Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Antik Dünya’dan Sıra Dışı Sanatsal 10 Keşif

Bazı durumlarda, olağan dışı bulgular “gerçekleri” değiştirebilir ve en zor sorulara ışık tutabilir. Esrarengiz tablolardan tamamen tarih sahnesinden silinmiş medeniyetlere kadar en dikkat çekici keşifler genellikle tesadüfidir ve fark edildiklerinde çok kafa karıştırıcı olabilirler. 

0 3.766

Bir şey kaybolduğunda, artık yoktur. Geçmiş kültürler, şehirler ve bireyler bu yok oluştan kendini kurtaramaz. Bu nedenle araştırmacılar geçmişte yaşananlar hakkında daha fazla bilgi edinmek için sıklıkla sanata ve yazıtlara başvurur.

Bazı durumlarda, olağan dışı bulgular “gerçekleri” değiştirebilir ve en zor sorulara ışık tutabilir. Esrarengiz tablolardan tamamen tarih sahnesinden silinmiş medeniyetlere kadar en dikkat çekici keşifler genellikle tesadüfidir ve fark edildiklerinde çok kafa karıştırıcı olabilirler.

10- Ürkütücü Duvar Resimleri

2012 yılında Çinli arkeologlar, bilim dünyasının geri kalanınca yakın dönemde fark edilen bir bulguyu ortaya çıkardılar. Bu piramit şeklinde bir çatı ile örtülmüş, sekizgen yapılı bir mezardı.

Yangquan’da bulunan bu yapı, 700 yıl önce inşa edilmişti ve duvarlardan yedisi oldukça ürkütücü olarak tanımlanabilecek duvar resimleriyle süslenmişti. Bu duvar resimlerinde biri mezarın kayıp sahipleri olan bir karı ve kocayı betimliyordu.

Diğer iki sahnede garip ve hastalıklı hikayeler tasvir edilmişti. Her iki duvar resminde de, fakir ailelerin kendi yaşamlarını sürdürebilmek için bir başkasını öldürmelerini gerektiren durumlar söz konusuydu ve hayatı için birini öldürme zorluğuyla karşı karşıya kaldı. Her iki resimde de odak ailenin yaşlı bir bireyi üzerinde görülmekteydi.

Ebeveynlerin küçük oğullarını diri diri gömerek büyük anneleri kurtarabilmek için küçük oğullarını diri diri gömerek öldürmeye karar verdikleri hikayede aile çukuru kazarken bir hazine bularak ödüllendiriliyordu. Sonuç olarak aileden kimsenin feda edilmesi gerekmemişti.

Ailenin babasının kendi babasını açlıktan ölmeye terk ettiği ikinci hikayede, ise büyük babanın bu ölümden kurtulmasını sağlayan, torunun kendi babasını yaşlandığında büyük babasına yaptığı şeyi yapmakla tehdit etmesi olmuştu.

Masallar oldukça iç karartıcı görünüyordu, ama eski Çinlilerin yüksek saygı duyduğu bir değer olan Yaşlıların korunmasını vurgulamaları açısından oldukça önemliydiler.

9- Yeni Nazca Çizgileri

Son zamanlarda, Peru’nun Nazca Çölü’nde 50’den fazla yeni tasvir ortaya çıkarıldı. Peru’da bulunan bu geniş bölge, yalnızca havadan görülebilen antik çizimlerle ünlüdür. Devasa tasvirler arasında kuş benzeri çizimler ve diğer hayvanlar ile geometrik tasarımlar bulunur. Bunların çoğu Nazca kültürü tarafından yaratılmıştır (MS 200–700).

Bununla birlikte, bu çizimlerin bazıları Nazca öncesi dönemde yaşamış olan  Paracas ve Topara adlı kültürler tarafından yapılmıştır (MÖ 500 – MS 200). Yeni keşfedilen tasvirlerin Paracas veya Topara’lar tarafından yapıldığı düşünülüyor.

Paracas ve Topara’lar bu çizimleri toprağın üst kısmını alarak toprağın daha açık renkli alt kısımlarını ortaya çıkarmak suretiyle oluşturmuşlardı. Bu teknik daha sonra Nazca kültürü tarafından benimsendi. Paracas’lar tarafından genel olarak insan figürleri oluşturduğu göz önüne alındığında bulunan yeni savaşçı tasvirlerinin onların döneminden kaldığı düşünülüyor.

