Palermo Gezi Rehberi: Sicilya’nın Çok Kültürlü Başkenti
Neredeyse üç bin yıldan beri arka arkaya bölgede koloniler kurmuş imparatorlukların geride bıraktıkları dil, sanat, mimari, mutfak ve kültür kırıntıları, yüzyıllar boyunca bu şehri Akdeniz tarih ve kültürünün büyüleyici bir aynası haline getirmiştir.
Yelpaze şeklindeki Conca d’Oro ovasında, iki kayalık çıkıntının arasında bir mücevher gibi yerleşmiş olan Palermo, ayartıcı bir şehirdir. Neredeyse üç bin yıldan beri arka arkaya bölgede koloniler kurmuş imparatorlukların geride bıraktıkları dil, sanat, mimari, mutfak ve kültür kırıntıları, yüzyıllar boyunca bu şehri Akdeniz tarih ve kültürünün büyüleyici bir aynası haline getirmiştir.
Antik Yunan Hazineleri
Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar, Normandiyalılar, Suriye kabileleri, Almanlar ve İspanyolların hepsi Palermo’da izlerini bırakmışlardır. Hatta Yunanlıların Sicilya’da bıraktıkları Dor tapınakları, Yunanistan’dakilerden daha fazladır. Palermo’daki “Museo Archeologico Regionale” müzesi, İtalya’daki Eski Kartaca ve Yunan sanatının en zengin koleksiyonlarından birini sergiler.
Müzenin parke taşlı dehlizi etrafında kümelenmiş odalarda, yıkılmış Yunan tapınağı Selinunte’den gelen nadide metope (kabartmalı, karesel sütun başı) serileri yer alır. Bölümlere ayrılmış Gorgon Kafası ve 19 tane kükreyen aslanın halka biçiminde çevrili olduğu bir oda bunlardan bazılarıdır. Aslanlar bir zamanlar, Himera’daki anıtsal bir çeşmeyi oluşturuyorlardı. Himera, M.Ö. 409’da Fenikeli general Hannibal tarafından yerle bir edilmiş olup, Hannibal daha sonrasında fillerini Alpler üzerinden sürerek, Roma’nın kapısına kadar dayanmıştır.
Arap-Normandiya Saltanatı
Yunan ve Roma imparatorlukları çöktüğünde Palermo, şehrin siluetini oryantal kubbeleriyle yeni bir görünüme dönüştüren Suriye kabileleri tarafından işgal edildi. Kentin bal rengi binalarının çoğu, zarif kemerleri, geometrik mozaikleri ve arabesk duvar nakışları ile halen göze çarpar. Bunların arasında melez olarak tanımlanabilecek barok katedral yer alır. Bu katedral, bir zamanlar Palermo’nun büyük camisiydi, ta ki, 1072 yılında Normandiyalı Kral Roger I kendisini Sicilya Kontu olarak taçlandırıp, binayı yeniden tahsis ettirene kadar.
Arap kültürünün yaşam tarzından etkilenen Normandiyalı krallar, uzlaşmacı bir politika tercih etmişlerdi. Roger II, Suriye kıyafetleri giyerdi ve hatta zengin bir hareme sahip olmakla kalmayıp, kendi sarayı olan muhteşem Palazzo dei Normanni’de çalışmak üzere Arap mühendislerden ordu kurmuştu. Şu anda Sicilya parlamentosuna ev sahipliği yapan sarayın hisara benzeyen dış kısmı, Roger’ın, Pers tavus kuşları, palmiyeler ve leoparlarla süslenmiş dairelerinin (rehberli tur ile gezilebilir) enfes dekorasyonunu gölgede bırakır. Benzer şekilde, parıldayan Cappella Palatina’nın birinci katında yer alan, Irak Abbasi döneminin tipik artistik modasına uygun gömme mermer zeminlerde ve girift mukarnas (sarkıt) tavanlarda, Doğu’nun etkileri açıkça görülmektedir.
Sokak Yaşamı ve Havadar Pazarlar
Yüzyıllar geçtikçe; depremler ve işgallerle bitkin düşen Palermo’nun Arap Mahallesi tarzındaki sokakları, en tipik şekilde kentin ana meydanı ve sahne düzeni Quattro Canti’de (Dört Köşe) görüleceği gibi, 17.yüzyılın süslü barok tarzına bürünmüştür. Ancak, üst yüzeyi değişmiş olsa da, kentin gelişen pazarlarında (Vucciria, Ballarò ve Capo) Kuzey Afrika’ya özgü sokak kültürü kalmıştır.
Halk dilinde Vucciria, “şamata, gürültü” benzeri bir anlamda kullanılır ve bu pazar, rock müzik ile bağırıp çağırarak, balıklarının, sote salyangozlarının veya panelle ‘lerinin (nohut kızartması) özelliklerini öven pazarcıların sesleriyle dolup taşar. Benzer şekilde, Palermolular halen yaşamlarının çoğunu sokaklarda geçirmeyi tercih ederler. La Kalsa veya Albergheria’nın kanyon benzeri sokak aralarından aşağıya yürüdükçe; bitişik balkonlarda çene çalan komşulara, apartmanların en üst katlarındaki ev kadınlarına sepetlerle yiyecek taşıyan satıcılara ve pazar tezgahlarının etrafında toplaşarak en son siyasi skandalın dedikodusunu yapan ofis çalışanlarına rastlayabilirsiniz.
