman içerisinde donmuş olan hipopotam kalıntıları ve taş kesme aletleri de ortaya çıkarıldı. Bu da, çocukların muhtemelen ortamı gözlemleyip bu becerileri kendi başlarını öğrenebilmeleri için evde bırakılmayıp avlanma gibi tehlikeli işlerde ailelerine eşlik ettiklerini gösteriyor.

Çeviri: Özge Sertbaş

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More