Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

En Gerçekçi Antik Dünya: Assassin’s Creed Odyssey

Odyssey, Assassin’s Creed oyunlarının arka arkaya çıkan serilerinin tam anlamıyla doruk noktasıdır. Rol yapma ögelerine yer verilen ve Yunanistan’da geçen bir açık dünya oyunudur.

0 1.372

M.Ö. 431 yılında Atina ve Sparta arasında gerçekleşen Peloponez Savaşı’nın etrafına kurgulanan serinin bu yeni oyunu, Antik Yunanistan’a ilginç bir bakış açısı sunuyor.

Oyunun yayıncısı Ubisoft geniş bir tarihsel kurgu yelpazesine sahip. Daha önce de yayıncının Taş Devri’nden ilham alınarak geliştirilen Far Cry-Primal adlı oyununu oynamış ve bununla ilgili geniş bir yazı yazmıştım. Şimdi ise Assassin’s Creed serisine yeni bir oyun daha dahil edildi. Odyssey isimli serinin bu yeni oyunu, M.Ö. 431-404 yılları arasındaki Peloponez Savaşı’nın başlarında geçiyor.

The Assassin’s Creed serisi esasında Haşhaşîler (iyiler) olarak bilinen suikastçılar ile Tapınak Şövalyeleri (kötüler) arasındaki bin yıllık mücadeleyi konu alıyor. Her seri, kahramanın genetik hafızalarından oluşturulmuş farklı bir dönemine odaklanıyor. Dürüst olmam gerekirse, hikâye çoğu zaman asıl tarihle örtüşmüyor ve şunu da belirtmeliyim ki bu serideki tüm oyunları oynamak için hikâyeyi o kadar çok önemsemedim. Ancak yine de serideki tüm oyunları bitirene kadar oynadım.

Hikâyenin doğruluğundan ziyade önemli olan oyunun oyuncuya tarihsel bir tema sunuyor olması. Hatalar ve yanlışlıklar, kurgunun hatalı kurulmuş olmasına ya da kurguda yer alan boşlukları en iyi şekilde doldurma isteklerine bağlanabilir. Örneğin, kahramanların doğaüstü yeteneklere sahip olması kurguya mal edilebilir. Öte yandan, Odyssey’de tıpkı kameralı bir “drone”muş gibi kullanabildiğiniz ve düşmanların yerlerini, hedefleri işaretleyebildiğiniz evcil bir kartalınız var.

Odyssey, Assassin’s Creed oyunlarının arka arkaya çıkan serilerinin tam anlamıyla doruk noktasıdır. Rol yapma ögelerine yer verilen ve Yunanistan’da geçen bir açık dünya oyunudur. Ancak Yunanistan’ın bu sanal versiyonu tüm coğrafyayı gerçek ölçüleriyle yansıtmamaktadır. Bir nevi tema park gibi tüm Yunanistan’ın küçültülmüş bir versiyonudur. Görülmeye değer her şey birbirine yakındır. Oyuna başladığınız yer olan Kefalonya adasından yelken açıp, bir sonraki büyük yerleşim yeri olan Megara’ya varmanız yalnız birkaç dakika sürer.

Başka bir deyişle, Assassin’s Creed: Odyssey oyununu oynarken tarihsel her detayın doğru olması gibi bir beklentinin içine girmemelisiniz. Ancak yine de oyunun geliştiricileri, araştırmalarını Antik Yunanistan üzerine yaptılar. Bu da oyun severlerin ilgisini bu tarihsel döneme çekmek için oldukça başarılı bir yol. Bu sebeple oyun daha yakından bir incelemeyi hakkediyor. Bu ve sonraki makalelerde ve zaman buldukça hazırlamayı umduğum videolarda, geliştiricilerin neleri doğru, neleri yanlış yaptıklarını ve oyun içinde nelerin gerçek olup olmadığı ile ilgili görüşlerime yer vereceğim.

Oyun geliştiricilerinin 300 Spartalı filmini pek çok defa izlemiş oldukları açılış sahnesinde kendisini belli ediyor. Sahnede Spartalıların hepsi de bronz kaslı göğüs zırhı giyiyor gibi görünüyor. Oysa o dönemde keten kumaştan yapılan zırhların kullanılmış olması daha muhtemeldir. Ayrıca Leonidas sol göğsüne bir çeşit tuhaf aletle sabitlenen kırmızı bir pelerin takıyor. Üstelik Spartalıların kalkanlarında ise anakronistik (o döneme ait olmayan) bir şekilde lambda işaretleri olduğu görünüyor.

