Bir Zamanlar Kuzey Amerika’ya Hükmeden Antik Kentlere Ne Oldu?
Teotihuacan, Cahokia ve diğer metropollerin muhteşem dini merkezleri, birden çok aileyi içine alan konutları ve tümülüsleri vardı, onlar şimdi yok. Arkeoloji, onların bu görkemli geçmişlerini yavaş yavaş ortaya çıkarıyor.
Amerika’nın yerlileri, Avrupalılar Yeni Dünya’ya ayak basmadan çok önce piramitler, saraylar, tapınaklar ve mezarlar inşa ederek Avrupa’dakilere rakip olacak büyüklükte şehirler kurdular. Kahokyalılar Orta Amerikalı komşularıyla ticaret yapıyorlardı, Teotihuacan’ın esrarengiz halkının Orta Amerika’nın birçok bölgesiyle bağlantıları vardı ve Spiro Höyükleri’nin İnka ve Azteklerin gücü ve gelişmişlik düzeyiyle orantılı büyüklükte olduğu söyleniyor. Bugün araştırmacılar, Amerika’nın ilk dev kentlerinin karmaşıklığına tanıklık eden büyük merkezleri ortaya çıkarmaya devam ediyor.
Teotihuacan: Mimarinin ve Sanatın Merkez Üssü
MS 400 yılındaki zirvesinde, Meksika Vadisi’ndeki bugünkü Mexico City’nin sadece 30 mil kuzeydoğusunda yer alan Teotihuacan, belki de o dönemde Amerika kıtasının en büyük kentiydi. 100.000’den fazla Teotihuacanlı, 20 kilometre karelik bir alan içinde göz alıcı çok sayıda saray, tapınak, meydan, cadde ve binlerce ev arasında yaşıyordu. Teotihuacan’da, rahipler, askerler ve tüccarların yanı sıra, ürünleri Orta Amerika’daki kültürleri etkileyen, gittikçe gelişen bir sanatçı topluluğu da vardı. Bugün burası Meksika’nın en önemli arkeolojik alanıdır.
Önemli kalıcı yapılar arasında, Teotihuacan toplumundaki bir tanrıya tapınıldığı düşünülen heybetli Güneş Piramidi ve hayvan ve insan kurban törenlerinin yapıldığı Ay Piramidi de bulunmaktadır; altında pumalar, kartallar, kurtlar ve 10’unun başı kesilmiş 12 insan cesedi gibi buluntular keşfedilmiştir.
MS 750 civarında, muhtemelen istilacıların eliyle şehrin merkezi yakılıp yıkıldı ve Teotihuacan bir daha asla toparlanamadı. Teotihuacanlıların kim olduğu, nereden geldikleri ve hangi dili konuştukları arkeologların ortaya çıkarmaya çalıştığı bir gizem olmaya devam ediyor.
Cahokia: Kozmopolit Ticaret Merkezi
MS 1000 yılları civarında, Mississippi, Missouri ve Illinois Nehirleri’nin birleştiği bugünkü St. Louis, Missouri yakınlarındaki zengin taşkın yatağında karmaşık bir metropol ortaya çıktı. Cahokia adıyla bilinen bu şehir, 10.000 ila 20.000 arasında olduğu tahmin edilen nüfusuyla Meksika’nın kuzeyindeki en büyük şehirdi ve dönemin Avrupa şehirleriyle boy ölçüşebilecek kadar gelişmişti. Şehre hâkim olan en az 100 yükseltilmiş yapıdan bazılarının tepesinde evler ve başka yapılar bulunurken, bir bölümü de anıtmezarlar olarak kullanılıyordu. 1800’lerde, yakınlarında yaşayan Trappist rahipler arasında Keşişler Höyüğü olarak bilinen en büyük yapı, yukarıya doğru 30 m yükselen teraslı bir yapıdır. Tabanı 14 dönümlük bir alanı kaplamakta olup, Mısır’daki Büyük Khufu Piramidi’nin oturma alanından daha büyüktür.
Bu eski uygarlığın yöneticileri veya tarihi hakkında çok az şey bilinmektedir, ancak bilimsel araştırmalara göre burası kozmopolit bir ticaret, el sanatları ve mimari merkeziydi. Mississippi bölgesinde yaşayan halk, günümüzdeki Wisconsin kadar kuzeyde bulunan diğer halklarla ve muhtemelen güneydeki Orta Amerikan kültürleriyle alışverişte bulunmuştur.
Yaklaşık 1175 yılından itibaren, şehir merkezinin etrafına kurdukları koruyucu ahşap setlere bakılırsa, bir şey ya da birileri Cahokianları tehdit etmeye başlamış olmalıdır. Sertleşen iklim ve yerel çevre üzerindeki baskı da şehri daha az yaşanabilir hale getirmiş olabilir. Yaklaşık 1350 yılına gelindiğinde, Cahokianlar başka bölgelere göç etmişlerdi.
Chaco Kanyonu: Zorlu Kadınların Başkenti
Cahokian kültürüne, boyut olarak olmasa da karmaşıklık açısından rakip olan Chaco kültürü, batıda, bugün New Mexico’da yaşamaktadır. Ataları Pueblo halkı 800’lerden 1200’lere kadar Chaco Kanyonu çevresindeki 150’den fazla yerleşim alanlarında yaşadı ve yüzlerce odası olan geniş taş konakları kullandı; bunların en önemlisi Chaco dünyasının merkezi olan Pueblo Bonito’dur. Çiftçilik ve ticaretle uğraşıyor ve dini törenler yapıyorlardı, bakımlı bir yol ağıyla batıya, kuzeye ve güneye doğru yüzlerce mil boyunca yayılmışlardı. Yerli halk, mısır, kabak ve fasulye yetiştiriyor ve bölgedeki akarsuların suyunu kanallar ve hendekler aracılığıyla kullanarak sulama yapıyorlardı. Tüccarlar güneydeki Orta Amerika halklarından kırmızı papağanlar ve kakao gibi egzotik ürünler getirmişlerdi.
