Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Roma Lejyonerleri Hakkında Bilmeniz Gereken 10 İnanılmaz Şey – Bölüm 1

Şanlı savaşlar ve ciddi galibiyetlerin ötesinde, bu lejyonları oluşturan insanların daha içsel, insani tarafları vardı – kendimizi özdeşleştirebildiğimiz kültürlere benzer (ama bir o kadar da farklı) bir taraf. Lafı fazla uzatmadan Roma Lejyonerleri hakkında bilmeniz gereken on şaşırtıcı şeye göz atmaya başlayalım.

0 12.392

Ünlü Roma lejyonlarının cephaneleri, silahlı kuvvetleri ve taktikleri hakkında birçok şey söylendi. Söylemek gerekir ki, M.Ö. 3. yüzyıl Roma Cumhuriyeti günlerinden M.S. 4. yüzyıldaki en kötü zamanlara kadar olan önemli görevlerini yerine getirdiler. Fakat şanlı savaşlar ve ciddi galibiyetlerin ötesinde, bu lejyonları oluşturan insanların daha içsel, insani tarafları vardı – kendimizi özdeşleştirebildiğimiz kültürlere benzer (ama bir o kadar da farklı) bir taraf. Lafı fazla uzatmadan Roma Lejyonerleri hakkında bilmeniz gereken on şaşırtıcı şeye göz atmaya başlayalım. (* not – bu makale genel olarak M.Ö. 1. yüzyıldan M.S. 1. yüzyılın sonuna kadarki, Roma bölgesinin Cumhuriyet’ten İmparatorluk’a geçtiği dönemi kapsar).

1- Lejyonda Taşra Halkı Tercih Edilirdi

Genel bağlamda bakıldığında, 17 – 46 yaşları arasındaki tüm Romalı erkekler askeri görev sorumluluğunu üstlenebilirdi – ama askere alınmak için genelde 20li yaşların başı ağırlıklıydı. İlginçtir ki, tarihçi Ross Cowan’ın altını çizdiği gibi, her lejyonerin origo’su (köken) bir şehirde veya en azından bir kasabada olmak zorundaydı. Fakat bu iddialara rağmen lejyonerlerin büyük çoğunun geçmişi taşraya dayanır. Bunun bir sonucu olarak, lejyonerlerin şehirlerden tesis edilen origo sicilleri askere kayıt sürelerinde, genelde yetkililer tarafından sahte olarak basılırdı. Bu sicil ‘uydurma’ eğiliminin Roma tarzında bir mantığı vardı – taşralı halk dayanma seviyelerinin yüksek olması sebebiyle daha güçlü ve kuvvetli görülürdü. Üstelik şehir hayatının gevşekliğine aşina olmadıkları varsayıldığı için karakterlerinin daha basit olduğu ve daha güvenilir oldukları düşünülürdü. Ross Cowan’ın Roman Legionary 58 BC-AD 69 kaynağında Vegetius’un (Epitoma Rei Miltaris eserinde) dediği üzere:

Gökyüzü altında çalışarak beslenirler, güneşe dayanırlar, gölgeyi umursamazlar, hamamlara aşina değildirler, ruhları basittir, azla yetinirler, uzuvları her türlü zahmete katlanmak için toklaşmıştır ve onlar için demir kullanmak, hendek kazmak ve yükleri sırtlanmak taşrada alıştıkları şeylerdir.

Bazı durumlarda taşra hayatının romantikleştirilmesi öyle bir dereceye gelmişti ki ordudaki ayaklanmalar tamamen ‘yumuşak’ şehirli askerlerin üzerine yıkılıyordu (Tacitus’ta olduğu gibi). Haır lejyoneirlerin ‘karakter’ profillerinden bahsetmişken, orduya girmeye hak kazandıktan sonra (ergenliklerinin sonunda ya da 20li yaşlarının başındaki) delikanlıların probatio denen bir dönemden geçmeleri gerekiyordu. Bu süreç içinde karakteri ve tıbbi durumu kayıt yetkilileri tarafından detaylı olarak inceleniyordu. ‘Ahlaksız’ olarak görülen acemi erler (hırsızlar gibi) seçilip ordudan atılıyordu.

