Korku Timsali Sirenler
Güzel şarkılar söyleyen büyüleyici ve bir o kadar da fettan bu deniz kızları Küçük Deniz Kızı masalıyla çocukların dünyasına bile sızmıştır. Yarı kuş yarı kadın görünümlü bu yaratıklar göründüğünden daha karmaşıktır.
“Sirenler onu ahenkli nağmeleriyle büyülemiş olurlar: onların oturduğu çayırın kenarlarında etleri çürümüş insan kemiklerinden ve kalıntılarından yığınlar vardır…” Odysseia, 12[1]
Sirenler her ne kadar anlaşılması güç yaratıklar olsalar da 7. yüzyıldan günümüze değin Yunan mitolojisinin köşe taşları olmuştur. İki Siren (bazen üç) Skylla ve Kharybdis, Sicilya’yı İtalya’dan ayıran Messina Boğazı’nda yaşar. Eskiden bu boğaz Orta Akdeniz ülkeleri ile temasta bulunan ticaret ve seyahat gemileri için ortak kullanılan bir geçitti. Odysseia ve Argonautika gibi eserlerde önemli bir yeri olan ayrıca Ege, İtalya ve Sicilya bölgelerinde vazo resimlerinde yer alan Sirenler günümüzde birçok kişi tarafından bilinir.
Güzel şarkılar söyleyen büyüleyici ve bir o kadar da fettan bu deniz kızları Küçük Deniz Kızı masalıyla çocukların dünyasına bile sızmıştır. Yarı kuş yarı kadın görünümlü bu yaratıklar göründüğünden daha karmaşıktır.
Sirenlerin Doğuşu
Diğer birçok mitolojik karakter gibi Sirenlerin nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir. Gaia, Phorkys, Akheloos, Sterope ya da dokuz ilham perisinden[2] birinin soyundan gelmiş olabilirler. Bu mitolojik kavramların doğu kökenli olduğuna; Suriye ve Asurluların sanatsal motif, tema ve fikirlerinin incelendiği oryantalleşme döneminde Yunanistan’a getirildiğine inanılmaktadır.
Bazı bilginler Sirenleri “ruh kuşu” olarak diğerleri ise “efsuncu” olarak tanımlar. Bu ruh kuşları -görüş Georg Weicker tarafından ortaya atılmıştır- aslında yer altı dünyasındaki ölülerin ruhlarını temsil ediyordu. Sirenler, tehlikeli boğazlarda seyahat eden denizcileri sınıyorlardı, başarısız olmanın sonucu ise ölümdü.
Sirenlerin Şekli
Sanat eserlerinde ve edebiyat dünyasında sirenler neredeyse hep aynı şekilde tasvir edilir: gövdesi kuş, kafası kadın; bazen de insan kolları eklenir bu tasvire. Odysseia’nın 12. bölümünde Kirke, Sirenleri şöyle tanımlar:
“Sesi yeni doğmuş bir eniğin sesini andırır; kendi ise dev gibi bir canavardır, onu görmekten kimse hoşlanmaz, rastlayan bir tanrı da olsa; on iki ayağı olup hepsi de biçimsizdir; upuzun altı da boynu ve her birinde birer korkunç başı vardır, her kafada dişler sık ve üst üste üçer sıra üzeredir: kara ölümle dolu ağızlar.”[3]
Bu resimde tasvir edilen figür güzel ve baştan çıkarıcı değil aksine denizcileri tuzağa düşürüp öldürmek için elinden gelen her şeyi yapan grotesk ve korkutucu bir canavardır.
Peki ya Sirenlerin şekli ve tasviri boğazdaki doğal hayatın kişileştirilmesini ifade ediyor olabilir mi? Kimileri bu şekilde düşünmektedir. “Yeni doğmuş eniğin sesi” bir foku, sallanan bacaklar bir ahtapotu, üç sıra halindeki dişler ise küçük bir köpek balığını temsil ediyor olabilir. Kharybdis ise gemileri içine çeker ve daha sonra parçalar halinde etrafa saçar bu durumu ise bir girdaba benzetebiliriz.
