Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Nuh’un Gemisi Ağrı Dağı’nın Yakınındaki Bir Dağa İnmiş Olabilir

Bir düşünün eğer siz Nuh olsaydınız, onca hayvanla, araç gereçle, erzakla dolu koca bir gemiyi bir dağ sırasının en sarp, en yüksek yerine indirir miydiniz? Tufan öncesi yanınıza aldığınız her şeyle birlikte dolu olan geminizi neden böyle tehlikeli bir lokasyona neden indiresiniz ki?

Ağrı'nın 17 mil güneyinde
0 1.465

Bugün, Nuh’un gemisinin yeri hakkında mantıkdışı ve asılsız bir varsayım hakimdir. Bunun sebebi insanların (iyi eğitimli insanların) Nuh’un gemisinin günümüz Türkiye sınırları içerisindeki 5.180 m yüksekliğinde volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı’nın uzak ve ulaşılmaz yüksekliklerine indiğinden emin olmalarıdır. Yaratılış (8:4) kitabında, geminin Ağrı Dağı’na değil, “Ağrı Dağlarına” yani o alandaki dağlık alanda olduğu yazar.

Bir düşünün eğer siz Nuh olsaydınız, onca hayvanla, araç gereçle, erzakla dolu koca bir gemiyi bir dağ sırasının en sarp, en yüksek yerine indirir miydiniz? Tufan öncesi yanınıza aldığınız her şeyle birlikte dolu olan geminizi neden böyle tehlikeli bir lokasyona neden indiresiniz ki? Yakınında yaşanabilir bir ortam yaratana kadar geminin içinde yaşamak istemez miydiniz?

Sol üstte günümüzde Türkiye sınırları içindeki Ağrı Dağı ve Nuh’un gemisini inişi için ne kadar elverişsiz bir alan olduğunu görebiliyoruz. Sağ üstte ise, Ağrı Dağı’nın 17 mil güneyinde geminin ilk durduğu yeri (okla gösterilen) ve yaklaşık 100 yıl sonra dağdan aşağı kaydığında bırakmış olabileceği izleri görüyoruz

Gemi İçin Daha Mantıklı Bir Lokasyon

Merhum David Allen Deal, Nuh’un Gemisi- Kanıt: İncil, Tufan, Gılgamış ve Ana Tanrıça’nın Kökenleri adlı kitabında, araziye yapmış olduğu ziyaretler sayesinde Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’nın 17 mil güneyindeki 2.440 m’lik bir dağa indiğine dair ikna edici ve sağduyulu bir argüman sundu.

Gerçeği arayan bir çalışma arkadaşı ve bir dost olarak, David, Antik Yunan Sanatında Nuh ve Antik Yunan Sanatında Yaratılış Karakterleri ve Olayları adlı kitabımda içeriği formüle etmemde yardımcı olmuştu. Nuh’un gemisinin gerçek iniş yerine dair ortaya çıkarmış olduğu şaşırtıcı kanıtlardan bazılarını burada özetleyerek bu makaleyi onun anısına adamak istiyorum.

Deal’ın Teorisi

Gemi önce Ağrı Dağı’nın güneyindeki dağda, 2.255 m yükseklikteki nispeten makul erişilebilir bir yerde, üstteki resimde okla gösterilen yerde durdu.

Geminin gövdesi, Tufan sonrası ilk şehir olan Mesha-Naxuan’da yaşayanlar için temel hammaddeleri sağladı. Kalas ve kirişleri çatı yapmak için alıp, yağmurdan korunmak için erimiş katran ile sıvadılar. Ateş için kullanmanın yanı sıra ahşap malzemeleri döşeme için de kullanmış olmaları muhtemeldir.

Bir depremin veya yağmurun sağladığı itiş gücü ile gemi aşağı kaydı ve belki de 100 yıl sonra Mesha-Naxuan kereste deposu dağın 1 mil, ötesine 365 m. aşağısına taşındı. Dolayısıyla dağda iki gemi izi kaldı: biri ilk indiği yerde, diğeri ise daha alçak bir yere kaydığı son yerinde. Alandaki kanıtlar, geminin yakınında yaklaşık 1000 barınma yeri inşa edildikten sonra Mesha-Naxuan’ dan uzağa, dağdan aşağı kaydığını gösteriyor.

