Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Atreus Hazinesi: Miken Yakınlarında Geç Tunç Çağı Mezarı

Bu mezarlar birden fazla insanı gömmek için kullanılırken büyük ihtimalle belirli aileler tarafından kullanılmıştı. Mezara yeni birinin eklenmesi gerektiği zaman, dromos temizlenir, insanların cenaze törenine eşlik etmesiyle tören bittiğinde tekrar doldurulurdu.

0 1.674

Miken’in (Yunanistan) Tunç Çağı kalesinin çok yakınında, “Atreus Hazinesi” olarak adlandırılan bir anıt bulunuyor. Ancak bir hazine olmamakla beraber bu anıtın asıl sahibinin adı bilinmiyor.

Miken’in sağlamlaştırılmış kalesinin çok yakınında, kafa karıştırıcı “Atreus Hazinesi” adını taşıyan büyük bir yeraltı mezarı var. Bu tanımlamaya yazının ilerleyen kısımlarında geri döneceğim; şimdilik mezarın kendisine odaklanmak istiyorum.

Anıtsal yapı, bugün tholos veya “arı kovanı” mezarı olarak sınıflandırdığımız şeydir. Bu, Ege’deki mezar mimarisinin en etkileyici, en gösterişli halidir. Tholos mezarları, Miken saraylarının çoğunun tahrip edildiği MÖ 1200’e kadar uzanan yüzyıllarda inşa edilmiştir.

Tholos mezarları alçak tepelerin yumuşak topraklarına kazılmış. Dromos olarak da bilinen uzun bir geçit, mezar odasının girişine götürür. Dromos taş duvarlarla çevrilidir. Oda kullanımdayken dromos, muhtemelen mezarı gizlemek ve aynı zamanda hırsızların içeri girmesini engellemek için toprakla doldurulurdu.

Bu mezarlar birden fazla insanı gömmek için kullanılırken büyük ihtimalle belirli aileler tarafından kullanılmıştı. Mezara yeni birinin eklenmesi gerektiği zaman, dromos temizlenir, insanların cenaze törenine eşlik etmesiyle tören bittiğinde tekrar doldurulurdu.

Bu yapıyı inşa edenlerin mezarı gizli tutma veya mezar yağmacılarının ulaşımını zorlaştırma yönündeki çabalarına rağmen, defalarca yağmalanmış. Öyle ki, tüm tholos mezarlarının antik çağlarda yağmalandığı bilinir. Sonuç olarak, buraya aslında kimin gömüldüğünü söylemek oldukça zor. İnşasında harcanan muazzam çaba nedeniyle, gömülenler toplumun üst kademelerine ait kişiler olabileceği düşünülüyor. Ayrıca, Linear B tabletlerine göre Miken’in hükümdarı veya kralı da olabilir.

Mezara Yakından Bakış

Özellikle tüm tholos mezarlarının en büyüğü ve en süslüsü olan bu mezarın tarihi tartışmaya açık bir konudur. Bazı kişiler seramik evresi Geç Helladik IIIA1’e tarihlendiğini, MÖ 1370 civarında olduğunu öne sürerken, bazıları ise Geç Helladik IIIB’nin ortasına veya MÖ 1250 civarına tarihlenmesi gerektiğine inanmaktadır (French 2002, s. 69). Mezar uzun bir süre boyunca kullanılmış olabileceğinden, ilk kez on dördüncü yüzyılda inşa edilmiş olabilir. Bununla birlikte bu konuya dair fikir birliği, mezarı MÖ 1250 civarında Miken’deki (tekrardan) inşa planlarıyla ilişkilendiriyor gibi görünüyor.

Ana mezar odası dairesel bir zemin planına sahiptir; ayrıca küçük bir yan oda da vardır. Yatay sıralı taş parçalarından oluşan duvarlar tavana kadar yükselir. Siz yükseldikçe bloklar biraz daha küçülür ve alanın çapı giderek azalır ve en sonunda odanın bindirme bir tavanıyla karşılaşırsınız. İç oda 13 metreden daha fazla bir yüksekliğe sahiptir.

İnşaası sırasında, işçiler muhtemelen odanın duvarlarını desteklemek için çevredeki tepeyi kullanmışlar. Daha büyük taş parçaları tepeye sürüklenerek sonrasında yukarıdan yerlerine kaydırılmış. Mezarın girişi ise anıtsaldır ve bir zamanlar büyük ahşap kapılar kullanılarak kapatılmış olduğu düşünülen büyük bir kapıdan oluşmaktadır. Bu kapı başlangıçta heliseller ve zikzaklarla oyulmuş yarım yeşil mermer sütunlarla çevriliymiş.

Kapının tepesinde, belki de 120 ton ağırlığında büyük bir taş lento var. Üstünde ise kabartma üçgen var. Miken Kalesi’nin Aslan Kapısı’nın üzerindeki yontulmuş kabartma ile doldurulmuş üçgeni hatırlatıyor. Mezarın girişindeki kabartma üçgen, dromosa yüklenen toprağın odaya dökülmesini önlemek için ilk başta kırmızı ve yeşil mermer taşlarla doldurulmuş.