2- Roma Vatandaşlığı Bir Gereksinim Değildi Ama Özgür Olarak Doğmak Öyleydi

İnandığımızın aksine Roman lejyonerleri her zaman Roma vatandaşı değillerdi (‘belgelerde’ öyle olması gerekmesine rağmen). Bu hukuk dışı kapsam, Cumhuriyet döneminde Roma bölgesinde meydana gelen iç savaşların bir sonucuydu. Mesela Julius Sezar legio V Alaudae’yi Gaul yerlilerinden seçerek yetiştirdi ve sonrasında onların vatandaşlıklarını normalleştirdi. M.S. 1. yüzyılın sonlarındaki kargaşalı dönemde bile Marc Antony İtalya’nın geniş askere alma bölgelerine erişme hakkına sahip değildi. Çaresizlik içinde ordu rütbelerini (neredeyse 23 lejyonu) Suriye ve Mısır’ın doğu bölgelerinin yerel halkıyla doldurmaya başladı. Özetlemek gerekirse, Roma vatandaşı olmak bir gereksinim değil, askeri kayıt döneminde Roma lejyonlarına verilen bir statüydü. Ama özgür doğmak hâlâ bir gereksinimdi ve kölelerin askerlik kariyerleri yapması yasaktı – ama lejyonlar içerisinde destek ekip olarak kullanılmış olmaları mümkün (9 numaraya bakınız).

Dahası, lejyonerlerin orduya katılan gönüllüler olması gerekirken, çoğu zorunlu olarak askere alınmıştı – bunun sebebi ise iç savaşlar süresince ve sonrasında August döneminde daha çok insan gücüne ihtiyaç olmasıydı. Tacitus’a göre İmparator Tiberius’un bütün Roma taşralarını, terhis edilmiş gazilerin yerlerini doldurmak için asker almak amacıyla turlamak istemiştir. İmparator bu adımı lejyonlara katılmak isteyen gönüllülerin azalmasından dolayı atmak istemişti.

3- Lejyoner Eğitimi İnanılmaz Derecede Sertti

Lejyonerlere katılabilen acemi erler 4 ay süren bir eğitime katılmak zorundaydı. Bu eğitim süresince her asker beş saatte eşit adımlarla 29 km marş yürümek ve sonrasında daha hızlı adımlarla 5 saatte 35 km yürümek zorundaydı – aynı zamanda 20.5 kg ağırlığında bir sırt çantası taşımaları gerekiyordu. Bu ağırlık Roman lejyonerlerinin dayanıklılıklarını artırmak için kullanılıyordu ve askerlerin giydiği zırh takımının ağırlığına ekleniyordu (lorica segmmentata’nın tek başına ağırlığı 9 kg’den fazlaydı). Tahmin edildiği üzere ‘hantal’ olanlar bölük komutanları ve subaylar tarafından sopalarıyla ağır şekilde dövülüyordu. İlginçtir ki, buna benzer birçok ‘yöntem’ bizim şu anki modern ordu kültürümüzde sürdürülüyor – bazı ülkelerin elit bölükleri sert acemi birliği yöntemleriyle yetiştiriliyor.

İlgili Yazılar

Her halükârda bu ağır marş düzeni mükemmelleştirildikten sonra, sinyal verme ve savaş manevraları eğitimi veriliyordu (kare düzeni, kama düzeni ve ünlü testudo düzeni de dahil olmak üzere). En sonunda ise silah kullanma ve bazı durumlarda yüzme eğitimi veriliyordu. İlginçtir ki, eğitimde kullandıkları sahte kılıç ve kalkanlar kalas ve hasırdan yapılmalarına rağmen, gerçeklerinin iki katı ağırlığındaydılar – bu roman lejyonerleri savaş esnasında yaşayacakları yorgunluk ve bitkinliğe alıştırıyordu. Bu yoğun ortam hakkında Vegetius’un sözlerini gerçekliğini kanıtlar:

Roma halkından dünyanın fethi hakkında askeri eğitimleri, kamp disiplinleri ve savaş taktikleri dışında bir açıklama elde edemiyoruz.