İlk tasvirlerin onlarca yıl önce fark edilerek dünyayı şaşkına çevirmesinden beri araştırmacılar çölü araştırmaya devam ediyorlar. Bunca zamandır yapılan araştırmalara rağmen bu 50 tasvirin daha yeni ortaya çıkmış olması buluşu daha da şaşırtıcı hale getiriyor, Belki yeni fark edilen bu tasvirler Nazca’nın neden bu jeogliflerle kaplı olduğunu ve bu üç kültürün binlerce yıldan uzun süre boyunca bu tasvirleri yapmayı hangi nedenlere kendilerine görev edindiklerini anlamamızı kolaylaştırabilir.

8- Trapezitsa’nın İlk İsa’sı

Bulgaristan’daki tarihi Trapezitsa Kalesi, bir zamanlar antik bir kale ve İkinci Bulgar İmparatorluğu’nun başkentiydi. 2018 yılında Trapezitsa’da bir ortaçağ kilisesi daha ortaya çıkarıldığında, bölgede daha önce bulunan diğer kiliselerin arasında gölgede kalmaya mahkum olacak gibiydi. Ancak, 13. yüzyıldan kalma bu bina, diğerlerinden oldukça farklı bir özelliği ile benzersizdi.

Sayıları 20’den fazla olan kiliselerde İsa’nın görüntüsüne ile karşılaşılacağını varsaymak yanıltıcı olmayabilir. Ancak bulunan yeni kilise binası hariç diğer hiç bir kilise yapısında insan, ilahi figürler ya da sanatsal herhangi bir betimleme bulunmuyordu.

Bu kilise binasında bulunan duvar resimleri o kadar kaliteliydi ki yapıyı Trapezitsa Kalesi’ndeki en iyi ve ilgi çekici kilise haline getiriyordu. Duvar resimleri arasında, haleleri olan üç kişi vardı ve bunlardan biri İsa’yı tasvir etmekteydi.

Yapının bir başka benzersiz özelliği ise kilisenin, kalenin iç duvarına yaşlanmış şekilde inşa edilmiş olmasıdır. Bu binanın neden bir İsa tasviri barındırdığı ise başka bir merak konusu olarak kalmakta. Kilise bugünün standartlarına göre küçüktü, 4 metre genişliğinde ve 10 metre uzunluğundaydı. Arkeologlar bu yapının işçiler için bir bölge kilisesi olduğuna ve kale toplumunun seçkinleri tarafından kullanılmadığını düşünüyorlar.

7- Retro Mezar

2018 yılında, arkeologlar Batı dünyasının en eski antik Yunan kenti olan Cumae’de bulunan bir mezara girdiler. Mezar odası 2.200 yaşındaydı ve mezar soyguncuları tarafından yağmalanmıştı. Ancak hırsızlar arkalarında garip bir fresk bırakmıştı. Birkaç duvar boyunca süren bu fresk bütünü ziyafete katılan insanları tasvir ediyordu. Bunlardan biri çıplak bir erkek hizmetçiydi.

Resmin kendisi dikkate değer bir buluntuydu. Bölgedeki diğer tüm mezarlarda sadece beyaz veya kırmızı boya ile yapılmış duvar resimleri yer alırken,  büyük mezarda bulunan bu fresk birçok renk içeriyordu.

Ancak, duvar resmi garip bir şekilde eski modaydı. Yapıldığı zamanın, sanatsal anlayışının yüz yıl öncesinde kullanılan bir sanatsal tarz ile yapılmıştı. Arkeologlar, mezarın varlıklı sahiplerinin neden modaya uygun bir şey yerine modaya uygun bir retro tarzı seçtiğine bir anlam veremiyorlar. Ufalanan fresk, zeminde bulunan parçaları ile birlikte odadan çıkarıldı ve parçaları tekrar bir araya getirilerek gelecek nesiller için koruma altına alındı.

6- Roma’nın Yazı Dili ile Bağlantılar

Romalılar İskoçya’yı istila etmekte başarısız oldular çünkü Pikt’leri asla geçemediler. Bu hiddetli ve asi kabileler Roma ordusu ne zaman İskoçya’yı ele geçirmeye çalışsa onları bozguna uğrattı.

Pikt’ler hakkında pek bir şey bilmiyoruz ancak, ayrıntılı vücut çizimleri, kaya ve kemik gibi yüzeylere oydukları sembollerle ilgili bilgiler günümüze kadar ulaşmış durumda. Araştırmacılar genellikle bunun bir tür yazı dili olduğu konusunda hemfikirdi ancak nasıl başladığına dair hiçbir fikir öne sürebilmiş değillerdi. Birçok bilim adamı, bu dilin Romalıların İngiltere’yi terk etmesinden çok sonra geliştiğini düşünüyordu.