Chaco halkının yazıya dökülmüş bir dili yoktu, bu nedenle toplumları hakkında bilinenlerin çoğu gömülerden edinilmiştir. Örneğin bir mezar odasında, binlerce turkuaz boncuk, deniz kabuğu, kâse ve ibrikle çevrili, muhtemelen üst düzey kişiye ait 13 ceset bulunmuştu. Yapılan DNA analizi, bireylerin çoğunun anneleri ya da büyükanneleri aracılığıyla birbirinin akrabası olduğunu ortaya koydu. İktidar anne soyundan devam etmiş olabilir. 13. yüzyıla gelindiğinde Chacolılar güneybatıdaki diğer bölgelere göç etmeye başladı. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, şiddetli kuraklığın onları göçe zorlamış olması muhtemeldir.
Spiro Höyükleri: Refah ve Güç Merkezi
1933 yılında bir grup altın arayıcısı, Oklahoma, Spiro yakınlarında 500 yıldır kapalı olan bir mezar odasına rastgeldiler. İçeride, oyulmuş deniz kabukları, inci ve deniz kabuğu boncukları, büyük boyutlu insan büstleri, parlak renkli battaniyeler ve cüppeler gibi çarpıcı şeyler keşfettiler. Gazeteler bu buluntuyu Amerika’nın “Kral Tut’un mezarı” olarak adlandırdı.
On iki höyük, elit köy alanı ve destek şehrin bir kısmı ortaya çıkarıldı; bir zamanlar Aztek ve İnka’nın büyüklük ve gelişmişliğine eşit olan tarih öncesi bir güçten geriye kalan tek şey budur. Spiro halkı, Mississippi kültürünü, Cahokia (günümüzdeki Doğu St. Louis), Alabama’daki Moundville ve Georgia’daki Etowah da dahil olmak üzere bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşık üçte ikisinde yaşatmıştır.
Burası MS 800 civarında kalıcı bir yerleşim yeri haline geldi ve yaklaşık MS 1450’ye kadar kullanıldı. En kalabalık döneminde burada yaklaşık 10.000 kişi ikamet etmekteydi. Eserler geniş bir ticaret ağına (Büyük Göller’den gelen bakır ve Meksika Körfezi’nden gelen deniz kabuğu vb. ticareti), oldukça gelişmiş dini faaliyetlere ve ileri bir siyasi sisteme işaret etmektedir. Büyük toprak platformlar ve mezar höyükleri tarım topluluklarının en önemli özellikleriydi. Liderler evlerini bir önceki şefin evinin üzerine inşa ediyordu, böylece höyük ne kadar yüksekse mevcut liderin prestiji de o kadar artıyordu.
Spiro halkı, belki de uzun süren kuraklık ve/veya siyasi çekişmeler nedeniyle 1500 yılında gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuştur.
Etzanoa: Uzun Süredir Kayıp Şehir
Efsane, Wichita kabilesinin ataları olan 20.000’den fazla insanın yaşadığı, Kansas’ın güney-orta kesimindeki bugünkü Arkansas City yakınlarında, Walnut ve Arkansas Nehirlerinin birleştiği yerde gelişen büyük bir antik metropolden bahseder. Diğer yerli gruplar tarafından “Büyük Yerleşim” olarak adlandırılan Etzanoa’nın sakinleri, her biri yaklaşık bir düzine insanı barındıran ve evler arasında yemyeşil bahçeler bulunan büyük arı kovanı şeklindeki evlerde yaşıyordu. Kış aylarında topluluk, bizon sürülerini takip eder ve seyahat ederken geçici konutlar olarak tipi (kızılderili çadırları) kurarlardı. Güçlü zanaatkâr gelenekleri ve Aztek başkenti Tenochtitlan’a kadar uzanan geniş ticaret ağları da vardı.
16. yüzyılın sonlarından itibaren altın arayışına çıkan İspanyol fatihler bu bölgede yaşayan grupla temasa geçti. İspanyolların anlattıklarına göre, iki grup dostça davranıyor, hatta mısır unundan yaptıkları ekmeklerini bile paylaşıyorlardı. Ancak 1601’de Juan de Oñate liderliğindeki İspanyollar bazılarını rehin alınca bölge sakinleri kaçtı. Geri dönüp İspanyollara saldırdılar, onlar da dört top ateşlediler. Ve sonra ortadan kayboldular.
1700’lerde buradan geçen Fransız kâşifler, anlatılan efsanedeki şehri bulamadılar. Arkeologlar çiçek hastalığı ve diğer hastalıkların ilk yerleşimcilerin çoğunu öldürdüğünü tahmin ediyor. Etzanoa, yerli halktan bir gencin 17. yüzyıldaki savaştan kalma bir top mermisi bulduğu 2016 yılına kadar bir gizem olarak geldi. Uzun süredir kayıp olan şehir -en azından kalıntıları- yeniden keşfedildi.
Çeviri: Sinan Akbaytürk