Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Antik Yunan Tarihinin En Önemli Olayları – 1. Bölüm

Tüm zamanların en büyük savaşı olan Truva Savaşı, Yunan edebiyatının günümüze gelen en eski eserleri olan İlyada ve Odisey destanlarının oluşumu, Olimpik oyunlarının icat edilmesi ve daha bir sürü olayı sizler için araştırdık... Keyifli okumalar...

1 14.720

Antik Yunanlar Klasik ve Modern Yunanistan’ın oluşumunda büyük bir rol oynadı. Yunanistan’ın Antik dönemi farklı politik ve coğrafi gelişmelere tanıklık etti. Tüm zamanların en büyük savaşı olan Truva Savaşı, Yunan edebiyatının günümüze gelen en eski eserleri olan İlyada ve Odisey destanlarının oluşumu, Olimpik oyunlarının icat edilmesi ve daha bir sürü olay antik Yunan’ın sınırlarını belirlemekte. Antik Dönemdeki gelişmelerin heyecanı bizim “Klasik Yunanistan” olarak bildiğimiz olgunluk dönemine yol açtı. Antik dönemdeki etkinlikler genellikle tamamen sanatsal sebeplerle yapılıyorken, Klasik Dönem daha natürel bir yaklaşım gösterdi. Aşağıda ise Yunanistan’ın geçmiş çağlarında yaşanmış olayların basit şekilde anlatımları, gelişmeleri ve trajedileri listelenmiştir.

1- Miken Dönemi Başlangıcı – M.Ö. 1600’den 1100’e

Miken uygarlığı Antik Yunanistan’da Tunç Devri sonlarına yaklaşırken ortaya çıkmıştır. Konforlu şehirleri, yazım ve sanat eserleri ve kamu kuruluşlarıyla Yunanistan’daki ilk ileri düzey kültür örneğini oluşturur. Mikenli Yunanlar askeri altyapı, mühendislik ve mimarlık alanlarında birçok yenilik getirmiştir. Bu yenilikler Akdeniz bölgelerinde ticareti etkileyerek ekonomiyi daha da ileriye götürmede oldukça yardımcı oldu. Ayrıca Linear B adındaki hece tabloları Yunan dilindeki ilk yazılı kayıtlar olduğunu doğrular. Dinleri ise Olimpik Tapınağı’nın da parçası olan birçok tanrıyı içeriyordu. Toplum saray eyaletlerinden oluşan soylu bir savaşçı kesim tarafından yönetiliyordu. Bu eyaletler herhangi bir esnekliğe izin vermeyen politik, hiyerarşik, ekonomik ve sosyal sistemler oluşturdu. Kral ya da wanax devletin başındaydı.

Miken uygarlığından önce gelen Minos medeniyetinin (M.Ö. 2000-1450) Mikenlerin yaptığı gelişmeler üzerinde büyük etkileri olmuştur. Sanat, mimari ve dini uygulamalar artık daha iyi şekilde yer alıyordu. Büyük Miken merkezleri olarak aynı isme sahip olan ve Agamemnon’un da memleketi olan Mikenai, en eski aktarma merkezi olarak sayılan Tiryns, Nestor’un bilinen evi olan Pilos, Midea, Teb, Orchomenus, Argos, Gla, Nichoria, Sparta ve büyük ihtimalle Atina sayılabilir. Ticaretin yanı sıra, sanat da gelişti. Geometrik tasarımlar ve dekoratif şekiller popülerdi. Çanak çömlek şekilleri alabastron ve kadeh eklemeleri dışında Minoslularınki ile neredeyse aynıydı. Ayakta duran kadın figürlerin ve hayvanların terakota heykelcikleri oldukça popülerdi. Freskler aslanları, bitkileri, savaş sahnelerini, sıçrayan boğaları ve diğer sevilen Miken aktiviteleri gösteriyordu. Din bakımından Mikenler oldukça inançlıydı. Gömmek zorunlu bir ritüel olarak görülüyordu. Bu medeniyet M.Ö. 1200’de Bronz Çağı Çöküşü sırasında gizemli bir şekilde sonlandı (büyük ihtimalle bir deprem, iç savaş ya da işgal sebebiyle).

