Tüm kültürler içinde bulundukları dünyanın nasıl oluştuğunu anlamaya çalışırlar. İncil’den İskandinav edebi eserlerine kadar, insanlar her zaman bir yaratılış hikayesi yazdılar. Mezopotamyalılar da bundan farklı değildi.
Dünyanın yaratılışına dair farklı açıklamalara sahip olmalarına rağmen, belki de en ünlü Mezopotamya yaratılış efsanesi Babil’inkidir – Enuma Elish (Antik Mezopotamya’da yazılmış yaratılış destanına verilen isim)
Efsanenin Keşfi
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Austen Henry Layard, Ninova’daki Asurbanipal Kütüphanesi’nden birkaç metin gün yüzüne çıkardı. Bu metinlerin arasında yedi parça halinde tabletler vardı.
Birçok satırı eksik olmasına rağmen, metin tercüme edildi ve şimdilerde Enuma Elish adı verilen bir yaratılış destanı olduğu keşfedildi. Tabletlerin kendileri MÖ yedinci yüzyıla dayanıyor, ancak efsane muhtemelen MÖ ikinci bin yılın sonlarına uzanmakta.
Destan
Efsane, dünyanın ilk haliyle başlar:
“Gökyüzü ve yeryüzü henüz isimlendirilmemişken”
Var olan tek şey Tiamat ve Apsu idi. Onlar ilkel tuzlu ve tatlı suların somutlaşmış hali ve Cennetin ve Dünyanın ebeveynleriydi. Cennet ve Dünya henüz bir isme sahip değildi ve bu nedenle henüz varlıklarından söz edilemezdi. Daha sonra Tiamat ve Apsu ile başlayan ve Ea ile biten beş tanrı nesli listelenir. Ea’nın babası ve göğün efendisi Anu’nun yanı sıra Cennet ve Dünya da doğar.
Daha eski Mezopotamya mitolojisinde Anu, tanrıların başı ve tüm otoritenin kaynağıydı. Ea’nın bu ilk tanrılar arasında en büyüğü oluşu ile birlikte bu efsanede tanrıların ilişkileri yeniden işlenir. Daha eski mitoloji ise Ea, Apsû’nun kişileştirdiği tatlı suları yöneten bilge bir tanrıydı. Bu özellikler bu efsanede korunmuştur.
Apsû ve Tiamat sonraki tanrılar tarafından rahatsız edildiler ve Apsû onları yok etme girişiminde bulundu. Ea onun planlarını dinledi ve kurnazlığıyla Apsu’yu yendi ve pelerinini aldı. Böylece tatlı suları yönetme gücüne sahip oldu.
Ancak Tiamat buna öfkelendi ve bir canavar ordusu yarattı. Tanrılar arasında Kingu’yu yücelterek onu tanrılar topluluğu üzerinde üst bir konuma getirdi ve ona Kader Tabletleri’ni hediye etti. Bu Kader Tabletleri başka efsanelerde de yer alır ve en yüksek otoriteyi bahşettiği kabul edilmektedir.
Tanrıların “Kader”i veya tarihi kontrol ettiği fikri, Mezopotamya anlayışının merkezinde yer alır. Dünya görüşlerinin doğasında, mit ve gerçekliğin ikiliği yer alır. İnsanlar eylemlerden sorumlu iken, faillik ilahi olana dayanır.
Akad hanedanının düşüşü gibi Mezopotamya tarihindeki önemli olaylar tanrıların iradesine atfedildi. İnsanlık tarihi ve eylemleri ilahi irade tarafından yönlendirildi. Tanrılar var olmadan önce “hiçbir kader tayin edilmemişti”.
Tiamat ve topluluğunun önünde tanrılar endişeye düştü; hem Anu hem de Ea davalarından vazgeçtiler. Böylece Ea’nın oğlu Marduk, tanrılar meclisinin önüne çıktı ve kendisine en yüksek egemenliği verirlerse Tiamat’ı öldüreceğini ilan etti. Tanrılar kabul etti ve ona giysiler, silahlar ve bir taht verdiler. Böylece silahlı Marduk durmadı, Kingu’dan Kader Tabletlerini aldı ve Tiamat’ı öldürdü.
Vücudunu ikiye böldü. Bir yarısından gökyüzünü yarattı. Gökyüzünde yıldızları yarattı, ay tanrısının parlamasını sağladı ve Anu, Enlil ve Ea’ya evler verdi. Bu, Babil astronomisiyle ilişkilendirilir; gökyüzü Anu, Enlil ve Ea’ya ait üç bölüme ayrıldı.
Sonunda Marduk, tanrılara hizmet etmek ve onların tapınaklarını inşa etmek için kanından ve kemiğinden insanlar yaratmayı planladı. Altıncı tablet, diğerleri gibi, parça parçadır ve insanın gerçek yaratılışının anlatımı maalesef ki kayıptır.
Yedinci tablet, tanrıların Marduk’u yüceltmesi ve adının ellisini ilan etmesiyle efsaneyi sona erdirir ve son sözde insanların Marduk’u hatırlaması ve ona tapması gerektiğini bildirir.
İncil’de Benzer Anlatımlar
Yaratılıştan önce sulu bir bölge; düzen ve kaos arasında sözde bir savaş; insanın yaratılışı; hatta yedi günlük yaratılışı yansıtan yedi tablet olmak üzere İncil ile birçok benzerlik var gibi görünüyor.
Bu benzerlikler efsaneye büyük ilgi çekti, aslında on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarındaki çoğu Asuroloji, İncil’in tarihselliğini kanıtlama girişimleri ile yol aldı. Bununla birlikte, çoğu modern bilim adamı, bu benzerliklerin nihayetinde yüzeysel olduğu konusunda hemfikirdir.
Politik Bağlam
Efsanenin oluştuğu dönemde Mezopotamya’da Asur ve Babil iki baskın güçtü. Asur askeri olarak avantaja sahipken, Babil hala kültürel ve dini bir merkez olarak saygı görüyordu.
Marduk, Babil’in şehir tanrısıydı. Onu baş tanrılığa yücelterek, bu konumu Mezopotamya’nın dini kalbi olarak ilan etme girişimi vardı.
Nesiller geçtikçe birçok Babilli, bu efsanenin doğru olduğuna inanıyordu ve efsane, din ve inancın doğası hakkında ilginç sorular da ortaya çıkarıyordu.
Efsane, Mezopotamya edebiyatının olağanüstü bir örneğidir, ancak aynı zamanda bize Mezopotamya kültürü ve siyaseti hakkında bir fikir verir. Bu kaynak diğer kaynaklar ile birlikte ele alındığında, Mezopotamya anlayışına ve çevrelerindeki dünyayı nasıl algıladıklarına dair bir pencere sağlar.
Çeviri: Belgin Avşar