Termopylae Muharebesi

Oyuna, M.Ö. 480’lerde Termopylae Muharebesi’nde başlıyorsunuz ve oyun size yalnızca Spartaların kralı Leonidas’ın kontrolünü veriyor. Oyunun içeriği bağlamında Leonidas, karakterinizin ikincil silahı olan ve oyunun kurgusunda kilit rol oynayan bir mızrağa sahiptir. Aynı zamanda oyunun asıl karakterinin (oyuncu karakteri) dedesidir.

Ana olay örgüsüyle bağlantısı bir yana, bu açılış sahnesi aslında iki ana amaca hizmet ediyor. İlk olarak bu bölümün, oyunun ilerleyen kısımlarında kullanılacak birçok hareketin nasıl yapıldığını, nasıl hareket edilip, savaşılacağını gösteren kısa bir eğitim olması amaçlanmıştır. İkincisi ve belki de en önemlisi ise bu açılış sahnesi açık bir şekilde 300 Spartalı filminden ilham alınmıştır. Görsel olarak sahneler birbirine çok benziyor ve karakterin özel hareketlerinden birisi de meşhur tekme hareketi. Bu hareketle, filmde Sparta kralı Leonidas’ın Pers elçisini kuyuya tekmelemesine açıkça gönderme yapılmış.

Birçok popüler kültür yapımı dolaylı yolla da olsa Yunan mitolojisine odaklanır. Örneğin 1995-1999 yılları arasında yayımlanan Herkül: Efsanevi Seyahatler, 2004 yapımı Truva ve 2010 yapımı Titanların Savaşı bunlar arasında en bilinen örneklerdir. Ancak Antik Yunanistan tarihi söz konusu olunca, Oliver Stone’un yönettiği 2004 yapımı Büyük İskender filmden başka dişe dokunur pek fazla yapım olduğu söylenemez. Hatta, doğru ya da yanlış, Antik Yunan kültürünün en parlak dönemi olarak kabul edilen M.Ö. 5. yüzyıl ile ilgili neredeyse hiç yapım yoktur.

Bunun bir istisnası Frank Miller’in yazdığı çizgi romandan esinlenilen 300 Spartalı filmidir. Bu film, M.Ö. 480’de gerçekleşen olaylara dayanarak büyük bir başarı yakaladı. Dolayısıyla, oyuncuları Klasik Yunanistan ile tanıştırmak istiyorsanız, açılış sahnesi olarak bu filmden daha iyisini bulamazdınız. Hem hangi oyuncu Leonidas olarak Gerard Butler’ı kontrol etmek istemez ki?

Öte yandan, bu açılış sahnesi 300 Spartalı filmine sadece gönderme yapmakla kalmıyor. Açılış sahnesinin büyük bir bölümü hem görüntü hem de his olarak ve bazı ağır çekim sahneler de dahil olmak üzere filmden kopya edilmiş hissi veriyor. Filmden farklı olarak ise, karakterin kontrolünü ele almadan önce Leonidas, kalkanını bir Pers askerinin üzerine fırlatır. Böylece Odyssey‘de asla kalkan kullanmazsınız. Buna, Yunan yakın dövüşçülerinin her zaman bir kalkanı olduğu şeklinde itiraz edilebilirken, büyük savaşların dışında kalkanın bir yük olabileceği durumları anlayabiliyorum.

300 Spartalı filminde yer alan bazı hatalar aynı şekilde oyunda da kopyalanmıştır. Spartalı askerler kalkanlarında lambda (λ) harfini taşır (Sparta’nın egemen olduğu bölge Laconia’ya atıfta bulunur) ama daha önce de açıkladığım gibi, bu tür ulusal semboller, Termopylae Muharebesi’nden yaklaşık elli yıl sonrasına kadar kalkanlarda tasvir edilmedi. Aynı şekilde, Spartalılar muhtemelen kırmızı pelerinler değil, kırmızı tunikler giyerlerdi (Xen. Sparta Anayasası 11.3), ancak Xenophon bu konuda çok net değildir.

