Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Musa: Tek Tanrı Kavramını “İcat Eden” Adam

Musa kimdir? Musa’nın dini nasıldı? Musa’nın emirleri nelerdir? Musa hangi inancı yaymıştır ve hangi coğrafi bölgede hangi şartlar altında bu büyük devrimi gerçekleştirmiştir. Jean Bottero’nun röportajından özet bölümlerle hazırladığımız bu güzel yazıyı mutlaka okumalısınız.

1 7.784

Musa kimdir? Musa’nın dini nasıldı? Musa’nın emirleri nelerdir? Musa hangi inancı yaymıştır ve hangi coğrafi bölgede hangi şartlar altında bu büyük devrimi gerçekleştirmiştir. Jean Bottero’nun röportajından özet bölümlerle hazırladığımız bu güzel yazıyı mutlaka okumalısınız.

Tek Tanrı dini, yani “monoteizm”, durup dururken akşamdan sabaha mantar gibi yerden bitmiş bir şey değildir. Evet, nerede, ne zaman ve kim tarafından? Oldukça akla yakın bir tahminle, MÖ 13. Yüzyılda, 1280’le 1250 yılları arasında olduğunu sanıyoruz ve daha kesin konuşamıyoruz. Bu dönemde, daha önceleri Filistin’e yerleşmiş az çok göçebe çoban bir toplum olan İsrailoğullarından bir kısmı, özellikle şiddetli bir kıtlık ve açlığın baskısı altında, bu felaketten kaçmak için, Mısır’ın kuzeyine göç etmek zorunda kalmıştı. Orada bunlara, tutsak veya köle imişler gibi, oldukça sert ve acımasız davranıldığından, ülkelerine geri dönüp kardeşleriyle tekrar buluşmak arzusundaydılar. O zaman içlerinden Musa diye bir adam çıktı. Bu adam, evrende tek bir Tanrı olduğu fikrini “icat etti” demeyeceğim, ama [din konusunda] yeni bir öğretinin temellerini attı ve bu öğreti de, dört beş yüzyıl içinde, hem olayların hem de olaylar üzerinde düşünmenin çifte etki ve itkisiyle, “monoteizm”, yani tek tanrıcılık haline geldi.

Musa bir süre için Kızıldeniz’in kuzeyinde, bugünkü Akabe körfezinin Arabistan yakasındaki Madian [Midyan] ülkesine sığınmak zorunda kalmıştı. Orada, Yahve [YHVH] gibi bir adı olan bir tanrının varlığını öğrendikten sonra, derin düşüncelere daldığı anlaşılıyor. Bu düşüncelerin ve belki de kendisini etkileyen başka birtakım olayların sonucunda, bulduğu tanrıyı ve onunla birlikte Yahve adını merkez alan bütün bir din sistemini, soydaşlarına da açıklamak için Mısır’a dönmeye karar vermiş olsa gerektir.

Musa Kızıldeniz’i yarıyor

Musa’dan Çok Önce

Samiler Yakındoğu’da (bugün de orada ve kalabalıktırlar) bilinen en eski toplum ve kültürlerden birini oluştururlar. İlk tanıklanmış topluluklar (MÖ III. binyıl başları), belki de daha IV. binyıldan itibaren, Suriye’den inip Mezopotamya’da yerleşik yaşama geçmişlerdir. Burada, güneyde, kökeni ve bağlantıları bilinmeyen yabancı bir kavimle karşılaştılar: (bugünkü İbranice, Aramca ve Arapçaya akraba) kendi dillerinden çok farklı bir dil konuşan Sümer(li)ler. Samiler birkaç yüzyıl onlarla ortak yaşam sürdürdüler; birlikte, ülkenin -milat dolaylarına kadar süren- o yüksek karma uygarlığını kurup geliştirdiler. Samiler Sümerlilerden daha kalabalık olduklarından, III. binyıl boyunca yavaş yavaş onları içlerinde eritip özümsediler ve sonunda (Akadlılar adı altında) ülkenin tek halkı haline geldiler.

Musa’dan önce, İbrahim başta ve tabii Aşağı Mısır’a yerleşmiş olanlarda dahil olmak üzere, İsrailoğullarından hiç kimse henüz Yahve’yi bilmiyordu; İyi tanımadığımız ama herhalde Yakındoğu’nun, özellikle kültürünün etkisi her yana yayılan güçlü Mezopotamya’nın, öteki -daha çok Sami- halklarının dinlerine benzer bir dini paylaşıyorlardı; dolayısıyla ister istemez çok tanrıcı ve insan-biçimci idiler. İnsanların kolayca tanrı değiştiremediklerini bilen Musa Yahve’yi, soydaşlarının zaten bildikleri ve tapındıkları tanrılardan birinin yeni adı olarak sunmuştur (ve belki kendisi de buna inanıyordu).

