Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Miken Yakınlarındaki Mezar: Atreus Hazinesi

Miken'in müstahkem kalesinin hemen yakınında "Atreus Hazinesi" adını taşıyan büyük bir yeraltı mezarı bulunmaktadır. Bu isimlendirmeye yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar döneceğiz ancak öncelikle mezarın kendisine odaklanalım.

0 1.576

Miken’in (Yunanistan) Tunç Çağı’na ait kalesinin yakınlarında “Atreus Hazinesi” olarak anılan bir anıt bulunmaktadır. Ancak bu adının aksine bir hazine değildir ve kime ait olduğu da bilinmemektedir.

Miken’in müstahkem kalesinin hemen yakınında “Atreus Hazinesi” adını taşıyan büyük bir yeraltı mezarı bulunmaktadır. Bu isimlendirmeye yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar döneceğiz ancak öncelikle mezarın kendisine odaklanalım.

Anıt, bugün tholos veya “arı kovanı” mezar olarak sınıflandırılan yapılardandır. Bu, Ege’deki mezar mimarisinin en etkileyici, en gösterişli biçimidir. Tholos mezarlar, Miken saraylarının çoğunun yıkıldığı MÖ 1200’lere kadar olan yüzyıllarda inşa edilmiştir.

Tholos mezarları alçak tepelerin yumuşak topraklarına oyularak yapılmıştır. Uzun bir geçit ya da dromos (Yunanca: “yol”) mezar odasının girişine kadar uzanır. Dromosun etrafı taş duvarlarla çevrilidir. Muhtemelen mezarı gizlemeye yardımcı olmak ve aynı zamanda hırsızların içeri girmesini zorlaştırmak için dromos toprakla doldurulmuştur.

Canlandırma

Bu mezarlar birden fazla kişiyi gömmek için kullanılıyordu ve muhtemelen gömülen kişiler de önemli aile bireyleriydi. Ne zaman mezara yeni birinin eklenmesi gerekse, dromoslar boşaltılır ve cenaze ve beraberindeki törenler bittikten sonra tekrar üzeri doldurulurdu.

Mezarı inşa edenlerin mezarı gizlemek ve/veya mezar yağmacılarının erişimini zorlaştırmak için gösterdikleri tüm çabalara rağmen bu mezar yine de defalarca yağmalanmıştır. Aslında tüm tholos mezarları antik çağda yağmalanmıştır. Bu sebeple burada tam olarak kimin gömülü olduğunu söylemek zordur. Yapımındaki ihtişamdan dolayı buraya gömülenlerin toplumun üst sınıflarına ait olduğu tahmin edilir. Gömülenlerin arasında Miken’in hükümdarı ya da kralı – Lineer B yazılarına göre Wanax – da olabilir.

Mezara Detaylı Bakış

Özellikle tüm tholos mezarların en büyüğü ve en ihtişamlısı olan bu mezarın tarihi tartışma konusudur. Bazı araştırmacılar Geç Helladik IIIA1 seramik evresine, yani MÖ 1370 civarına tarihlendirirken, diğerleri Geç Helladik IIIB’nin ortalarına, yani MÖ 1250 civarına tarihlendirilmesi gerektiğine inanmaktadır (French 2002, s. 69). Mezar muhtemelen daha uzun bir süre boyunca kullanıldığından, ilk olarak on dördüncü yüzyılda inşa edildiği düşünülür. Ancak fikir birliği, mezarın MÖ 1250 civarında Miken’de (yeniden) inşa projeleriyle ilişkilendirilmesi yönündedir.

Ana mezar odası dairesel bir zemin planına sahiptir; ayrıca küçük bir yan oda da bulunmaktadır. Yatay taş bloklardan oluşan duvarlar tavana kadar yükselmektedir. Yükseklere çıkıldıkça blokların kendileri biraz daha küçülür ve sıraların çapı giderek azalır. Sonuç olarak odanın tavanında oluklar vardır. İç odanın yüksekliği 13 metreden fazladır.

Mezarın İçi

İnşaat sırasında işçiler muhtemelen odanın duvarlarını desteklemek için çevredeki tepeden yararlanmışlardır. Daha büyük bloklar tepeye doğru sürüklenmiş ve daha sonra yukarıdan kaydırılarak yerine yerleştirilmiştir. Mezarın girişi anıtsaldır ve bir zamanlar büyük ahşap kapılar kullanılarak kapatılmış olduğu tahmin edilen büyük bir kapıdan oluşmaktadır. Kapı orijinalinde spiraller ve zikzaklarla oyulmuş yeşil mermerden yarım sütunların bulunduğu da tahmin edilir.