Birçok mitolojik karakter ve efsaneler gibi, sirenler de insanların bu geçitle ilgili izah edemedikleri musibetleri anlamlandırmak için başvurdukları bir yol olabilir mi? Görünüşe göre öyle.
Odysseus ve Sirenler
Sirenlerle ilgili en çarpıcı betimlemeler Odysseia’nın 12. bölümünde yer almaktadır. Bu bölüm Kirke’nin olacaklarla ilgili uyarılarını ve Odysseus ile adamlarının olayı bizzat yaşadığı kısmı konu alır. Yolculukları esnasında Odysseus ve adamları Siren Adası’na varırlar etrafta ürkütücü bir sessizlik vardır. Tayfa kulaklarını bal mumu ile tıkar, Odysseus’u orta direğe bağlarlar ve adanın yakınlarında kürek çekerek ilerlemeye devam ederler. Odysseus, Sirenlerin nağmelerine kapılıp onu salmalarını istediğinde tayfa düğümleri bir kat daha sağlamlaştırır. Bu sayede Sirenlerin çağrısına kulak asmayıp oradan geçerek yolculuklarına devam ederler.
Kısa bir bölüm olmasına rağmen bu bölüm Sirenlerin kim olduğu, denizcileri kandırmak için neler yaptıkları ve yiğit denizcilerin sınavı nasıl geçtikleri konusuna ışık tutmuştur.
Sirenlerin Tasviri
Sirenler -özellikle Sicilya ve İtalya’da- vazo betimlemelerinde kullanılan yaygın bir motiftir. Mitolojik karakterlerin Homeros’un işlediği temalarla birleştirilmesi yaygın ve ilgi çekiciydi. Vazoların arasında öyle bir vazo var ki hemen göze çarpıyor. “Siren Vazosu” olarak adlandırılan bu vazoda Odysseus’un orta direğe bağlandığı, adamlarının kulaklarını bal mumuyla tıkadığı sahne ve Sirenlerin ölüm çağrısı betimlenmiştir. Bu vazo, M.Ö 480-470 yıllarında Attika[4]’da yapılmıştır.
Deniz Kızından Fahişeliğe
Sirenlerin tasviri zamanla büyük ölçüde değişti. İlk zamanlarda Sirenler hem erkek hem de kadın olarak betimleniyordu M.Ö. 5. yüzyıl dolaylarında erkek Siren figürü resimlerde yer almamaya başladı. Daha sonra Sirenlerin grotesk imgesi yerini nağmeleri gibi güzel şekillere bıraktı.
Bu büyük değişimle birlikte simgeledikleri kavram da değişti. Onlar artık denizle ilgili bir metaforu simgelemiyorlardı onlar artık baştan çıkarıcı kadınlardı.
Isidore’un Etymologiae[5] (t. 600) adlı kitabında şöyle bir tanım geçer:
Onlar (Yunanlar), pençeleri ve kanatları olan yarı bakire yarı kuş üç siren olduğunu zanneder. Bunlardan bir tanesi şarkı söylüyor, bir diğeri flüt çalıyor, üçüncüsü ise lir. Ezgileriyle denizcileri büyüleyip kendilerine çekerler. Ancak gerçekte durum böyle değildi onlar gezginleri sefalete sürükleyen, kaza yapmalarına neden olan fahişelerdi. Kanatları ve pençeleri vardı çünkü aşk[6] uçar ve yaralar. Dalgaları mesken tutmuşlardır çünkü Venüs’ü yaratan da bir dalgaydı.
Sanatsal ve kültürel kaynaklarda bu son imge korunmuştur. Bir zamanlar korkunç mitolojik bir canavar olarak kabul edilen bu yaratıkların yeniden yorumlanmasının, bizim ve modern dünyamız hakkında ne ifade ettiği okuyucuya kalmıştır.
Çeviri: Eda Nur Tosun
[5] Türkçe: Etimolojiler
[6] Venüs, aşk ve güzellik tanrıçasıdır.
[4] Yunanistan’da bir bölge.
[3] Homeros. Odysseia. Çev., Ahmet Cevat Emre. İstanbul: Varlık Yayınevi,1971.
[2] Musalar
[1] Homeros. Odysseia. Çev., Ahmet Cevat Emre. İstanbul: Varlık Yayınevi,1971.