Kıyafetin geri kalanına bakacak olursak, Spartalılar bronz kaslı göğüs zırhlarını tercih ediyor gibi görünüyor, ancak bu pek mümkün değil. O dönemde muhtemelen bronz, çan şeklindeki göğüs zırhlarını veya daha büyük olasılıkla keten kumaştan yapılan zırhlar giyiyorlardı. Aynı şekilde belden sarkan deri etekler de bildiğim kadarıyla bir Hollywood icadı. Keten zırhlar genellikle zırhın kendisinden kesilmiş eteklere sahiptiler. Milattan önce yedinci ve altıncı yüzyıllarda bazı savaşçılar karınlarını korumak için bronz göbek plakaları da kullandılar.

Pers birliklerine gelince, oyunun geliştiriciler, deri gövde zırhı ve sivri, metal miğferlerle hayal dünyasına bağlı kalmaktan memnun görünüyorlar. Leonidas’ın açılış sahnesinin sonuna doğru savaştığı ana karakter, yüz maskesi ve diğer tüm giyim kuşamı 300 Spartalı filminden ödünç almış gibi görünüyor. Bu büyük bir talihsizlik. Pers ordusu hakkında Yunanlılar kadar bilgi sahibi olmasak da makul ölçüde doğru rekonstrüksiyonlar oluşturacak kadar bilgimiz var.

Leonidas karakterine yakından bakış: Bronz kolluklar Yunanistan’da bilinmektedir ancak bunlar yalnızca sağ kola takılır, sol kol büyük kalkan tarafından korunur ve kanıtlara göre kullanımı yaygın değil oldukça nadirdir.

Alexios mu Kassandra mı?

Açılış sahnesinden sonra, oyunun modern zamanında bir arkeoloğun efsanevi “Leonidas Mızrağı”nı bulduğu ve torunlarından birinin “genetik hafızasına” erişmek için ondan kurtarılan DNA’yı kullandığı bir sahne var. Oyuncu olarak Leonidas’ın iki torunundan hangisini kontrol etmek istediğinizi seçeceğiniz yer burası: Alexios veya Kassandra. Hangi kardeşi seçerseniz seçin, bildiğim kadarıyla oyunun hikayesinde kardeşlerin rollerini değiştirerek büyük bir değişikliğe sebep olmuyor. Hangi seçeneği seçerseniz seçin, karakteriniz paralı asker olacaktır.

Ben Kassandra’yı seçtim. Bazı oyuncular erkek egemen bir dünya dedikleri antik dünyaya kadın ana karakterin- üstelik bir paralı askerin- dahil edilmesinden rahatsızlık duydular. Ancak bu varsayım iki açıdan oldukça hatalıdır. Birincisi, eski kaynakların çoğu ve hatta kadınlarla ilgili olan kaynakların hepsi erkekler tarafından kaleme alınmıştır. İkincisi ise Antik Yunan toplumunda kadınların sayısız önemli rolü vardı.

İlgili Yazılar

Özellikle toplumun üst kademeleri arasında kadınlar haneyi etkin bir şekilde yönetiyordu. Daha az varlıklı ailelerde, kadınlar genellikle erkeklerle birlikte çalışırlardı. Örneğin, eşlerin çömlek atölyelerinde kocalarına yardım etmiş oldukları büyük ölçüde kabul görmüş bir varsayımdır. Bağımsız çiftçiler (küçük toprak sahipleri) arasında da benzer şekilde kadınların erkeklerle birlikte çalışmış oldukları düşünülür. Bunların ötesinde kadınlar ayrıca savaşçıların karargahlarına yiyecek taşıyor ve bakımını üstleniyorlardı.

Antik Yunan kadınları ayrıca tanrıçalara rahibe olarak hizmet ettiler. Gerçekten de Olimpos tanrılarının en güçlülerinden bazıları kadındı. Örneğin Athena, tüm Yunanistan’da bilgeliğin, stratejinin ve barışın tanrıçası olarak saygı gördü. Athena Polias ismiyle, şehirlerin koruyucusu olarak anıldı. Bu özellikleriyle, şehirlerin yok edicisi olarak anılan, savaş ve kana susamışlık tanrısı Ares’in tamamen zıttıdır. Unutmayalım ki ikisi de Zeus’un çocuklarıdır. Ama Athena babasının gözbebeği iken, Zeus Ares’e Olimpos’taki tüm tanrıların içinde en çok ondan nefret ettiğini söylemiştir. (Homeros II. 5.890–891)

Elbette iş savaşa geldiğinde sadece erkeklerin savaşması bekleniyordu. Ancak kendisini savaş meydanlarına atmış olan kadınların varlıklarından da haberdarız. Bunlar arasında en bilinenleri Massagetli Tomris, Dardanyalı Mania, Argozlu Telesilya ve belki de en meşhurları, şüphesiz “300: Bir İmparatorluğun Yükselişi” filmi sayesinde, Halikarnaslı Artemisia’dır. Ama belki de Odyssey geliştiricilerinin Kassandra için ilham aldıkları ana figür, koşma ve avlanma konusunda rakipsiz olan efsanevi kadın kahraman Atalanta’ydı.