Kapının üst kısmında belki de 120 ton ağırlığında devasa bir taş lento bulunmaktadır. Üzerinde kabartma üçgen vardır. Bu üçgen, Miken kalesinin Aslanlı Kapısı’nın üzerindeki üçgeni anımsatmaktadır; bu üçgen de heykel kabartmalarıyla doldurulmuştur. Mezarın girişindeki kabartma üçgen, dromosa yüklenen toprağın odanın içine dökülmesini önlemek için orijinal olarak kırmızı ve yeşil mermer levhalarla doldurulmuştur.

Bir tholos mezarın temel yapısı, Geç Tunç Çağı’nda yaygın olan daha basit oda mezarları hatırlatır. Bu mezarlar kısaca bir dromos ve bir mezar odasından (thalamos) oluşur, ancak çok daha küçük ve yapımı daha basittir. Oda mezarlar da nispeten yumuşak toprakta taş bloklar kullanılarak inşa edilmek yerine kayaya oyulur.

Yapıtın İsmi

İlgili Yazılar

Mezar “Atreus Hazinesi” adıyla bilinmektedir. Yunanca’da “Agamemnon’un Mezarı” olarak da anılır. Bu isimlerin her ikisi de yanıltıcıdır: ilk durumda çünkü burası bir hazine değildir ve Atreus’a ait olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur; aynı şekilde mezar da Agamemnon’a ait değildir.

Hitit metinlerinde belirli bir “Attari(s)siya(s) “dan bahsedilmektedir ki bu Hititlerin “Atreus” ismini kullanmış olabileceğini gösterir. Bu kişi Ahhiyawa’nın (“Achaea”, yani Miken Yunanistan’ının bir kısmı) bir “yöneticisi” ya da yüksek rütbeli bir soylu olarak tanımlanmaktadır, ancak bu figürün mezarla bağlantısına ya da efsanedeki Atreus’un temelini oluşturduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.

Truva Savaşı hikâyelerine göre Agamemnon, Spartalı güzel Helen’i geri almak için Truva şehrini kuşatmak üzere yola çıkan Yunan kuvvetlerinin komutanıydı. Agamemnon ve Sparta kralı olan kardeşi Menelaos, Atreus’un oğullarıydı.

Bu mezar için kullanılan yanıltıcı isimler modern zamanlarda verilmiştir. Ancak, bunların eski bir emsali vardır. MS ikinci yüzyılda yaşamış olan Yunan seyahat yazarı Pausanias Argolid’i anlatırken Mycenae yakınlarında bir hazine odasından bahseder (2.16.6):

“Atreus ve çocuklarının hazinelerini sakladıkları yeraltı odaları da vardır. Atreus’un mezarı ile birlikte Agamemnon’la birlikte Troya’dan dönen ve onlara ziyafet verdikten sonra Aegisthus tarafından öldürülenlerin mezarları da vardır.”

Daha önce de açıkladığım gibi, MÖ 800’lerden itibaren antik Yunanlılar bizim şu anda Bronz Çağı olarak adlandırdığımız dönem hakkında hiçbir bilgiye sahip değillerdi. O döneme ait nesneler ve özellikle de tholos mezarları gibi yapılarla karşılaşmışlar, ancak bunlardan ne anlam çıkaracakları konusunda hiçbir fikirleri de olmamıştır. Bunun yerine, kendilerine ait efsanelere dayalı geçmiş yarattılar ve geçmiş bir döneme ait bu kalıntılar, bu hayali geçmişin bir parçası olarak yorumlandı.

Sonuç

Modern çağın ilk arkeologlarının bu mezar gibi anıtlara antik Yunan mitolojisiyle bağlantılı isimler vermeleri problemlidir. Çünkü öncelikle antik Yunanlıların yüzyıllar sonra kendi dünyalarını anlamlandırmak için uydurdukları pek çok hikâyede bir “hakikat” olduğunu yanlış bir şekilde öne sürerler.

İkinci olarak da bu olay Ege Tunç Çağı kalıntılarını kendi kimliğinden yoksun bırakır. Bu mezarı Atreus’a ya da oğluna bağlamasaydık, Ege Tunç Çağı’na dair anlayışımızın nasıl değişeceğini bir düşünün. Homeros destanlarına sürekli atıfta bulunmadan antik Truva kalıntılarını nasıl yorumlayacağımızı hayal edin. Bronz Çağı Girit’i efsanevi Kral Minos ile ilişkilendirilmeseydi nasıl bir bakış açısına sahip olacağımızı hayal edin.

Bu çağrışımlar olmasaydı, Ege Bronz Çağı’nı olduğu gibi takdir etmek için çok daha iyi bir konumda olurduk. Ege Bronz Çağı’nı ilginç kılmak için aslında Yunan mitolojisine ihtiyacımız yok. Yine de bunu yapmak sadece bir hata değil, aynı zamanda büyük bir problemdir.

Çeviri: Şevval Tufan

Kaynak Ancient World Magazine

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More