Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Firavunlar Vadisinden Turistik Plajlara: Mısır

Yeryüzünün en büyük ırmak vahası olan Mısır, bir yandan çölleri, bir yandan da Kızıldeniz'e bakan kıyılarıyla, eskiden olduğu gibi şimdi de yeryüzünün görülmeye değer yerlerinin başında geliyor.

0 1.706

Ve Tanrı Musa ile konuştu ve ona şöyle dedi: “Adamlar gönder ve İsrailoğulları’na vermek istediğim Kenan ülkesini araştır… Ve onlar gittiler, Zin Çölü’nden başlayarak tüm ülkeyi dolaştılar…” En bilinen yol bu olmalı. Gerçi Musa Mısır’dan ayrılırken başka bir yol tutmuştu, ama günümüz gezginlerinin izlediği yol da buna oldukça yakın: Sfenks’in olduğu yerden Sina’ya, daha sonra da güneşi hiç eksilmeyen Kızıldeniz kıyılarına uzanan bir yol.

Yeryüzünün en büyük ırmak vahası olan Mısır, bir yandan çölleri, bir yandan da Kızıldeniz’e bakan kıyılarıyla, eskiden olduğu gibi şimdi de yeryüzünün görülmeye değer yerlerinin başında geliyor. Bu ülke bir zamanlar dünyanın merkezi durumundaymış. Günümüzden 3 bin yıl önce burada kurulan ileri uygarlık, İsa’nın doğumundan 2 bin yıl sonra da çekiciliğinden bir şey yitirmiş değil. Mısır’ın gizemi hala pek çok hazine ve sır saklıyor, belki de bunu saklamayı hep sürdürecek. Bu biraz yabancı, ama eşi bulunmaz ülkede firavunlar silinmeyecek izler bırakmışlar: Sfenks, el-Gize’deki piramitler, Luksor ve Karnak Tapınakları, Ramesseum, dev Memnon heykelleri, Abu Simbel ve Kavm Umbu’daki tapınaklar… Krallar Vadisi’nde, tıpkı eskiden olduğu gibi bugün de, bir zamanlar bu ülkeyi yönetmiş insanlarla eşlerinin mezarları yer alıyor.

Mısır’daki yıldılar dünyanın başka yerlerine göre çok daha korku vericidir. Burada batan Güneş, doğan Ay başka yerlerde insanın aymazlığı nedeniyle çoktan yitirdiği tehdit edici görünümü hala korur.” (Jean Cocteau)

Görüp öğrenmek amacıyla Mısır’da yapılacak klasik bir gezi Kahire ya da Abu Simbel’de başlar ya da biter. Acelesi olanlar Luksor ve Assuan’a uğrayacak uçağa binebilir. Ama 30 sülalenin egemenlik sürdüğü bu heyecan verici tarihin içinden böylesine bir hızla geçmek yerine, ülkeyi ve insanlarını tanımak isteyenler ya bir otomobil kiralamalı, ya Nil’deki gemi turlarından birine katılmalı ya da Mısır Demiryolları’nın pulman vagonlarına bir bilet almalıdır. İşte o zaman otomobillerinin, kamaralarının ya da kompartımanlarının içinde, eski ve yeni Mısır’ı kapsayan unutulmaz bir mültivizyon gösterisi yaşayacaklar demektir.

Papirüs ve lotüs; Eski Mısır’ın simgesi olmuş bu bitkiler ne yazık ki artık Nil kıyılarında yetişmiyor. Benzer bir biçimde, timsahlarla su aygırlarının da soyu tükenmiş. Gene de bu bereketli ırmağın suları nereye değerse  orası yeşilleniyor, her yer bereketli toprağa dönüşüyor. Buna karşılıl, her kenarı yaklaşık 1000 km uzunluğundaki bir kareye benzeyen ülkenin yüzde 96’sı çölle kaplı. Yaklaşık 40 bin km2 büyüklüğündeki bereketli topraklar insanın anımsayabileceği çağlardan bu yana ekilip işlenmiş.

Ağaçlık ve çalılık yerlerde palmiyeler egemen. Okaliptüsler, ılgınlar, dut, keçiboynuzu ağaçları ve ağır kokularıyla yaseminler de bunlara katılıyor. Nil kıyısındaki sıra sıra akasyalar sarı çiçekleriyle güneşin parlaklığını geride bırakmak ister gibi. Begonviller öbek öbek eski duvarların üstünü süslüyor. Kazlar, güvercinler, keçiler, eşekler ve develer, aynı firavunlar döneminde olduğu gibi, bugün de yerleşim merkezlerinde insanlara yoldaşlık ediyorlar. Kediler de eskisi gibi aranan ev hayvanları arasından sırada bir çöl tilkisinin geçtiği de oluyor. Bunlar yaşamlarını çakallar, sırtlanlar ve akbabalarla paylaşmak zorundalar. Görüldüğü gibi, Sina bölgesinde yaşayan hayvanların sayısı hiç de o kadar az değil.

