Gılgamış’a ev sahipliği yapan Uruk, M.Ö. 4. Binyılda kentleşme ve devlet oluşumunun en büyük gücü olmuştur. Gılgamış Destanı’nda kralın, şehrin anıtsal duvarlarını inşa ettiği söyleniyor. Bu duvarlar ve diğer şehir yapıları arkeologlar tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Uruk Nerededir?
Uruk, Güney Mezopotamya’nın en önemli şehirlerinden biriydi. Bu şehir, Irak’ın bugünkü başkenti Bağdat’ın güneyine yaklaşık 241 km. (150 mil) uzaklıktadır. Eski zamanlarda Uruk, Fırat Nehri’nin bir kanalının doğu kıyısında yer almaktaydı. Ancak, bin yıl boyunca kanal kurudu ve şehirden yaklaşık 19 km. (12 mil) kadar uzaklaştı.
Uruk antik kenti Arapça’da Tell Al-Warka, Aramice/İbranice’de Erech olarak bilinir. Uruk Bölgesi’nde, Erken Ubaid Dönemi’ne kadar (M.Ö. 7 ila 4.binyıllar arası süren) yerleşim olduğu düşünülmektedir. Uruk’un tarihi arkeolojik olarak M.Ö. 6.binyıla kadar izlenebilmesine rağmen, kentin ön plana çıkması M.Ö. 3800 civarında gerçekleşmiştir. Uruk, kentleşmenin ve devlet oluşumunun ana gücü haline geldiği için, yaklaşık M.Ö. 3800’den M.Ö. 3200’e kadar olan süreç Uruk Dönemi olarak bilinmektedir.
Uruk Dönemi
Uruk Dönemi, Mezopotamya’daki ilk şehir devletlerinin oluşumu ile karakterize edilir. Önceki Ubaid Dönemi’nde Güney Mezopotamya’da köyler kurulmuş ve bunlar kasabalara dönüşmüştür. Bu şehirleşme, Uruk’un yola devam etmesiyle sürmüştür. Bu antik kentin kentleşmesi, anıtsal mimarinin yaratılmasında belirgindir.
Gılagamış destanında, Uruk duvarlarında kahraman Ur-Shanabi’yi (Yunandaki Charon’un Mezopotamya karşılığı) incelemesini istedikleri yerden bahsedilmiştir. 20.yüzyılın başlarında yapılan kazılarda sur duvarının parçaları bulunmuştur. Uruk’un diğer anıt yapıları arasında Anu Ziggurat, birkaç büyük tapınak ve idari bina bulunmaktadır.
Mezopotamya Şehri Kazıları
Uruk ağırlıklı olarak Alman ekipleri tarafından kazılmış ve buradaki çalışmaları, bu antik kent hakkındaki anlayışımızı geliştirmeye yardımcı olmuştur. Şehrin anıtsal mimarisinden ayrı olarak diğer arkeolojik kanıtlar Uruk’un M.Ö. 4.binyılda öne çıkmasını ortaya koymuştur. Mesela, bu şehirde, kil tabletlere yazılmış, basit resimli ikonlar biçimindeki yazmanın ilk kanıtı keşfedilmiştir. Yurtdışından gelen lüks malların da bulunması, kentin yabancı topraklarla ticaret kurduğunu göstermektedir. Üstelik Uruk yöneticilerinin saldırgan bir genişlemeci politika izledikleri görülür.
Genişleme Kanıtı
Başlangıçta Uruk’un toprak genişlemesi, Mezopotamya’nın doğusundaki güneybatı İran düzlüklerine odaklanmıştır.
Susa’da (Uruk’un doğusuna yaklaşık 250 km. uzaklıkta bulunan bir şehir), seramik mühürler ve bullalar keşfedilmiştir. Bu nesneler idari bir işleve hizmet etmiştir ve bunları muhtemelen oraya Uruk halkı getirmiştir.
Görünüşe göre Uruk genişlemesi daha uzaklara ulaşmıştır. Örneğin, Uruk malzeme kültürü Suriye ve Güneydoğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde tespit edilmiştir. Bu yerleşimlerin doğası, bu tür alanların çeşitli görüşleri öne sürüldüğü için hala bir tartışma konusudur. Bazıları, bunların Uruk sakinleri tarafından kurulan ticaret kolonileri olduğunu iddia ederken, diğerleri de bunların Uruk kültürünü taklit etmeye çalışan yerel insanlar olduğunu öne sürmüşlerdir.
Uruk’un servetleri takip eden bin yılda dalgalanmıştır. Zaman zaman Uruk bağımsızlığını koruyabilmiş, ancak diğer dönemlerde şehir yabancı yöneticilere tabi tutulmuştur. Uruk, Kafkasyalılar, Asurlular, Akhamenidler ve Seleucidler de dâhil olmak üzere Mezopotamya’ya hâkim olan çeşitli uygarlıklar için önemli bir şehir olmaya devam etmiştir. Şehir M.S. 2.yüzyılda terk edilmiştir.
Çeviri: Burcu Deveci