Sokak Yemekleri
Tıpkı Ortadoğu çarşılarındaki gibi, sokak yemekleri Palermoluların yaşamının bir parçasıdır. Kentin çok kültürlü geçmişinden gelen çeşitliliği yansıtmak dışında, Palermoluların, ev yaşantılarının mahremiyetine yabancıları davet etmekteki isteksizliğine de uygundur. Örneğin, günlük açık büfe, Friggitoria Chiluzzo gibi kızartma dükkanları (friggitorie) ile zenginleşir. Burada, arancine (et sosuyla doldurulmuş pirinç köfteleri), panelle ve cazilli (minik iğneler) olarak bilinen patates kroketleri servis edilir. Piazza Caracciolo’daki mangalcılar gibi daha küçük işletmeler ise sadece bir veya iki çeşit üründe uzmanlaşmışlardır. Burada, şaraba batırılmış, şişte stigghiole (maydanoz saplarına sarılmış kuzu veya keçi bağırsağı) servis edilir veya Rocky Basile’nin her daim popüler tezgahında pani ca meusa (sote edilmiş dana dalağı ile doldurulmuş ekmek ruloları) servis edilir.
Yolunuzu bu atıştırmalıklar geçidinden geçirdiğinizde, çok kültürlülüğün etkileri şaşırtıcı olacaktır. Romalılar kenti, panelle içindeki nohutla tanıştırmışlar; Suriyeliler, Sicilya mutfağına, adanın simge yemeği olan caponata (tatlı ve ekşi patlıcan) daki gibi benzersiz tatlı, ekşi ve baharatlı lezzetleri katmışlar; Almanlar, barbeküde eti eklemişler ve son olarak İspanyollar da acı / tatlı biber ve çikolata gibi Yeni Dünya lezzetlerini getirmişlerdir. Palermo Street Food ile bir tur yapacak olursanız, kentin egzotik yemek tarihi hakkında çok daha fazlasını öğrenebilirsiniz.
Fazla Şımartılmış Tatlılar
Sicilya’nın dondurmaya olan düşkünlüğünün kökleri muhtemelen Ortadoğu’daki sarbat ‘a (buzlu su ile soğutulmuş tatlı meyve suyu karışımı) dayanıp, bunun sert, kremalı gelato’ya dönüştürülmesi sonucu olsa da adanın füzyon konusundaki bu hünerini alkışlamak gerek. Açıkçası, İngilizce’deki “ice-cream” uygun bir çeviri değildir. Çünkü, “gelato” adı verilen Sicilya dondurması kremayla değil, yüzyıllar boyunca adanın temel yiyeceği olmuş biancomangiare (muhallebi) ile yapılır. Tamamen kurallara uygun üretim yapanlar arasında, ödüllü Brioscia, Gelateria del Cassaro ve ayrıca, Modica bitter çikolatalı dondurmasını geleneksel yöntemle- aromalı tatlı kurabiyeler içerisinde servis eden Il Signor di Carbognano sayılabilir.
Pasta ve şekerlemeler de diğer Palermo spesiyallerindendir ve kentteki Rönesans manastırlarının sayıca çokluğuyla yüksek bir sanata evrimleşmiştir. Yaratıcılıkla beslenen birbirlerinden üstün olma çabası sonucu, muhteşem marzipan tatlılar, meyve konserveleri ve sfinci (kızarmış ballı börekler) ortaya çıkar. Tarihi pastaneler Cappello ve Antico Caffè Spinnato’nun pencerelerinden bakıldığında, bunların en meşhurları olan minni di virgini (bakirenin göğüsleri) görülebilir. Bu kremalı tartlar, Aziz Agatha’nın korkunç işkencesi onuruna tasarlanmıştır. Ayrıca, Ekim aylarında Ognissanti (Tüm Ruhların Günü) kutlaması için yapılan frutta di Martorana da görülebilir. Bunlar da badem ezmesinden yapılmış ve gerçek meyve gibi görünen tatlılardır. Örneğin, koyu mor incirlerden kristal gibi şeker damlaları sızar.
Marionette Tiyatrosu
Ognissanti gününde çok sevilen bir başka özgün tatlı da pupi ri zuccaru‘dur: Sicilya’nın nazik kuklalarının badem ezmesinden yapılmış modelleri olup, şövalyeler dışında, onların modern muadilleri olan futbolcuları ve TV karakterlerini temsil ederler. Bu tatlı aslında, Palermo’nun kukla tiyatrosu olan Opera dei Pupi ile bağlantılıdır ve bu folklorik gelenek, Unesco tarafından kentin manevi kültürel mirası olarak kabul edilerek, Museo Internazionale delle Marionette müzesinin üç katında teşhir edilmektedir.
Kukla tiyatrosu bütün Ortaçağ Avrupa’sında popüler olmakla birlikte, 18. yüzyıldaki Roland’ın Şarkısı ve Orlando Furioso gibi Frenk masallarının hepsi şiddet içerirken, Palermo’nun elde boyanmış ve telle bağlanmış kuklaları nazik formlarını almışlardı. Hikayelerin konusu ihanet, kahramanlık ve trajedi ağırlıklıydı ve oyunlarda, dönemin güncel olayları ile günlük gerilimleri huzur bozucu bir şekilde dramatik hale getiriliyordu. Seyircilerin nefesini kesmek için, zalimlerin kafaları kopuyor ve kollarından, bacaklarından tatminkâr miktarda kırmızı pancar suyu püskürüyor, böylece, seri ve şiddetli bir şekilde adalet yerini buluyordu. Via Bara all’Olivella’daki Mimmo Cuticchio’nun tiyatrosunda alkış tutan seyircilere siz de katılabilirsiniz.
Çeviri: Gamze Kamacı
Fotoğraflar: Tolga Candur