Mashu veya Mesha Dağı’ndaki iniş sahasının taslağı: Hayatta kalanlar Tufan sonrası ilk şehir olan Mesha’yı inşa etmeye başlarken.

Etimolojik Kanıt

“Sudan çekilmek” anlamına gelen Mesha adı, büyük ihtimalle Nuh Tufan’ından sonra şehre verilmiş. Nax-xuan ise, İbranice olan Noach tsywn, yani “Nuh’un Zionu” veya “Nuh’un Başkenti” anlamına gelen Yunanca bir yorumdur. Muhtemelen bu isim de kentte yaşamış olan sonraki nesiller tarafından verilmiştir.

Daha detaya inecek olursak, Mesha, “sudan kurtarılan” anlamına gelen Moshe’nin (Musa’nın İbranicesi; Musa da Nil’den kurtarılmıştı) bir varyasyonudur. Gılgamış Destanı’nda, Gılgamış (Nimrod, Herakles), tufandan insanlığı getiren adam Utnapishtim (Nuh/ Nereus)’i bulmak için Mashu Dağları’na yolculuğa çıkar. Gılgamış kelimesinin kendisi de (Gl-Gm-Mesh), Mesha’yı ortaya çıkaran adam anlamına gelir.

Yaratılış (10:21)’de Nuh’un oğlu Sam’dan tüm Eber oğullarının atası olarak bahsedilir. “Mesha”dan geldikleri için Yaratılış (10:30)’da “Doğu’nun bir dağı olan Sefar’a doğru yaşadıkları” söylenir. Günümüzde dağın geleneksel Kürtçe isimleri; saygıyla, kıyamet günü ve diriliş dağı gibi anlamlara gelen Masher Dağ veya Mashur Dağ’dır.

Nuh’un oturduğu yer aynı zamanda, Sami dilinde “sallanan (kurumuş) mesken” anlamına gelen Dilmun olarak da bilinirdi, dünya çağında meydana gelmiş bir tufandan sonra oldukça yüksek ve kuru bir yer için oldukça uygun bir sıfat.

Nuh’un gemisinin demirlendiğinin düşünüldüğü yer ikiz tepeli devasa bir jeolojik yapı. Aşağısında dururken cennete uzanan bir duvar gibi görünen yapı ise yaklaşık 91 m yüksekliği ile saf beyaz kretas tipi kireç taşından meydana gelmiş son derece görünür ve etkileyici bir uçurumdur.

Edebiyatta

İlgili Yazılar

Gılgamış Destanı’nda, Mesha Dağı’ndaki “cennet duvarı”nda bahsedilir. Bu duvarı, resimlerde ve David Deal’ın çizimlerinde dik kayalıklar şeklinde görebilirsiniz.

Tufan sonrası uygarlığımızın ilk şehri Mesha-Naxuan, Nuh, oğulları ve torunları tarafından gemiden toplanan ve dünyada uzun süredir kayıp olan fakat birçok tarihi anlatımda da adı geçen malzemelerden inşa edildi.

Çevirmen Willam Whiston’ın çevirdiği Flavius Josephus’un Yahudiler’in Eski Eserleri adlı kitaptaki dipnotta Nuh’un gemisini indirdiği ve yerleştiği nokta “Naxuan, ilk iniş yeri” olarak geçiyor. Burada Ermeni tarihçi Horen’li Musa’dan alıntı yapılmıştır. Bu “ilk iniş yeri” ifadesi ikinci bir iniş yerine işaret etmektedir ve dağdaki izler de adeta bir kanıt niteliğinde bize bunu söyler.

Mesha-Naxuan, Tufan’dan kurtulan ve onların soyundan gelenler tarafından kurulan ilk “şehir”di. Sonra meydana gelen deprem ve yağmurun etkisi ile gemi 365 m aşağı kaydı ve şuan 1890 m yüksekte, 164 m uzunluğunda eliptik bir gemi gövdesi izlenimi veren bir iz bırakarak ikinci ve son yerine yerleşti.