2- Truva Savaşı – M.Ö. 1250

Truva Savaşı’nın gerçekten yaşanıp yaşanmadığı her zaman belirsiz ve tartışılabilir bir konuydu. Bazı uzmanlar bunu bir mit olarak sayarken diğerleri bu savaşın gerçekliğine dair sağlam kanıtlar buldu. Yunan mitolojisinde Truva Savaşı, Truva ve Yunan toplulukları arasındaki bir çarpışmaydı. Anlaşmazlıklar Truva prensi Paris’in Spartalı Menelaus’un karısı olan Helen’i kaçırmasıyla başladı. Menelaus karısının geri getirilmesini istediğinde ise Truvalılar direkt olarak bu isteği geri çevirdi. Sonrasında ise Menelaus ağabeyi olan Agamemnon’u bir iki tatlı sözle ordusunu Truva’ya sürmesi için ikna etti. Agamemnon’un tarafında Ajax, Aşil, Odise ve Nestor gibi Yunan kahramanları; aynı zamanda tüm Yunan alemine yayılmış bulunan bin tane gemi vardı. Sonraki dokuz sene boyunca Yunanlar Truva’yı, çevredeki şehirleri ve kasabalarını mahvetti. Ama iyi güçlendirilmiş şehir, Prens Hector ve Truva kraliyet ailesinin diğer oğullarının ricası üzerine tutunabildi ve savaşı kazandı. Yenilgiyi kabul etmeyen Yunanlar içinde küçük savaşçı grupları bulunduran kocaman bir tahtadan at inşa etti. Laocoön ve Cassandra tarafından tekrar tekrar yapılan uyarılara rağmen Truva kralı bu atı kabul etti. Gece Yunanlar terk edince saklanmış arkadaşları atın içinden çıktılar. Şehir kapılarını açtılar, karşılarına çıkan herkese saldırdılar ve Truva böylelikle nihayetinde mahvoldu.

Şimdi ise savaşın gerçekten yaşanıp yaşanmadığı bir soru işareti. Aşil’in ya da Helen’in varlığına dair herhangi bir kanıt yok. Ama çoğu uzman Truva’nın Shangri-la gibi hayali bir şehir değil de gerçek bir şehir olduğu ve Truva Savaşı’nın gerçekliği konusunda hemfikir. Eric Cline bu konuda “Arkeolojik ve metinsel kanıtlar bir Truva savaşının ya da savaşlarının gerçekleştiğini ve Homeros’un da bunlardan bir ya da daha fazlasını seçip on sene süren bir efsane haline getirmeyi seçerek yazdığını gösteriyor.” Dahası, popüler bir tarih kanalına göre M.Ö. 1180’e kadar uzanan VIIa Tabakasının kazma çalışmaları ile ortaya iskeletler ve karbon kaplı moloz ortaya çıktı. Bu da savaş zamanlarından çıkma tahribatların kanıtı olabilir ve böylelikle Truva Savaşı’na dayanak olarak kullanılabilir.”

3- Olimpiyat Oyunlarının Başlangıcı – M.Ö. 776

Antik Olimpiyat Oyunları basitçe Yunan tanrı ve tanrıçalarının babası sayılan Zeus adına düzenlenen dini festivallerin bir parçasıydı. Kutlama ve oyunlar, ibadethane olarak da kullanılan bir taşra kasabası olan Mora Yarımadası’nın batısındaki Olympia’da yapılıyordu. Buranın adı Yunanistan’ın ana adasındaki en yüksek dağ olan Olympos Dağı’ndan geliyordu. Tepesi aynı zamanda tanrı ve tanrıçalara ev sahipliği yapıyordu. Antik Olimpiyat Oyunları yakınlarda bir şehirden olan aşçı Koroibos bir stadion yarışını kazandığında başladı. Yarış 180 metrelikti.

