Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Augustinus’un Yaşamı ve Yapıtları

Roma’dayken Manesçiliği terk etmiş olan Augustinus, Milano’da piskopos Ambrosius’tan etkilenir ve yeni Platoncu metinler okumaya başlar. 386’da Hıristiyan olmaya karar verir. Annesi ve oğlunun da içinde yer aldığı en az sekiz kişilik bir grupla, Katolik Kilisesi’ne girmek için, bir arkadaşının malikanesinde inzivaya çekilir.

0 1.230

Aurelius Augustinus, 13 Kasım 354 tarihinde, bugün Cezayir’in doğu sınırında bulunan Roma eyaleti Numidia’nın küçük bir kentinde, Tagaste’de dünyaya gelmişti. Zengin bir adam olmamakla birlikte Roma yönetiminde memur olan ve o tarihlerde pagan inancına sahip bulunan babasına karşılık annesi Monica, daha o tarihte ateşli bir Hıristiyan olarak tanınıyordu. Her ikisi de büyük ihtimalle Romalı kökenlerden gelmekteydi, ama soylarının Numidia’nın karışmış olduğu sanılmaktadır. Çünkü Augustinus Pön diline de aşinaydı.

Çocukluk döneminde, annesi tarafından Katolik Kilisesi’ne Hıristiyanlığı öğrenmesi için kaydettirilen Augustinus vaftiz edilmemişti. Babası, Augustinus’un on bir – on iki yaşlarında başladığı dilbilgisi ve edebiyat öğreniminde gösterdiği başarıdan çok etkilendi ve oğlunun hukukçu olmasını istedi. 370 yılında Tagasteli zengin bir yurttaşın parasal desteğinde Kartaca’ya retorik dersleri almaya giden Augustinus, burada bir kadınla birlikte yaşamaya başlar; on yıl süren bu ilişkisinden Adeodatus adlı oğlu dünyaya gelir.

Okulda sessizliği ve çalışkanlığı ile tanınmış olan Augustinus, Manesçiliğin etkisine kapılır ve felsefe ile dini uzlaştırmaya kalkışır. 373’de öğrenimini bitiren Augistinus, hukuka değil edebiyata merak salar. Tagaste’de bir yıl dilbilgisi öğretmenliği yaptıktan sonra, Kartaca’ya dönerek retorik öğretmeni olur. 383 yılında Roma’ya gider. Bunda, tutkulu bir retorik öğretmeni olmasının etkili olduğu söylenmiştir. Roma’da umduğunu bulamayan Augustinus, bir yıl sonra Milano kentinin retorik kürsünün başkanlığına geçmeyi kabul eder.

Roma’dayken Manesçiliği terk etmiş olan Augustinus, Milano’da piskopos Ambrosius’tan etkilenir ve yeni Platoncu metinler okumaya başlar. 386’da Hıristiyan olmaya karar verir. Annesi ve oğlunun da içinde yer aldığı en az sekiz kişilik bir grupla, Katolik Kilisesi’ne girmek için, bir arkadaşının malikanesinde inzivaya çekilir. Burada yaptıkları felsefe tartışmalarının sonuçlarını Contra academicos (Akademialılara Karşı), De beata vita (Mutlu Yaşam Üstüne) ve De ordine (Düzen Hakkında) adlı kitaplarda yayımlar. Daha sonra Milano’ya dönen Augistinus, Ambrosius tarafından vaftiz edilir.

İlgili Yazılar

Hıristiyan oluşundan sonra, birkaç arkadaşı ve öğrencisi ile birlikte bir tür manastır yaşamı sürmek amacıyla Afrika’ya dönme kararı alır. Bu arada, günümüze sadece Müzik Üzerine adını taşıyan parçası kalmış olan kitaplar üzerinde çalışır. Roma’ya gelmelerinden bir süre sonra, Afrika’ya gitmek için beklerken annesinin ölmesi üzerine, bir yıl kadar daha Roma’da kalır. Burada, tartışma yaratan ilk kitabını, Katolik Kilisesi’nin ve Manesçilerin Ahlak Anlayışlarını Üzerine adlı kitabını yazar. Ancak iki yıl sonra, oğlu ve arkadaşlarıyla birlikte Tagaste’ye ulaşabilir. Malını mülkünü satmış, gelirlerini yoksullara vermiştir. Yanındaki birkaç kişiyle beraber, sadece dua etmeye ve çalışmaya adanmış bir manastır yaşamı sürmeye başlar. Bu grubun içinde yer alan oğlu 389 yılında ölür.