Musa’nın ardından giden İsrailoğulları hemen, bir çırpıda, tektanrıcılığa mı geçtiler? Tabii ki hayır. Musa’nın öğrettiği şey, henüz tek tanrıcılık değildi; bu fazla derin ve zor kavranır fikri İsrailoğulları, üzerinde birkaç yüzyıl düşünüp kafa yormadan anlayamayacak, kabul edemeyecek ve sahiplenemeyecektir. İsrail ülkesinde gerçek tektanrıcılığa ancak “Tanrı sadece Yahve’dir, ondan başka tanrı yoktur” ifadesi “kalple tasdik, sözle ikrar” edilebildiği zaman varılmıştır. Bunu söyleyen ise Tesniye [İkinci Yasa] kitabıdır ki, MÖ VII. Yüzyıla, yani Musa’dan beş yüzyıl sonraya aittir.

Kudüs günümüz

Suretlerin ve Resimlerim Yasaklanması

Musa bir dizi olay ve aşamadan sonra, İbrani kavmini Mısır’dan çıkarmaya başardı ve Filistin’e getirdi. Çöldeki bu uzun yürüyüş boyunca Tanrı hep yanlarındaydı; Huruç kitabı, yine Sina dağında Tanrı’nın, seçtiği halkıyla nasıl “bağlaşım” yaptığını anlatır. Musa çok tanrıcılığın aksine Yahve’ye tanınabilir bir yüz vermeyi reddetti; bu, mesajının temel noktalarından biridir. Bütün suretleri ve Yahve’nin bir şekilde “insanlığını” çağrıştırabilecek her şeyi yasakladı. Bu nedenle, Mezopotamya’da olsun, Mısır’da olsun, çevredeki her yerde yürürlükte olan tapınma biçimlerinden farklı bir tapınma yöntemi tasarladı ve savundu. Buralarda insanlar tanrıları besliyor, onlara pahalı hediyeler sunuyor, ihtiyaç veya istek duydukları her şeyi sağlamaya çalışıyorlardı. Yahve’ninse hiçbir şeye ne ihtiyacı ne de isteği vardı; ihtiyacı veya isteği olabilecek bir tanrı değildi o… Musa böylece Tanrı ile insanlar arasındaki “alışverişin” kurallarını kökten değiştirmiş oldu. Yahve için uygulanmaya değer tek tapınma biçimi olarak, onun buyruklarını yerine getirmeyi öne çıkardı.

İlgili Yazılar

Musa’nın Yaptığı Devrim

Kitabı Mukaddes’e göre (elimizde başka kaynak yok!) Musa MÖ XIII. yüzyıl içinde, 1280’e doğru olduğunu sanıyoruz, Mısır’da doğmuş görünüyor. O devirde İsrailoğulları soy ve soplar [klanlar] halinde örgütlenmiş bulunuyorlardı; daha sonra “kabile” veya “aşiret”lerden [tribu] söz edilecektir. Musa’nın ataları da açlıktan kaçmak için üzere hayvan sürüleriyle birlikte Mısır’ın bereketli topraklarına kadar gelmiş olan bu göçebe klanlardan birine mensuptu. Tam o sıralarda, firavunun uyguladığı rejimin sertleşmesi ve göçmen kabilelerin yaş düzeninin bozulmasıyla, Filistin’den gelen göçerlerin durumu güçleşmeye başlamış olsa gerektir. Ülkede yabancı yerleşimci statüsüne tabi tutularak, angaryalarda, ya da köle olarak çalıştırılıyorlar ve kafalarında yavaş yavaş ülkelerine geri dönmek fikri doğup gelişiyordu.

Musa, İsrailoğullarının, birçok “kardeşlerini” bırakıp gelmiş oldukları asıl ve gerçek vatanları Filistin’e dönme tasarısına destek verenlerden biridir. Bununla sanki çifte amaç güdüyormuş gibi görünmektedir: Siyasal bir amaç -soydaşlarını vatanlarına götürmek- ve dinsel bir amaç -onların önce Yahve’ye ve sadece Yahve’ye bağlanmalarını sağlamak-. Yahve’ye gerçek anlamıyla bir öndere bağlanıldığı gibi bağlandıkları ve onun “Bağlaşım”ına ve istemlerine sadık kaldıkları takdirde, bu tanrının kendilerine yardım edeceğini ve girişimlerinde destekleyeceğini ima ediyordu.

Musa ve İsrailliler

Musa bu “suretsiz” tanrıya tapınma biçimini de baştan aşağı değiştirdi. Sunuları, kurbanları ve görkemli törenleri, belli veya belirsiz Yahve’nin ihtiyaçlarını karşılama anlamını taşıyan bütün ritleri yasakladı: Yahve’nin hiçbir şeye ihtiyacı yoktu!

İşte benim gözümde Musa’yı benzersiz bir kişilik yapan iki temel özellik: Belli bir “vahdet” kavramına, Tanrı’nın insana göre aşkın ve biricik olduğu fikrine, daha başlangıçta duyduğu eğilim ve kurduğu ahlaksal [etik] din.

Derleyen: Tolga Candur

Kaynak: Jean Bottero, “İnancın En Güzel Tarihi”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019.

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

1 yorum
  1. Nadir Şener diyor

    Bu olaylar zincirinde Akaneton ve din inancı atlanmış görünüyor.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More