Çoğu etkinliğe katılım sadece erkeklere özgüydü. Kadınlara yer açan oyunlarda zaten binicilikle alakalı oyunlardı. Bu oyunlara da atlarla girebiliyorlardı. Diğer önemli etkinliklerin arasında ise koşu, boks, pankration, at yarışı, güreş, iki tekerlekli araba yarışı, uzun atlama, gülle fırlatma, cirit fırlatma vardı.

İlgili Yazılar

4- Yunan Tiranlarının Yükselişi – M.Ö. 650

Tiranlar Yunanistan’ın baskıcı yöneticileriydi. En popüler tiranlıklar M.Ö. 650 yıllarında Sicyon’da Orthagoras tarafından ve Korint’de Cypselus tarafından kurulanlardı. Tiranlar genelde aristokrasi sınıfındandı. Halkın genel memnuniyetsizliği yerden yere değişiyordu. Sicyon’da Kleistenes M.Ö. 600’den 570’e kadar yönetimde kaldı. Sömürüleri ile Orthagoridler arasında en başarılı kişi oldu. Tiranların yönetimi sınıf bilinci bile yarattı. Paralı askerlerin yardımıyla güçlerini koruyabilen etkili fırsatçılardı.

Cypselus’un oğlu Periander’in Korint’deki devri 40 yıl sürdü. Ona kötü tiran ismi takıldı. 580’li yıllarda Korint tiranlığının düşüşünden az sonra o da öldü. Sparta tiranlığın kuruluşunu umursamazken Peisistratos 6. yüzyılın ortalarında Atina’da tiranlık kurdu. Bundan kısa bir süre sonra oğlu 510’da Sparta’nın kralı I. Cleomenes tarafından sınır dışı edildi. Bu tiranlıkların çağını sona erdirse de tiranların varlığını bitirmedi.

5- Para Birimlerinin Başlangıcı – M.Ö. 600

Bilinen ilk bozuk paralar ya Ön Asya’da İyonya’da ya da Lidya’da M.Ö. 600’den önce bir vakitte kullanılmaya başladı. Yunanlar artık herkes tarafından onaylı şekilde ödeme yapmak istiyordu. Bu paralar altın ve gümüş alaşımından yapılmaydı. Bolca kullanılıyordu ve oldukça pahalıydı. M.Ö. 600 yılına kadar gelişen teknolojiyle birlikte saf altın ve gümüşten yapılan paraların üretimi kolaylaştı. Aynı şekilde Kral Krezüs piyasada hem gümüş hem de altın paraların kullanılmasını sağlayan bir çifte standart sistemi getirdi. Çoğu şehrin birbirleri arasındaki ticarette kullandıkları kendilerine ait para birimleri vardı. Bunlardan biri Egina’da kullanılan “didrachm”lardı. Şehir yönetimi şehrin kendine ait sembolleri ve işaretleri paraların üzerine işlemişti.

Atina’da kullanılan paralar ise Atinalı standartlarına takılıp kalmıştı. 4,3 gram gümüş kullanılıyordu. Belli bir zaman sonra Atina’daki gümüş bolluğu ticarette belli bir egemenliğe sahip olmalarını sağladı. Seçkin standartlara sahiplerdi. Tasarımları gereği bu paralar aynı zamanda “baykuş” olarak da biliniyordu. Bu da o çağda en çok kullanılan para olarak geçmelerini sağladı.

Çeviri: Sena Yılmazkarasu

Kaynak ancienthistorylists

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

1 yorum
  1. Ahmet diyor

    bilmediğiniz konulara böyle cumburlop dalmayın lütfen. yazıda o kadar yanlış şeyler var ki, terminolojiden tut isimlendirmelere dek tek tek düzeltmeye kalksam sabahı bulur. bir klasik filoloğa danışmak bu kadar zor olmamalı.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More