Son olarak, internette Kassandra hakkındaki tartışmalar bana Truva: Bir Şehrin Düşüşü (Troy: Fall of a City) adlı TV dizisinde Akhilleus (Aşil) karakterini oynamak için siyahi bir aktörün seçilmesiyle ilgili daha önceki tartışmaları hatırlattı. Burada unutulmaması gereken en önemli şey, tıpkı Truva: Bir Şehrin Düşüşü adlı dizide olduğu gibi, Assassin’s Creed: Odyssey, yirmi birinci yüzyılın modern izleyici kitlesi için yapılmış bir üründür. Mevcut toplumumuz kapsayıcı ve çeşitlidir- veya en azından öyle olmalıdır- ve çağdaş popüler medya, aynı şekilde hedef kitlesi kadar kapsayıcı ve çeşitli olmalıdır.

Kassandra karakteri oyunda pek çok defa “Malaka!” diyor. Malaka, modern İngilizcede “asshole” gibi kullanılan Yunanca bir küfürdür. Birine isim takmak için kullanılabilir, ancak samimi arkadaşlarla şakalaşmak için de kullanılır. Yunanistan’da uçaktan inerseniz, muhtemelen burada duyacağınız ilk kelimelerden biri olacaktır. Ancak, oyunda Kassandra bunu İngilizce “son of a bitch!” e benzer bir küfür olarak kullanıyor.

Kefalonya’ya Hoş Geldiniz

Alexios veya Kassandra’yı seçtikten sonra, kamera havada süzülen bir kartalı takip ederken, oyun Kefalonya adasının güzel bir manzarasıyla başlıyor. Nihayet oyun karakterin evindeyiz. Genel olarak, oyundaki binaların görünüşünü beğendim, ancak Odyssey’nin bize sunduğu gibi düz çatılı (oyuncu karakterlerinin evi dahil) çok sayıda ev olduğundan tam olarak emin değilim. O dönemde saz ve kiremit çatılı evler muhtemelen daha yaygındı.

Kassandra, tek gözü olduğu için Tepegöz olarak adlandırılan bir haydutun adamları tarafından çağrılır. Ancak Kassandra’ya “misthios” (paralı asker) olarak sesleniyorlar. Bu bana biraz tuhaf geldi zira Kassandra karakteri kadın olduğundan Yunanca’ya göre ona “misthios” değil “misthia” olarak seslenmeleri gerekirdi. Ayrıca, birine seslenirken ismin yalın halini değil, vokatif[1] halini kullanmaları gerekirdi. Her neyse, devam edelim.

“Misthios”a geri dönecek olursak, bu ifade “misthos” (ücret) kelimesiyle bağlantılı ücretli işçiyi ifade eden eski bir Yunanca kelimedir. Oyunda, paralı asker ile eşanlamlı olarak kullanılır. Ancak “misthios”, bir başkası için ücret karşılığında çalışan herkes için kullanılan çok genel bir terimdir. Üstelik, paralı asker anlamına gelen daha yaygın antik Yunanca sözcük “misthophoros”tur. (Çoğul hali misthophoroi).

Köyleri ve kasabaları dolaşırken arka plandaki karakterlerin yabancı bir dilde konuştuğunu duyacaksınız. Aslında modern Yunanca konuşuyorlar. Modern Yunanca, dilbilgisi açısından antik Yunancadan biraz daha basittir ve açıkçası, antik Yunanlılara tamamen yabancı olan kavramları tanımlamak için birçok kelime içerir. Ancak dikkat edilmesi gereken şey modern Yunanca ile antik Yunanca arasındaki sesletim farklılıklarıdır. Örneğin Yunan harfi beta (B, β) eski Yunanca’da B olarak, modern Yunanca’da V olarak telaffuz edilir. Benzer şekilde, “-oi” (dromoi‘de olduğu gibi) birleşik sesi, eski Yunanca’da “oy” olarak, modern Yunanca’da “ee” (leeway‘de olduğu gibi) olarak telaffuz edilir.