Bununla birlikte, yeni kanıtlar Roma’lı işgalcilerin Pikt’lerin yazmaya başlama arzusunun kaynağı olduğunun ileri sürülmesine neden oldu. Kabile bölgelerinde son yıllarda yapılan kazılar, yerli halkın yaklaşık 1.700 yıl önce, muhtemelen Roma yazısı ile karşılaşmaları nedeniyle yazılı dillerini geliştirdiklerini gösteriyor. Pikt’ler hiçbir zaman Latince’yi benimsemedi ve bu nedenle yazıları çözülemedi.

Roma, İrlanda, Almanya ve İskandinavya’yı da ele geçiremedi. İlginç bir şekilde, Pikt’ce sembollerinin gelişimi ile yaklaşık olarak aynı zamanlarda, Roma yazı dili ile karşılaşma ihtimali olan diğer bölgelerde de yazı sistemleri ortaya çıkmaya başladı. İskandinavya ve Almanya’da Runik alfabe, İrlanda’da ise Ogham ortaya çıktı.

5- Dövmeli Kadının Kimliği

İlgili Yazılar

Bilim insanları 2014’te Mısır Luksor’daki bir mezarda mumyalanmış bir kadın bedeni buldular.  Bu bedenin kimliğini bulmaya çalışan bilim insanları dikkatlerini kadının inanılmaz bir sanat eseri barından derisine odakladır. Kadının boynunda, omuzlarında, kollarında ve sırtında 30’un üzerinde ayrıntılı ve benzersiz dövme vardı.

Bu, bulunduğunda bir sansasyon yarattı. Fakat aynı zamanda Mısırbilim’de kadın dini figürler hakkında eski bir fikre meydan okudu. Bazı bilim insanları kadınların yönetici pozisyonlarına getirilmediğine inanıyordu ancak bulunan mumya bu konudaki fikirleri değiştirdi.

3 bin yıllık dövmeler büyü ve iyileşme ile bağlantılı güçlü sembollerdi. Kadının dövmeleri çok belirgin olarak görünecek şekilde yapılmıştı. Özellikle kutsal gözler karşıdaki kişi hangi açıdan bakarsa baksın belirgin bir şekilde görünür olması için konumlandırılmıştı.

Dövmeler ayrıca, kadın vücudunun ayinler sırasında ilahi ya da büyülü bir nesne olarak kullanıldığına dair başka bir görüşü destekleyen, eski Mısır dövmelerinin erken bir versiyonuydu. İnanılmaz bir şekilde, Mısırlı yetkililerin bu bedenin kutsal bir figür olup olmadığına karar vermesi dört yıl sürdü. 2018’deki bir duyuru sırasında, genç kadının gerçekten de saygı duyulan dini bir figür olduğu doğrulandı.

4- Konuşma Balonları

Ürdün’ün Beyt Ras kenti, 2016 yılında dikkat çekici bir mezar keşfine tanık oldu. Yaklaşık 52 metrekarelik (560 ft2) iki odadan oluşan bu mezar Romalılar tarafından inşa edilmişti. Oldukça iyi korunmuş şekilde bulunan bu mezar özellikle içindeki sanatsal çizimler açısından tam bir hazineydi.

Odalardan birinin tavan ve duvarlarında neredeyse 260 kişi tasvir edilmişti. Tavan ve boyanmış bir odanın duvarları neredeyse 260 kişi idi. Çizimin konusu, antik Capitolias kentinin insanlar ve birkaç tanrı tarafından gerçekleştirilen temizliği idi. Buluntunun içerdiği birçok detay, binlerce yıl önce Capitolias’taki hayatı betimlemek için zarif bir şekilde araştırmacıların önüne sunulmuştu.

Duvar resmi, arkeologları hayrete düşürecek kadar beklenmedik bir özellik içeriyordu. Tıpkı çizgi romanlarda olduğu gibi yaklaşık 60 konuşma balonu, inşaatçıların, çiftçilerin yaptıklarını anlatıyordu. Hatta bir cesedin üzerinde “Benim için ne yazık! Ben öldüm! ” yazmaktaydı.

Sıra dışı bir başka detay da seçilen dildi. Kabarcıklar, Yunanca harflerle yazılmış ve bu dönem duvar resimlerinde oldukça az rastlanan Aramice metinler içeriyordu.

3- Pompei Afetinin Gerçek Tarihi

Bu günlerde, yeni araştırma teknikleri Pompei’de yeni keşiflerin yapılabilmesine olanak sağlıyor. Antik kent dehşete düşürmeye ve şaşırtmaya devam ederken, araştırmacıların daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç olmadığını düşündüğü şey Pompei’nin tarihe hangi gün gömüldüğüydü.