Nuh’un soyundan gelenlerin çoğu veya tamamı Mesha-Naxuan’ı terketti ve geminin durduğu yerde yeni bir yerleşim kurdu. Tufan’dan sonra kurulan bu ikinci kasabaya Tsar veya gemi gövdesi kalıntılarının yokuş aşağı kaymasını engelleyen keskin çıkıntılardan dolayı Seron denildi. “Sar” kısmı daha sonraki yer isimlerinde de kaldı: Ni-sar ve Na-sar gibi. Babilliler şehre Nisir adını verdiler.

Alanı İncelemek

Maceracılar Ağrı Dağı’na tırmanırken, David Real ve birbirinden bağımsız başka bir grup Mashur Dağı’ndaki alanda ne olduğuna dair kanıtları gördükten sonra arazinin özelliğini anlamaya başladılar. Başlı başına geminin kalıbı tek başına ikna edici bir kanıttı.

1996-1997 yıllarında yukarıdaki iniş bölgesinde (Mesha-Naxuan) ve “cennet duvarı”nda Deal tarafından keşfedilen yaşam alanı kalıntıları Gılgamış Destanı’nı doğrular nitelikteki kanıtlardır. Dahası dağa dair çeşitli yer isimleri arasındaki bağlantı bize bütüncül bir netlik sağlar. Günümüzde tüm bu dağlık konum bilinip anlaşıldıkça geminin başka bir yere özellikle de büyük bir volkanik dağa indiğini düşünmek imkânsız.

Antik sanatçılar Ham’ın karısı, Kabil soyundan gelen prenses Naamah (Yaratılış 4:22)’ı gemi ile indiği dağ ile özdeşleştiriyorlardı. Bu eski tasvirlerde dağ şeklinde bir takıyor ve özel giysisinin etekleri sağ yamaçlarını andıracak şekilde katmanlı. Naamah sağdaki görselde Tufan öncesi ve sonrası yılanın yönetimini temsil eden iki başlı bir yılanı tutarken tasvir ediliyor.

Tanrıçanın İzini Sürmek

David Deal’ın keşfi bir anahtar tasviri ile doğrudan ilintili olan antik sanattaki Yaratılış kadını tasviri. Tufan sonrası erken dönemdeki eski insanlar,  Kabil soyundan gelen son kadın olan, Tufan’dan sonra Ham’ın karısı olarak ortaya çıkan ve daha sonra Tanrı’yı terk edip yılanın “aydınlanmasına” yönelmeyi teşvik eden ve her şeyin ölçüsü olarak insanı yücelten Naamah’a saygı gösterdiler.

İddialı ve çok sıkı araştırmacılar olan Anne Baring ve Jules Cashford tarafından yazılan 782 sayfalık aydınlatıcı bir kitap olan “Tanrıça Miti” kitabında, Antik Yakındoğu ve Akdeniz dünyasındaki hemen hemen tüm tanrıçaların izleri bir Sümer Tanrıçası olan Nammu’da (linguistik larak Naamah’ın bir varyasyonu) birleşir. Bu arada, ben olsam kitabın ismini “Tapınılan Kadınlar” koyardım, çünkü kitap gerçekten bununla alakalı.

Tanrı, Babil kulesinde tek bir dili birçok dille karıştırdıktan sonra insanoğlu, Naamah’a Lama, Ishtar, Hathor, İsis, Maat, Artemis, İnanna, Aserah ve son olarak en görkemli şekilde idolleştirilen Yunan Tanrıça Athena olarak taptı.

Şimdi dünyada birçok eşli tanrıçanın insanın hayal gücünden çıkmadığını ve birdenbire vücut bulmadığını, bunun yerine Ağrı Dağı’nın 17 mil güneyinde Nuh’un Gemisi’nden inen Kabil kadını ile doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz.

Orijinal Yazı: Robert Bowie Johnson

Çeviri: Ayşegül Atalay

Kaynak Ancient-Origins

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More