Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Küba Devrimi’nin Kısa Tarihçesi: İsyancı Bir Grup Tarihin Seyrini Nasıl Değiştirdi?

Küba Diktatörü Fulgencio Batista Zaldívar'a adakatle bağlılık duyan güçler, isyan eden direnişçiler sayesinde 1958'in son günlerinde ülke topraklarından sürülme sürecine girdiler.

0 350

Küba Diktatörü Fulgencio Batista Zaldívar’a (doğumu: 16 Ocak 1901, Banes, Küba – ölümü: 6 Ağustos 1973, Marbella, Málaga, İspanya) sadakatle bağlılık duyan güçler, isyan eden direnişçiler sayesinde 1958’in son günlerinde ülke topraklarından sürülme sürecine girdiler. Fidel Alejandro Castro Ruz (1926-2016), Ernesto Ché Guevara (1928-1967), Raúl Modesto Castro Ruz (1931-?), Camilo Cienfuegos Gorriarán (1932-1959) ve yol arkadaşları 1959 yılbaşı gününe gelindiğinde ülkeyi muzaffer bir zafer edasıyla — günümüzde Küba’nın başkenti olan — Havana (İspanyolca: La Habana, tam olarakSan Cristóbal de La Habana”) kentine girdiler. Hatta bu girişimi tarih sahnesine taşımışlardı oysaki yaşanmış bu devrimin tarihçesi aslında epeyce eskilere dayanıyordu. İsyancıların nihai zafer kazanması ancak uzun yıllarca süren zor koşullar, yürütülen propaganda kampanyaları ve yaşanan gerilla savaşının ardından gerçekleşebilmişti.

İktidarı Ele Geçiren Kübalı Diktatör: Batista

Devrimin tohumlarının atılması, eski ordu çavuşu olan Fulgencio Batista‘nın hararetli geçen bir seçim sürecinde iktidarı ele geçirmesiyle gerçekleşmişti. 1940-1944 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürütmüş olan Batista’nın 1952 seçimlerini kazanamayacağı anlaşılınca, oylama öncesinde yönetime el koydu ve tüm seçimleri topyekûn geçersiz kıldı. Kendisinin bu iktidar hırsı yüzünden Küba’da yaşayan pek çok insan, bu nedenden ötürü büyük bir rahatsızlık duyuyordu. Her ne kadar kusurlu olsalar da Küba’nın demokratik rejimini tercih etmişlerdi. Bu kişilerden biri de yükselen siyasi kariyeriyle göz kamaştıran — hem de Kübalı Marksist-Leninist devrimci ve Küba Devrimi’nin önderi olan ve yaşamı boyunca ve ölümünün ardından bile muhtelif liderler ve muhalif kesimlerce ”diktatör” olarak da nitelendirilen — Fidel Castro (doğumu: 13 Ağustos 1926, Mayarí – ölümü: 25 Kasım 2016, Havana) idi. Castro, 1952 yılındaki seçimler başarılı olsaydı, büyük ihtimalle Kongre’de bir yer kazanacaktı. Hemen vakit kaybetmeksizin Batista’nın devrilmesini plânlamaya girişti.

Havana sokakları

Moncada Kışlası Baskını

26 Temmuz 1953 sabahı Castro hamlesini gerçekleştirdi. Yapacağı bu devrimin başarıya ulaşabilmesi için öncelikle silaha ihtiyacı vardı. Bu doğrultuda kendisine hedef olarak gözlerden uzak duran — Küba’nın Santiago kentinde yer alan ve başarısız kalmış ”Anti-Emperyalist Bağımsızlık Savaşı” olarak Küba Bağımsızlık Savaşı‘nda (1895-1898) geçekleşen büyük kahramanlıklara neden olan General Guillermon Moncada’nın adıyla anılan askeri bir kışlanın adıMoncada Kışlası‘nı seçmişti. Bu kışlaya şafak vaktinde 138 kişiyle baskın düzenlendi. İsyancıların sayıca ve silah bakımından yetersizliğini şaşırtma faktörünün gidereceği umuluyordu. Bu baskın neredeyse başından beri bir fiyaskoyla sonuçlanmıştı ve bundan ötürü isyancılar birkaç saatlik bir çatışmadan sonra geri püskürtüldüler. Pek çoğu tutsak edilmişti. Bu süreçte 19 federal asker öldürülmüştü; geriye kalanlar da hınçlarını tutsak alınan isyancılardan çıkardı ve çoğu infaz edildi. Bu çatışmadan kaçan Fidel ve Raul Castro kısa müddet sonra ele geçirildiler.