Tholos mezarının temel yapısı, Geç Tunç Çağı’nda yaygın olan daha sade oda mezarlarını hatırlatıyor. Kısaca, bir oda mezarı aynı zamanda bir dromos ve talamostan oluşur, ancak çok daha küçük ve daha sadedir. Oda mezarlar da nispeten yumuşak toprakta taş parçaları kullanılarak inşa edilmek yerine kayaya oyularak yapılmıştır.

İlgili Yazılar

Bir İsimde Ne Var?

Mezar “Atreus Hazinesi” adıyla bilinir. Yunanca’da “Agamemnon’un Mezarı” olarak da anılır. İlk durumda, bir hazine olmadığı ve kurgusal Atreus’a ait olduğunu gösteren herhangi bir kanıt bulunmadığı için; ikinci durumda ise aynı şekilde kurgusal Agamemnon’a ait olmadığı için bu isimlerin her ikisi de yanıltıcıdır.

Hitit metinlerinde belirli bir “Attari(s)siya(lar)”dan söz edilmektedir, bu da Hititlerin Yunanca “Atreus” ismini bu şekilde çevirmiş olabileceklerini gösteriyor. Muhtemelen bir kral olarak değil de yüksek rütbeli Ahhiyawa soylusu olarak tanımlanıyor ancak bu figürü mezara bağlayan veya Atreus’un temelini oluşturan hiçbir kanıt yoktur. Daha fazlası için: Gary Beckman et al., The Ahhiyawa Texts (2011) içindeki 3 metne göz atabilirsiniz.

Hızlıca bahsetmemiz gerekirse, Truva Savaşı anlatılarına göre Agamemnon, Spartalı güzel Helen’i geri almak için Truva şehrini kuşatmak üzere yola çıkan Yunan kuvvetlerinin lideriydi. Agamemnon ve kardeşi Sparta kralı Menelaus, Atreus’un oğullarıydı.

Mezar için kafa karışıklığına yol açan isimler modern zamanlarda verildi. Ancak, geçmişte eski örnekleri de var. MS ikinci yüzyılda yaşayan Yunan seyahat yazarı Pausanias, Argolid’i tasvirinde Miken yakınlarında (2.16.6) şunları kaydetti:

Atreus ve çocuklarının hazinelerinin saklandığı yeraltı odaları vardır. Truva’dan Agamemnon ile geri dönen ve onlara ziyafet verdikten sonra Aegisthus tarafından öldürülenlerin mezarlarlarıyla birlikte Atreus’un mezarı vardır.

Daha önce de açıkladığım gibi, MÖ 800 dolaylarından itibaren eski Yunanlılar, Tunç Çağı olarak adlandırdığımız şey hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. Tholos’un mezarları da dahil olmak üzere o döneme ait nesnelerle ve özellikle yapılarla karşılaştılar, ancak bunlarla ne yapacaklarına dair hiçbir fikirleri yoktu. Bunun yerine, kendilerine ait efsanevi bir geçmiş yarattılar ve böylelikle geçmiş bir döneme ait bu kalıntılar, o hayali geçmişin bir parçası olarak yorumlandı.

Kapanış Sözleri

Ne yazık ki, modern çağın ilk arkeologları, Antik Yunan mitolojisiyle olan bağı güçlendiren bu mezar tanımlamalarında olduğu gibi isimler vermeye karar verdiler.

Birincisi, eski Yunanlıların dünyalarını anlamlandırmak için yüzyıllar sonra uydurduğu birçok hikâyede bir miktar “gerçeğin çekirdeği” olduğunu yanlış bir şekilde öne sürdüğü için.

İkincisi, Ege Tunç Çağı’nın kalıntılarını kendine ait bir kimlikten çaldığı için. Bu mezarı Atreus’a veya oğluna bağlamasaydık, Ege Tunç Çağı anlayışının nasıl olacağını bir hayal etmenizi isterim. Homerik destanlara sürekli atıfta bulunmadan antik Truva kalıntılarına nasıl ele alacağımızı da bir düşünün. Peki, efsanevi Kral Minos ile ilişkili olmasaydı, Bronz Çağı Girit anlayışımız nasıl olurdu?

Bu birleşimler olmasaydı, Ege Tunç Çağı’nı olduğu gibi değerlendirme konusunda çok daha iyi bir konumda olurduk. Öyle ki, Ege Tunç Çağı’nı ilgi çekici kılmak için Yunan mitolojisine ihtiyacınız yok. Ama yine de bunu yapmak sadece bir hata değil, aynı zamanda büyük bir utanç olur.

Çeviri: Rabia Karaoğlu

Orijinal Kaynak: joshobrouwers

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More