Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Antik Mısır’da Yaşamın Dayanağı: Ekmek ve Bira

Tarihte tarımla uğraşan tüm halklar gibi, Mısırlılar da enerji ve besini büyük ölçüde tahılların sağladığı bir beslenme düzeniyle ayakta duruyorlardı. Bu ikili arasındaki bağ tamda bu yüzden önemlidir.

0 6.476

Eski Mısır’da tüketilen her yiyecek maddesini ve mutfağa gelene kadar geçirdiği süreçleri bilmemize karşın, pişirme yöntemleri ve yeme içme sanatı konularında hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Fakat tapınak duvarlarına resmettikleri sahneler sayesinde temel gıdalarının ve içeceklerinin detayları hakkında bilgiler edinebiliyoruz.

Antik Yemek Kültürleri Hakkında Yazılarımıza Buradan Ulaşabilirsiniz

Tarihte tarımla uğraşan tüm halklar gibi, Mısırlılar da enerji ve besini büyük ölçüde tahılların sağladığı bir beslenme düzeniyle ayakta duruyorlardı. Tahılların başlıcası –daha sonraları yola gelmez Romalı işçilerin karnını doyuracak buğdayın kaynağı, “buğday ambarı” verimli Nil topraklarında– arpaydı. Göründüğü kadarıyla tarımı en erken başlamış olan ve herhangi bir buğday türünden daha ucuza gelen arpa, firavunlar Mısır’ında yaşayan alt sınıfların ana besin maddesi olmak yanında, içkisinin de kaynağıydı. Buğday türleri arasında düşük nitelikli bir tür olan Triticum dicoccum (gernik buğdayı), Ptolemaios sülalesi zamanına kadar en çok kullanılan türdü. Lapası yapılıyordu ya da kabuğundan ayırmak için havanda dövüldükten sonra el değirmeninde öğütülerek un elde ediliyordu. Seçkinlerin sofrasında kullanılacak ince elenmiş unları elde etmek için saz ya da kamıştan ince elekler kullanılıyordu. Kişinin yaşamdaki konumu ne olursa olsun, çok sayıda ekmek çeşidi yalnızca bu dünyada değil, (ölü gömme törenlerinin kanıtladığı gibi) öteki dünyada da yaşamın kaynağı sayılıyordu, ayrıca tapınakların en gözde adaklarındandı. O ne çeşit bolluğu! Her tatta, her biçimde ekmek!.. Küle gömülmüş, sıcak bir taşa ya da bir tandırın iç yüzüne saplatılmış yassı, mayasız arpa ya da buğday bazlamasından tutunda da, çok özenle hazırlanmış, kimi zaman dinsel duygular uyandıran piramit ya da bir yaratık biçimi verilmiş kalıplarda pişirilmiş buğday unundan somunlara dek… Ekmeğin başköşedeki yerini yansıtan sayısız örnekten biri, işçinin ücretinin ekmekle ödenmesidir; bir başkası, Mısır dilindeki, ekmek çeşitlerini belirten sözcüklerin çokluğudur. Liste Eski Krallık döneminde (MÖ. 2600-2180) bir düzine dolayında değişik ekmek çeşidiyle başlar, Yeni Krallık döneminden bir dökümde ekmek ve çörek çeşidi kırkı bulur.

Antik Mısır Medeniyeti Üzerine Tüm Yazılarımıza Buradan Ulaşabilirsiniz

Ekmeğin mayası ekşimiş artık hamurdan, mayalanmakta olan biranın köpüğünden ya da sıradan ekmeği keke dönüştüren meyve şekerlerinden sağlanıyordu. Palmiye türlerinden protein, karbonhidrat ve şeker açısından zengin hurma ya da hamuru tatlandırmak için kullanılan dum meyvesi [hyphaene thebaica] sağlanıyor, dum çekirdeklerine ise fildişi gibi oylama yapılıyordu. Meyve ezmelerinin yanı sıra bal da kek ve diğer hamur işlerini tatlandırmakta önemli bir pay sahibiydi.

Mısırlılar, hangi toplum katında olurlarsa olsunlar ekmeğe düşkünlüklerinin bedelini, görece ilkel un öğütme ve eleme tekniklerinin başlarına açtığı dertlerle ödüyorlardı. Roma döneminde kullanımı yaygınlaşan ve bir taş tekerleği ötekinin üstünde döndürerek öğütmeye dayanan teknik ortaya çıkıncaya kadar, eyer biçimli öğütme taşı kullanılmıştı. Bu öğütme tekniğinde unun içine taş kırıntıları karıştırmak, öğütmeye yardımcı olsun diye bir parça da kum eklemek görenektendi. Ölülerin dişlerinde görülen aşınmalar ve buna bağlı iltihaplanmalar, genç Mısırlılarda bile diş sağlığının kötü düzeyini ortaya seriyor.

İlgili Yazılar

Günümüz Gereçlerinin Atası “Antikçağda Mutfak Kapları”

Ekmek ayrıca evrensel bir içki olan biranın (hnkt) her türlüsünün yapımında kullanılıyordu. Dolayısıyla, tarih boyunca ta ortaçağ manastırlarına dek bilinen bir örüntü uyarınca, ekmek fırını ve bira üretimi, bir Mısırlının malikanesinde aynı yeri paylaşırdı. Tahılın bir bölümü (eğer son ürün “iyi bira” olmayacaksa genellikle arpa olurdu) malt yapmak üzere ıslatılarak çimlenmeye bırakılırdı, sonra elekten geçirilerek kabuklarından ayrılır ve sonunda, kabaca somun biçimi verilerek hafifçe fırınlanırdı. Bu “bira ekmeği” havadaki mikroorganizmalarla temasa geçtikten sonra parçalara ayrılıp, su dolu bir kazanda ekşimeye bırakılırdı. Bu aşamada kazana buğday, kokulu otlar, baharat ve hurma, haşhaş ve keçiboynuzu gibi tatlandırıcılar katılırdı. Adlarından anlaşıldığına göre (dış alımla gelenlerle birlikte) çeşit çeşit bira vardı; bunlardan en az birinin, Yukarı Mısır ve Nübye’de bugün boza adıyla bilinen içecekle temelde aynı şey olduğu söyleniyor. Değişik renklerden de söz ediliyor; biranın kökenine ilişkin bir söylencede açıkça kırmızı kırmızı parlayan bir biranın adı geçiyor.

Öykü, Güneş tanrısı Ra ile saygıda kusur eden insanoğlunu cezalandırması için yeryüzüne gönderdiği tanrıça Hathor / Sekhmet üstünedir. Öç alma duygusuna kapılan tanrıça, gemlenemez öfkesiyle insan soyunun kökünü kazıyacakken, Ra yumuşar ve tarlaları basacak bollukta kırmızı bira indirir gökten, yayılan bira bir koca ayna gibi parıldar. Kendi yansımasının çekiciliğine kapılan tanrıça, kanı andıran bir havuzdan içer, sarhoş olur ve sızar, böylece korkunç görevini unutur.

Tarih Araştırmalarımızın Tamamına Bu Linkten Ulaşabilirsiniz

İnceleme: Tolga Candur

Kaynak Kitap: Antikçağ ve Ortaçağda Sanat, Kültür ve Mutfak “Phyllis Pray Bober”, Kitap Yayınevi

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More