”Tarih Beni Beraat Ettirecektir” — Fidel Castro

Castrolar ve hayatta kalmayı başaran isyancılar kamuya açık bir mahkemeye çıkarılmıştı. İyi düzeyde eğitim görmüş bir avukat olan Fidel, duruşmayı iktidarın ele geçirilmesiyle ilişkilendirerek durumu tersine çevirip Batista diktatörlüğünün üzerine yıktı. Esasen savunduğu argüman, kendisinin vefakâr bir Kübalı olarak diktatörlüğe karşı silahlandığı, zira bunun bir vatandaşlık vazifesi olduğuydu. Bu bağlamda yaptığı kapsamlı konuşmalar neticesinde hükümet, duruşmaya katılamayacak derecede ağır hasta olduğunu belirterek Fidel’i susturmaya çalışmaktan kaçınmadı. Bu duruşmada dile getirdiği en meşhur söylemi “Tarih beni beraat ettirecektir” veya Tarih beni aklayacaktır(İspanyolca: La historia me absolverá) olmuştu. Bu duruşma sonrasında, 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı Fidel; öte yandan ulusal çapta tanınan bir şahsiyet ve pek çok yoksul Kübalı nezdinde bir kahramana dönüşmüş oldu.

Meksika’ye Gidiş & Granma (Yat)

Fidel Castro

1955 yılının Mayıs ayında reform konusunda gördüğü yoğun uluslararası baskı karşısında boyun eğen ”Batista Hükümeti”, aralarında Moncada Kışlası Baskını‘na katılanların da yer aldığı çok sayıda siyasi mahkûmu özgür bırakmıştı. Bunun üzerine Fidel ve Raul Castro yeniden toparlanmak ve devrimde atılması gereken bir sonraki adımı kararlaştırmak üzere Meksika’ya gittiler. Bu ülkede, adını “Moncada Kışlası” baskınından esinlenen yeni “26 Temmuz Hareketi” (İspanyolca: Movimiento 26 de Julio veya Sembolize edilişi: M-26-7) adlı oluşuma dâhil olan pek çok muhalif sürgün Kübalı ile bir araya geldiler. Bu örgüte yeni katılanların arasında sürgünden gelen — Kübalı devrimci, Küba Devrimi’nde önemli bir rol oynayan ve Fulgencio Batista iktidarını devirmek amacıyla pek çok yer altı aktiviteye katılankarizmatik Kübalı Camilo Cienfuegos Gorriarán (doğumu: 6 Şubat 1932, Havana, Küba – ölümü: 28 Ekim 1959, Florida Boğazı) ve Arjantin’den gelen — Marksist-Leninist siyasetçi, yazar, gerilla lideri, diplomat ve askeri teorisyen ve Küba gerillaları ile Enternasyonalist gerillaların lideri ve komünist bir devrimci olan — doktor ErnestoCheGuevara ya da el Che veya bilinen adıyla ”Che Guevara” da (doğumu: 14 Haziran 1928, Rosario, Arjantin – ölümü: 9 Ekim 1967, La Higuera, Bolivya) yer alıyordu. 1956 yılının Kasım ayında 82 kişilik bir grup kalabalık bir hâlde minik ”Granma” adlı yata doluşarak Küba’ya ve devrim yolculuğuna yelken açtılar.

Dağlık Bölgelerde Süren Mücadele

Geriye dönen isyancıların haberini alan Batista’nın askeri birlikleri onları pusuya düşürmüştü. Aralarında Guevara ve Cienfuegos‘un da bulunduğu Meksika’dan kurtulan bir avuç insanla birlikte Fidel ile Raul ormanlarla kaplı merkezi dağlık bölgelerdeki yaylalara çıkmayı başarmıştı. Aşılmaz dağlık bölgelerde bulunan isyancılar yeniden toparlandılar, aralarına yeni üyeler katıp yeni silahlar edindiler ve ardından askeri mevzilere yönelik gerilla saldırıları düzenlediler. Batista elinden geldiği sürece çabalasa da bu gerillaların kökünü kazıyamadı. İsyanın önderleri ziyaret etmeleri karşılığında yabancı gazetecilere müsaade ettiler ve kendileriyle gerçekleştirilen söyleşiler dünyanın dört bir yanında yayınlandı.