Roma kenti, MS 79’da Vezüv Yanardağı’nın volkanik patlamasına karşı koyamamıştı ve günlerden 24 Ağustos’du. Bu tarih, arkeolojik kanıtlar ve aynı zamanda eski tarihsel olgular göz önünde bulundurularak tespit edilmişti.

2018 yılında, arkeologlar Pompei’deki bir evde buldukları yazıtla, sarsıcı bir an yaşadılar. Çarpıcı şey duvara bir işçi tarafından kazınarak oluşturulan satırlar arasındaydı ve “Kasım ayının ilk gününden önceki 16. gün” yazıyordu – ya da daha anlaşılır şekliyle 17 Ekim’de.

Tarihsel olarak, evlerde çalışanlar da dahil olmak üzere bile hiç kimse hayatta kalamamıştı. Bu yazı, kentin ve komşu Herculaneum’un daha önce inanıldığından neredeyse bir ay sonra yok olduğunu açıkça gösteriyor. Aslında, artık olayın gerçekleştiği günü bilmiyoruz.

2- Boyalı Lararyum

2018’de Pompei’de yapılan en iyi keşiflerden biri boyalı bir mabetti. Lararyum adı verilen bu köşelerden hemen hemen her antik Roma evinde bir tane vardı. Ancak yıkık şehirdeki bu mabet olağanüstü düzeyde büyüleyiciydi.

4,9 metre’ye 3,7 metre ölçülerinde ve bir havuzun yanı sıra bir de bahçe içermekteydi. Ayrıca bir sunak ve adak kalıntıları da bulunmaktaydı. Duvar resimleri, Roma tanrılarını, savaşta yer alan hayvanları ve yılanları gösteren olağanüstü derecede canlı renkler ve büyük ayrıntılarla gerçekten lüks denebilecek şekilde betimlemekteydi. Boyalı bir tavus kuşu, tapınak içindeki gerçek bahçeye “göz atabilecek” şekilde görünecek pozisyonda yerleştirilmişti.

Ev sahipleri Pompei’nin seçkinleri arasındaydı. Resimler, ev sahiplerinin de Romalıların çoğu gibi Mısır ile ilgilendiğini ortaya koyuyordu. Bir betimleme çakal başlı Mısır tanrısı Anubis’e benziyordu.

Ayrıca türbe için bir doğurganlık öğesi vardı. Sunak doğurganlık sembolleriyle bezenmişti ve doğurganlıkla bağlantılı yiyeceklerin yanmış kalıntılarını (incir, fındık ve yumurta) içeriyordu.

Ç.N.  Lararyum : Antik Roma evlerinde koruyucu tanrı (Lar) ya da tanrılar için ayrılmış küçük köşe ya da minyatür tapınma alanı.

1- Kayıp Uygarlık

Hindistan’ın batısındaki Maharashtra eyaletinde, beş köy her zaman etraflarındaki gizemli çizimlerin farkındaydı. Antik piktograflar kısa sürede arkeologların dikkatini çekti. Araştırmaları derinleştirerek daha fazla köy aradılar ve ulaştıkları sonuç akıllara durgunluk vericiydi.

Binlerce tarih öncesi imge ortaya çıktı. Toprak altında gizlenmiş, çoğu binlerce yıldır farkedilmeden kalmıştı. Çarpıcı sanat eserleri, kuşları, hayvanları, insanları, deniz yaşamını ve ilgi çekici geometrik tasarımları içeriyordu.

Bu piktograflar, kimsenin bilmediği kayıp bir medeniyetin son kalıntılarıydı. Bu onları gizemli kültür hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen arkeologlar için tek bilgi kaynağı haline getiriyordu.

Şu ana kadar bulunanlar ışığında, bu medeniyetin MÖ 10.000 civarında yaşadığı düşünülüyor, çünkü neredeyse her tepeye bu piktografları çizdikleri dönem buna işaret ediyor. Çizimlerde tarım betimlemelerinin olmaması ve avlanan hayvanları betimleyen görüntülerin varlığı, tarımsal eğilime sahip olmayan avcı-toplayıcı bir topluluk olduklarını ortaya koyuyor.

Ayrıca bölgede hiç bir zaman yaşamamış olan su aygırları ve gergedanlar çizen bu topluluk arkalarında bir muamma bırakarak yok olmuş durumda. Kayıp uygarlığın  bu hayvanları bilmesi, bu insanların başka yerlerden geldiğini ya da batı Hindistan’ın bir zamanlar gergedanlar ve suaygırlarına ev sahipliği yaptığını gösteriyor.

Çeviri: Özgür Yolcu

Kaynak Listverse

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More