İlgili Yazılar

Nil Deltası, Hz. Musa döneminde olduğu gibi bugün de çeşitli su kuşu türlerini barındırıyor; özellikle göçmen kuşlar için önemli bir konaklama yeri durumunda. Bunlar ilkbaharda kuzeye, Avrupa’ya doğru başlattıkları uçuşlarını, sonbaharda havalar serinleyince tersine, güneye yöneltiyorlar. Kuşların göç yolu üzerinde olması da, turistlerin Mısır’da sıcak bir iklim bulabileceğinin bir kanıtı.

21. yüzyılda yaşayıp da Mısır’a giden bir turist, zaman içinde binlerce yıllık bir yolculuğa çıkacak demektir. Ünlü tarihçi Herodot’un da(İÖ 485-430) belirttiği gibi, insan eliyle yapıldığı bilinen en eski yapılar bu ülkede bulunuyor. Ama onları tanımayan bir göze aynı ya da benzermiş gibi gözükse de, bu anıtsal yapıların bazıları arasında, Herodot’la Ay’a ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong arasındaki kadar uzun zaman dilimleri var. Ya da başka bir deyişle, ünlü Sfenks’in yapılmasından Kavm Umbu’daki Timsah Tapınağı’nın yapılmasına kadar geçen süre, Eski Yunanistan’daki Akropol ile New York’daki Özgürlük Anıtı’nın yapımı arasındaki geçen süre kadar.

Eski Mısır’daki yapıları özgürlük antları olarak nitelendirmek biraz zor, çünkü tüm büyüklüklerine ve tek oluşlarına karşın, her birinde, onları yaptıranların sınırsız gücünün yansıtılması amaçlanmış. Bunlardan biri, İÖ 1224’de ölen II. Ramses, kendisi ve en sevdiği karısı Nefertari için Nübye Çölü’nde tanrılara yakışır bir tapınak yaptırmış, bu büyük yapıt bilgisayar çağında yeniden tüm dünyanın ilgisini üstüne topladı; çünkü onu Assuan Baraj Gölü’nün yükselen sularından kurtarmak için, tıpkı üç boyutlu bir yapı-boz gibi parçalara ayırmak ve 65 m daha yüksekteki bir tepenin üstünde yeniden kurmak, ancak bilgisayarların yardımıyla gerçekleştirilebildi. Eğer II. Ramses yaptırdığı bu anıtsal yapının kendi adıyla değil de, onun yeniden bulunmasını sağlayan Nübyeli deve sürücüsü Abu Simbel’in adıyla anıldığını bilseyi, herhalde mezarının içinde ters dönerdi.

“İnsanların ruhunun ölümsüz olduğu düşüncesini ilk kez Mısırlılar dile getirmiştir.” (Herodot)

Eski Mısır yapıtlarının bulunuş ve ortaya çıkarılış öyküleri heyecanlı polis romanları gibidir. O çağlarda da akşamlar şimdiki gibi karanlık, gökyüzündeki yıldızlar elle tutulabilirmiş gibi görünür, Ay’ın ışığı Nil’in sularında yansırdı. Böyle bir durumda insanın Nil kıyısında bir kerpiç kulübede mi, yoksa lüks bir yatın içinde mi olduğu önem taşımaz. Yeter ki, bu geçmiş bilinç bir biçimde algılanabilsin.

Bulutsuz gökyüzünde asılı duran Ay, gezilerini tamamlayan turistlerin yorgunluk çıkarmak için kendilerini attıkları Kızıldeniz’in kumsallarını da aydınlatır. Burada kış ortasında bile yaz havası bulmanın yanı sıra, çok çeşitli spor olanakları da turistleri bekliyor. Bunların en önemlilerinden biri dalmak, çok çeşitli bitki ve hayvanlarla dolu renkli bir sualtı dünyasını keşfetmektedir. Akşamları ise, yanıp sönen yıldızların altında, tıpkı eskiden firavunların yaptığı gibi, Mısır şarabından birkaç yudum tadılabilir. Mısır’ın sevilen şaraplarından biri, alkole karşı olan Müslümanlar’a “..Tanrı’ya da insanları bağışlaması için bir olanak vermek gerekir..” diyen Ömer Hayyam’ın adını taşıyor.

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More