Güç Kazanan Hareket

Che Guevara

Dağlarda güç kazanan ve 26 Temmuz Hareketi‘yle paralel olarak mücadeleye katılan pek çok farklı isyancı grup da ortaya çıktı. Kentlerde ise, Castro ile zayıf bir ittifak yürüten isyancı grupların düzenlediği vur-kaç saldırıları neticesinde Batista’ya yönelik bir suikastın kıyısından dönülmüştü. Bu noktada Batista, 1958 yazında cesurca hareket ederek ordusunun büyük bir kısmını dağlık bölgelere gönderip Castro’yu sonsuza dek saf dışı bırakmaya çalıştı fakat bu girişim ters tepmişti. Atik davranan isyancılar askerlere karşı gerilla saldırıları düzenlediler ve bu kişilerin çoğu saf değiştirdi veya ordudan firar etti. Castro, 1958 yılı sonuna gelindiğinde artık öldürücü darbeyi [coup de grâce] gerçekleştirmeye hazır hâle gelmişti.

İyice Köşeye Sıkışan Castro

1958 yılının sonlarında güçlerini ayıran Castro, Cienfuegos ve Guevara‘yı yanlarında getirdikleri küçük çapta ordu birlikleriyle düzlüklere gönderdi; Castro da geriye kalan isyancılarla onların peşinden gitti. Bu süreçte isyancılar yol boyunca ”özgürleştirici unsur” olarak karşılandıkları köy ve kasabaları ele geçirmişlerdi. Cienfuegos 30 Aralık’ta — Orta Küba Bölgesi’nde yer alan Sancti Spiritus (Latince: ”Kutsal Ruh”) iline bağlı bir belediye ve kasaba olan — Yaguajay’daki küçük garnizonu ele geçirmişti. Her türlü engele göğüs geren Guevara ve 300 bezgin isyancı, 28-30 Aralık tarihleri arasında süren bir kuşatmayla Küba’nın Villa Clara vilayetinin  başkenti olan — ve Küba’nın orta kesimlerinde yer alan — Santa Clara kentinde kendilerinden kat be kat güçlü bir askeri birliği mağlup ettiler. Bu birlikler, kuşatmayla ele geçirdikleri bu yerde büyük miktarda değerli mühimmat elde ettiler. Aynı zamanda hükümet yetkilileri Castro ile müzakerelerde bulunarak vaziyeti düzeltmeye ve kan dökülmesini engellemeye uğraşıyordu.

İlgili Yazılar

Devrimin Zafer Kazanması

Batista ve yakın çevresindekiler artık Castro’nun zafere ulaşmasının önüne geçilemeyeceğini anlayınca ellerine geçen ganimetleri toplayıp firar ettiler. Bu gelişmeler üzerine Batista emrindeki bazı kişileri Castro ve isyancılarla başa çıkmaları konusunda yetkilendirdi. Küba ahalisi sevinç içinde isyancıları karşılamak üzere meydanlara döküldü. Cienfuegos, Guevara ve beraberindekiler 2 Ocak 1959’da Havana kentine girdiler ve geriye kalan askeri tesisleri etkisiz hâle getirdiler. Havana’ya doğru ilerleyişi ağırdan alan Castro, her kasabada, kentte ve köyde durarak coşkulu kalabalıklara hitaben konuşmalar yapmış ve nihayet 9 Ocak 1959’da başkent Havana’ya ayak basmıştı.

Ardından Yaşananlar ve Bırakılan Miras

Havana’da bir apartmanın cephesi

Batista rejiminin tüm izlerini ortadan kaldıran ve iktidara gelmelerinde kendilerine destek çıkan muhalif isyancı grupları tasfiye eden Castro kardeşler kısa sürede iktidarlarını pekiştirdiler. Eski rejim döneminde işlenen muhtelif işkence ve cinayet olaylar gibi suçlardan hüküm giyen Batista Dönemisavaş suçlularını” yargılamak ve infaz etmek üzere yakalamak maksadıyla oluşturulan ekiplerin başına Raul Castro ve Ché Guevara getirildi.

Her ne kadar Castro başlarda kendisini ulusçu [milliyetperver, milliyetçi, ulusalcı veya ülkesinin çıkarları veya kültürüne bağlı] olarak konumlandırsa da, kısa süre sonrasında yönünü komünizme (Latince kökenli ”communis” – ortak, evrensel veya toplumsal yaşam) doğru çevirdi ve alenen Sovyetler Birliği liderleriyle yakın ilişkiye girme yoluna başvurdu. Komünist Küba, onlarca yıl boyunca ABD’nin başına bela olacak, Domuzlar Körfezi Çıkarması (1961) ve Küba Füze Krizi (1962) gibi pek çok uluslararası krize sahne olacaktı. ABD hükümeti 1962 yılında Küba halkına yıllarca zorlu koşullarda yaşamalarına neden olabilecek bir ticaret ambargosu yürürlüğe koydu.

