Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Tarih Öncesi Mısır’dan Bir Mumyalama Formülü Bulundu

Son araştırmalar, antik mumyalayıcıların reçine ve zamkları, düşündüğümüzden çok daha önce kullandıklarını gösteriyor.

0 1.846

Son araştırmalar, antik mumyalayıcıların reçine ve zamkları, düşündüğümüzden çok daha önce kullandıklarını gösteriyor.

BİNLERCE YIL ÖNCE – Torino’daki Mısır Müzesi’ne varışından ve koleksiyondaki en eski korunmuş ceset olarak, S.293 adıyla tanınmasından çok önce – çölde bir adam can vermişti. Hesaplamalar, ölümünü kısmen M.Ö. 3600 civarında göstermekle birlikte, tam olarak ne zaman can verdiğini veya kalıntıların nerede bulunduğunu söylemek zordur. 1901 yılında İtalyan asıllı bir Mısır bilimcisinin, mumyalanmış cesedi bir tüccardan satın alarak müzeye devretmesine kadar, kaynağına dair kayıt bulunmamaktadır. S.293, sol tarafına bükülmüş ve dizleri dirseklerine doğru kıvrılmış biçimde binlerce yıl geçirmiştir. Erkeğin dişlerindeki yıpranmaya dayanarak, öldüğünde muhtemelen 20’li veya 30’lu yaşlarda olduğu kanısına varılmıştır.

İtalya’nın Torino kentinde yer alan Mısır Müzesi’ndeki bir mumya maskesinden alınan bu parça, M.Ö. 332 ve M.Ö. 30 arasında tarihlendirilen bir mumyalama sahnesini göstermektedir. Son araştırmalar, bilinçli mumyalama ritüellerinin binlerce yıl daha öteye dayandığını ileri sürmektedir

Araştırmacılar uzun süre bu mumyanın, pek çok erken tarihli Mısır hanedanına (M.Ö. 3100 civarında başlar) ait diğerleri gibi, kısmen kendiliğinden – sığ çöl mezarındaki kavruk kumlarla doğal yoldan kurutularak- korunmuş olduğu varsayımında bulundular. Bilim insanları çoğu zaman, bu doğal kuruma yaklaşımını, takip eden 2000 yıl içerisinde rafine edilmiş ve Yeni Krallık döneminde (M.Ö. 1550-1070) doruğa ulaşmış olan, bilinçli ve zahmetli mumyalama sürecinin ana öncüsü sandılar. Bu dönemdeki antik mumyalayıcılar, ölü bir gövdeyi keten şeritler ile sarmadan önce, iç organları kesip çıkarıyor ve sıvıları boşaltıyorlardı.

Ancak, Arkeolojik Bilim Dergisi’nde (Journal of Archaeological Science) yayınlanan yeni bir makalede, Jana Jones (Mısır bilimcisi ve Sidney Macquarie Üniversitesi’nde fahri antik tarih bilimsel araştırma kurumu asistanı) liderliğindeki bir grup araştırmacı, bunun rastgele bir mumya olmadığını, aksine, dikkatlice tasarlanmış bir formülün sonucu olduğunu ileri sürmekteler.

2014 yılında Jones, Yukarı Mısır mezarlarındaki (M.Ö. 4500- M.Ö.3350 arası tarihlere denk gelen) cenazelere ait kumaşlarda, katı ve sıvı yağ ile birlikte reçine izleri saptamıştır. Jones ve onunla birlikte çalışan, Oxford ve York Üniversiteleri’nden çalışma arkadaşlarına göre bu bulgular, uzmanların düşündüğünden çok daha önce, cesetlerin özel malzemeler kullanılarak korunduğunu göstermektedir. O zamanlar, araştırmacıların elinde sadece kumaş parçaları vardı, cesedin kendisi ise incelemeye uygun değildi. Jones, müzelerin koleksiyonlarını çok titizlikle koruyup kıskandıklarını, Eski Mısır biliminin çok tutucu bir bilim olduğunu söylüyor. Fakat, Torino’daki müze, ekibin içeri girmesine ve S.293 ile çalışmasına izin verdi. Mumya, özellikle ilgi çekiciydi, çünkü, kimyasal niteliğini bozacak, bilinen herhangi bir koruyucu işlem görmemişti.

Araştırmacılar, cesedin gövdesini ve bileklerini çevreleyen sargılardaki kumaş parçalarında, bitkisel yağ, kozalaklı ağaç reçinesi ve bitki bazlı bir çeşit şeker veya zamk buldular. Jones: “Bunlar, hafifçe ısıtılmış ve birbirleriyle karıştırılmış olmalı. Kimya bilimi, ısıtma olduğunun kanıtlarını gösteriyor, bu nedenle bunları ‘formül’ olarak adlandırabiliyoruz” diyor. Araştırmacılar, reçinenin ve aromatik bitki özlerinin, antibakteriyel organizma işlevi gördüklerine inanıyorlar. Ve Jones; daha sonraki mumyalamalarda da ana koruyucu madde olmaya devam edeceklerini söylüyor.

İlgili Yazılar
S.293 olarak bilinen mumyalanmış ceset, araştırmacıların erken mumyalama teknikleri hakkında bildiklerini gözden geçirerek düzeltmelerini sağladı

Makale ortak yazarlarından ve York Üniversitesi’nden arkeolog Stephen Buckley de şöyle diyor: “Doğal ortam ve kuru, sıcak kumun içine gömülü olmanın, kesinlikle rolü olduğunu söylemek doğrudur, ancak burada önemli olan, bu cesetlerin, aynı zamanda yapay – insan yapımı- olan ‘balsam’ uygulamalarına da maruz kalmış olmalarıdır. “Jones, kumaş sargıların önce karışıma daldırılıp, sonra gövdenin etrafına sarılmış olabileceğini düşünüyor. Buckley ise, karışımın bir çeşit çubuk ile bolca sürüldüğünü tahmin etmekle birlikte, henüz bir kanıt bulabilmiş değil.

Mumyalar hakkında bilgi sahibi olduğumuzu düşünmek kolaydır- hem müzelerde, hem de filmlerde pek tanıdık figürler olabilirler- ancak gene de, başlangıç yılları ve nasıl var oldukları hakkında öğrenecek çok şey var. Bunlar tamamlandığında emekli olacağını söylemesine rağmen, tamamlayacak olan Jones olmayacaktır.

Çeviri: Gamze Kamacı

Kaynak: atlasobscura

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More