Öte yandan, oyunda drachmae (antik drachmai‘nin Latince versiyonu, drachma‘nın çoğulu) oyunda “drakmee” olarak telaffuz edilir. “Drakmee” tekil haliyle “drachmê”nin (drahmi: Yunanistan’da Euro’ya geçmeden önce kullanılan para biriminin adı) modern Yunanca telaffuzudur. Çoğul haliyle modern Yunanca’da “drachmes” olmalı ve “drakhmess” olarak telaffuz edilmeliydi. Oyundaki insanların drahmiyi altyazılarda tekil ve modern drahmê olarak telaffuz etmesi bana garip geliyor.

Oyuna devam edelim, Tepegöz’ün adamlarıyla uğraştıktan sonra, size Markos adında bir adamla buluşmanız söyleniyor. Halbuki “Markos” ismi hiç de eski Yunanca değildir. Latince Marcus’un Yunanca karşılığıdır ve Hıristiyanlığın yükselişinden sonraya kadar da Yunancada yaygın bir isim olarak kullanılmamıştır. Yine de yirmi yıl kadar önce Kefalonya sahiline ayak bastıktan sonra sizi büyüten yetiştiren kişi Markos’tur.

Daha sonra Markos’un üzüm bağına doğru gidiyorsunuz. Burada, seni Kefalonya’daki ilk görevlerine gönderiyor. Ayrıca mesafeleri daha hızlı geçmeniz için size bir at veriyor. Daha sonra, bir yerden diğerine anında ışınlanmak için hızlı seyahat noktalarının kilidini nasıl açacağınızı öğreneceksiniz.

Phoebe, Kassandra’nın arkadaşı ve kahramanın evcil kartalı. Oyunda kartalı modern bir drone gibi kullanabilir, bir yeri gerçek anlamda kuşbakışı görebilir ve düşmanları etiketleyebilirsiniz. Çok gerçekçi değil, ama sonuçta bu bir oyun!

Macera Başlıyor

Kefalonya adası, esasen büyük bir eğitim alanı olarak düşünülmüştür. Burası, oyunun kontrolleri ve bazı temel sistemleri hakkında bilgi sahibi olmanıza hizmet eden bir alan. Burada saklanma, dövüş, karakter etkileşimi vb. konuları ele almak için birkaç saat harcayacaksınız.

Oyun hakkında bahsedilmesi gereken diğer husus ise oyunu oynamak için iki ana modun olmasıdır: Rehberli Mod ve Keşif Modu. Rehberli Mod size birçok ipucu, harita işaretçisi ve yol tarifi verir. Keşif Modu da bu öğelerden bazılarını içeriyor, ancak keşfetmeniz için daha fazlasını bırakıyor. Keşif Modu oyunu oynamanızın istendiği en uygun moddur. Deneyimi daha sürükleyici hale getirdiği için oyunu bu modda oynamanızı tavsiye ederim.

Odyssey söz konusu olduğunda yazacak daha çok şey var; yukarıda anlattıklarım buz dağının yalnızca görünen kısmı. Önümüzdeki birkaç hafta içinde oyun ve tarihsel yönleri hakkında daha fazla makale bekliyorum. Birlikte oynayacağımız eğlenceli bir macera olacağını düşünüyorum.

Kassandra’nın evine giden yol, onun zafer ganimetleriyle doludur. Bunları burada görmek bana biraz garip geliyor. Zira bu tür ganimet eşyaları, bir zaferi kutlamak için MÖ beşinci yüzyılın başlarından itibaren savaş alanlarına dikilmeye başlandı. Silahların ve zırhın sabitlendiği tahta bir haçtan oluşuyorlardı. Oyunda bir yerden bir yere seyahat ederken bu yapılar ile çokça karşılaşacaksınız.

Çeviri: Gürkan Çimen

[1] Vokatif: Türkçe’de var olmayan ismin bir halidir. Kişiye, hayvana ya da eşyaya hitap için bazı dillerde kullanılmaktadır. Türkçede Arapçadan geçen “Ey” nidası hitap için kullanılsa da, ismin hallerinden sayılmaz. (Ç.N.)

Kaynak Ancient World Magazine

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More