4- Maaşlar ve Hizmet Süresi Çoğu Zaman Uyumsuzluğa Yol Açıyordu

Peter Dennis çizimi. Warlord Games Ldt.’ye aittir.

M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına doğru, Augustus önceki yüzyıllardan beri süregelen ilkelere bağlı kaldı ve Roma lejyonerlerinin hizmet süresinin 16 yıl olmasını resmileştirdi (M.Ö. 13). Fakat 16 yıllık hizmetin ardından, lejyonerlerin vexillum veteranorum’a, yani gazi birliklerine 4 yıl süreyle katılmalarının beklendiği de bilinmelidir (9 numaraya bakınız). M.S. 6. yüzyılda asıl hizmet süresi 20 yıla çıkarıldı ve 12.000 sikke (veya 3.000 altın paraya) olacak şekilde zamlanan praemia militarie (terhis tazminatı) ile tamamlandı. M.S. 1. yüzyılın ortasına doğru hizmet süresi tekrardan artırıldı ve 25 yıla çıktı. Savaş zamanlarında resmi hizmet sürelerinden sonraki protokoller nadiren izlenirdi. Bunun sonucu olarak lejyonerler hizmet sürelerinin bitmesine rağmen alıkoyuldu ve bazıları lejyonlarında 30 veya 40 yıldan fazla hizmet etti. Tahmin edileceği gibi, böyle karmaşık düzenlemeler sıklıkla ayaklanmalar çıkmasına sebep oldu.

Maaşlara bakacak olursak, toptan ödenen praemia militare’nin dışında, sıradan bir Roma lejyoneri (üç taksit halinde) yılda 900 sikke alıyordu. Bu ücretlendirme ölçeği M.S. 80 yılına kadar, varsayılan enflasyona rağmen değişmedi. Fakat maaşlar lejyondaki birliklere göre fark gösteriyordu ve astsubaylar ve uzmanlar temel maaşın bir buçuk veya iki katını alıyordu. Dahası, bu maaş miktarına, lejyonerlerin tüketimlerini karşılamak için (yiyecek, ekipman, giyim ve gömülme işlemleri ücreti bile) kesintiler yapılıyordu. Roma lejyonerlerinin hak ettiklerinden daha az maaş olduğu durumlar görülüyordu ve bazen askerlere praemia militare yerine değersiz topraklardan parseller verilerek ‘dolandırıcılık’ yapılıyordu.

5- Ganimet ve Yağmalamanın Çekiciliği

Bir açıdan da orduya katılması muhtemel olanların çoğu için, lejyonlardaki ganimet alma etkeni çekici geliyordu. İşin aslında, birçok karizmatik kumandan, özellikle daha zengin ve güçlü düşmanlarla yapılan savaşlardaki yağmaların (ve ‘eşit’ dağıtımının) yaygınlığını övüyordu. Cicero’nun dediği (ve Ross Cowan’ın altını çizdiği) üzere, Marc Antony’nin komutasındaki farklı birlikleri motive eden ana unsurun bu olması mümkündü. Bu yaygın uygulama aynı zamanda soyguna olan yatkınlıklarını çağrıştırır – askerler, düşmanlarına karşı kazandıkları zaferlerden sonra ilk iş olarak cesetlerin kıyafetlerini soyarlardı.

Roma lejyonerleri, genelde düşmanlarına atfedilen ‘barbarlık’tan öte değillerdi. Mesela, cesetleri soyduktan sonra, Roma geleneğine göre düşmanlardan alınan sayısız cephaneden andaçlar yapılırdı. Bazı zamanlarda bu dikili andaçlar, düşmanların cesetleri ve yükseltili platformlara kazıklarla yerleştirilen kafaları da eklenerek dehşet verici bir hal alıyordu. Sezar da (The Spanish Wars’ta tasfir edildiği üzere) birlikleri yine Romalı olan Pompeilileri Munda’nın dışında yendiğinde bu korkunç uygulamayı gerçekleştirmişti.

Düşmanın cephanelerinden alınan kalkanlar ve mızraklar bir çit oluşturacak şekilde yerleştirilmişti, cesetler ise rampa. En üstte, kılıçların uçlarına saplanmış insan kafaları vardı.

Çeviri: Seçil Akın

Kaynak realmofhistory

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More