391’de, sakin manastır yaşamı ansızın sona erer. Hippo’ya giden Augustinus’u, yaşlı piskopos cemaate dahil olmaya zorlar. Bütün karşı çıkışına rağmen cemaate alınır ve piskopos tarafından rahip ilan edilir. Manastırını Hippo’ya nakleder. Burada, alışılmış olanın dışına çıkarak vaazlar vermeye ve Afrikalı sapkın tarikat mensuplarıyla kamu önünde tartışmalar yapmaya başlar. 395 ya da 396 yılında, sonradan “piskopos olmanın ağır yükü” diye anacağı görevleri üstlenir. Otuz beş yıllık piskoposluk yaşamında tüm enerjisini Kuzey Afrika Katolik Kilisesi’ni savunmaya ve geliştirmeye verir.

Yazmaya yine de zaman ayırabilen Augustinus, 397’de ünlü üç kitabından ilkini De doctrina christiana’yı (Hıristiyan Öğretisi Üzerine) tamamlar. Aynı tarihlerde başladığı Confessiones (İtiraflar) 400 yılında yayımlanır. Bundan hemen sonra başladığı ve en büyük öğreti incelemelerinden biri olan De trinitate’yi (Üçleme Üstüne) yazar. 410 yılında Alaric önderliğindeki Vizigotların Roma’yı yağmalamasından sonra, Hıristiyanlığın “ebedi devlet”in çöküşündeki sorumlulukları ile ilgili tartışmalara katılır. Bu tartışmalar içinde, Roma devlet görevlileri ile Kilise ve imparatorluk arasındaki ilişkiler hakkında mektuplaşmalar da yer almıştır. Biraz da bu tartışmaların yaratmış olduğu düşünceler sonucunda, 413’ten itibaren on üç yıl süre ile dizi halinde yayımlanan De civitate Dei’yi (Tanrı Devleti Üzerine) yazar. 426 yılında Hippo piskoposu olacak ardılını belirleyen Augustinus, yazdıklarında kendisini rahatsız eden noktaları kaydettiği Sözden Dönmeler (Retractiones) adlı yapıtını yazmaya başlar. Bununla uğraştığı sırada, Kuzey Afrika, İspanya’dan gelen Vandalların saldırılarına uğramıştır. İmparatorluk ordusu Hippo’ya çekilerek kuşatma altına alınmıştır. Vandal ordusunun kuşatması üçüncü ayını sürerken, 28 Ağustos 430’da Augustinus’un yaşamı da son bulur.

Son bulan sadece Augustinus’un yaşamı değildir. Artık Roma İmparatorluğu ya da Roma Barışı (pax romana) ortadan kalkmak üzeredir. Augustinus’tan önceki birçok Kilise Babası, Roma’yı dünya düzenini sağlayan bir evrensel devlet olarak görmüş ve yıkılışının dünyanın sonu anlamına geleceği noktasına kadar varmışlardı. Şimdi, Roma’nın yıkılışı elle tutulur bir biçimde somutlaşmıştı. Böylesine kritik bir dönemde yaşamış olan Augustinus, Roma’nın yıkılışından sonra, Aquinumlu Thomas’a kadar Katolik Kilisesi’nin resmi dogması olarak varlığını sürdürecek olan sistemli bir din, tarih ve siyaset felsefesi geliştirmiştir. Augistinus’un geliştirdiği felsefi görüşlerin önemi, özellikle Roma’nın yıkılışından sonra, yeni bir Roma İmparatorluğu kurma idealinin Charlemagne’dan başlayarak Avrupa toplumsal-siyasal yaşantısına egemen olması, ama hiçbir hükümdarın bu ideali gerçekleştirememesidir. İkincisi, dünya düzenini temsil eden Roma’nın ihya edilmesindeki başarısızlığın, Kilise’nin temsil ettiği örgütle ve evrensel düzen ideali ile dengelenmek istenmesidir. Dünyevi iktidarın düzeni sağlamada güçsüz olduğu yeri, Kilise’nin evrenselci, kutsal ideolojisi ve pratikleri doldurmaya çalışmıştır.

Böyle bir bağlamda, Kilise’nin dünyevi iktidar üzerindeki mutlak üstünlüğünü tescil eden sistemli bir felsefe olarak Augustinus ‘un görüşleri büyük önem kazanmıştır. Gettell’in deyişiyle, “Augustinus’un eseri, yok olmakta olan antik dünyadan Hıristiyanlık dünyasına, Kilise ile pagan bir devlet arasındaki düşmanlıktan bir Hıristiyan kilise devleti içindeki birliğe doğru bir geçişi kapsamına almaktadır. Burada Augustinus’un görüşleri, din felsefesi ile tarih ve siyaset felsefesi olarak iki ana başlıkta incelenecektir.

Not: Bu yazı Mehmet Ali Ağaoğulları ve Levent Köker’in yazmış olduğu İmge Kitabevi’nden çıkan İmparatorluktan Tanrı Devletine isimli kitabın içerisinde alınmıştır.

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More