Küba, Castro yönetimi altında uluslararası arenada bir aktör konumuna yükselmişti. Buna verilebilecek en somut misal — Orta Afrika’da bir ülke olan ve resmî adı ile Angola Cumhuriyeti — Angola’ya yönelik gerçekleştirdiği müdahaleydi: 1970’lerde binlerce Kübalı askeri sol bir hareketi desteklemek üzere Angola’ya göndermişti. İdeolojik düşünceye yatkın genç kadın ve erkeklerin silahlanıp sevmedikleri hükümetleri yenileriyle değiştirmeye çalışması sonucunda Küba Devrimi (1953-1959) tüm Latin Amerika’daki girişimlere ilham kaynağı oldu. Böylece, elde edilen girişimlerin yarattığı neticeler farklı şekillerde tezahür etmişti.

Orta Amerika’da Nikaragua’da isyancı Sandinistalar nihayetinde iktidarı devirip başa geçtiler. Öte yandan Güney Amerika’nın güney kesiminde Şili’deki Devrimci Sol Hareket (MIR) ve Uruguay’daki Ulusal Kurtuluş Merkezi (Tupamaros veya MLN-T) gibi Marksist devrimci gruplardaki artış, sağ görüşlü askerî yönetimlerin iktidara gelmesine neden olmuştu (Şili diktatörü Augusto Pinochet bunun en iyi örneğidir). Condor Planı veya Condor Operasyonu (İspanyolca: Operación Cóndor veya Plan Cóndor; Portekizce: Operação Condor) kapsamında işbirliği yürüten bu baskıcı hükümetleri, kendi vatandaşlarına karşı bir tür terör savaşı başlattılar. Bu sayede Marksist isyanlar bastırıldı, zira pek çok masum sivil de yaşanan bu hadisede yaşamını yitirmişti.

Bu gelişmelere paralel olarak Küba ve Amerika Birleşik Devletleri 21. yüzyılın ilk on yılına kadar birbirlerine düşmanca bir tutum sergilemişlerdi. Yıllarca süren göçmen akınları yüzünden ada ülkesinden kaçan binlerce Kübalı göçmen, bilhassa Miami ve Güney Florida’nın farklı bölgelerde yaşayan insanların etnik yapıların büyük bir değişime uğratmıştı. Öyle ki, yalnızca 1980 yılında, 125.000’den fazla Kübalı insan derme çatma teknelerle “Mariel Boatlift” (İspanyolca: éxodo del Mariel) adıyla bilinen bir göç dalgasına karışmıştı.

Fidel’den Sonra Yaşananlar

2008 yılında iyice ihtiyarlaşmış olan Fidel Castro Küba Devlet Başkanlığı koltuğundan ayrıldı. Yerine kardeşi Raúl Modesto Castro Ruz (doğumu: 3 Haziran 1931) — Kübalı asker ve siyasetçi, aynı zamanda Eski Küba Devlet Başkanı ve Küba Komünist Partisi Birinci Sekreteri idi — devlet başkanlığına getirildi. Önümüzdeki beş yıl boyunca, hükümet yurtdışı seyahatlere yönelik getirdiği sıkı kısıtlamaları aşamalı olarak gevşetmişti. Ayrıca kendi vatandaşları arasındaki belirli başlı özel ekonomik faaliyetlere müsamaha göstermeye başlamıştı. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın yönetiminde ABD’de Küba ile yakın etkileşime girmeye başladı ve 2015 yılı itibarıyla uzun süredir uygulanagelen ambargonun giderek gevşetileceğini duyurmuştu.

Duyurunun ardından ABD’den Küba’ya yönelik seyahatlerde bir artış yaşanıp iki ülke arasında kültürel alışverişler hız kazandı. Ne var ki, 2016 yılında Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler de değişime uğramıştı. Bu esnada Fidel Castro 25 Kasım 2016 tarihinde yaşamını yitirdi. Fidel’in kardeşi Raúl Castro 2017 yılının Ekim ayında belediye seçimlerinin düzenleneceğini duyurmuş ve ardından Küba Ulusal Meclisi — ilaveten Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci SekreteriMiguel Mario Díaz-Canel Bermúdez‘i (doğumu: 20 Nisan 1960, Placetas, Villa Clara, Küba) Küba’nın yeni devlet başkanı ilân ederek bunu resmen onaylanmıştı.

Çeviri: Burak Yıldız

Kaynak ThoughtCo

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More