Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Afrika’nın En Eski DNA’sı Gizemli Antik Bir Kültürün İpuçlarını Sunuyor

Yaklaşık 15.000 yıl önce, dünyadaki bilinen en eski mezarlıkta, Fas'taki bir mağarada, insanlar ölülerini derinlere, boncuklar ve hayvan boynuzlarıyla gömdüler.

0 1.650

Yaklaşık 15.000 yıl önce, dünyadaki bilinen en eski mezarlıkta, Fas’taki bir mağarada, insanlar ölülerini derinlere, boncuklar ve hayvan boynuzlarıyla gömdüler. Bu insanlar aynı zamanda küçük, sofistike taş ok uçları ve sivri uçlu aletler ile birlikte bulundu ve 20. yüzyıl arkeologları, Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya göç etmiş olan gelişmiş bir Avrupa kültürünün parçası olduklarını varsaydılar. Ama şimdi, antik DNA’ları – Afrika’da bugüne kadar elde edilenin en eskisi – bu insanların Avrupalı bir atadan gelmediğini gösteriyor. Bunun yerine, hem Orta Doğulular hem de Sahra-altı Afrikalılar ile ilişkiliydiler, bu da daha önceden Kuzey Afrika’ya sanılandan daha fazla insanın göç ettiğini gösteriyor.

Çalışmada yer almayan Pennsylvania Üniversitesi’nden evrimsel genetikçi Sarah Tishkoff “Bulgular gerçekten heyecan verici,” diyor. Ona göre bu bulgular, Kuzey Afrika insanlarının düşünülenden çok daha uzun bir kavşak olduğunu gösteriyor.

Iberomaurusianlar olarak bilinen antik Faslıların kökenleri – çünkü 20. yüzyıl arkeologları İber Yarımadası’nın halklarına bağlı olduklarını düşünmüşlerdi – 1908’de Fas, Oujda yakınlarındaki Grotte des Pigeons mağarası bulunduğundan beri bir gizem olmuştur. 22.000 yıl önce ortaya çıkan bu avcı-toplayıcılar, mızraklar üzerine sabitlenen daha büyük bıçaklar kullandıkları gibi daha ilkel Orta Taş Devri araçlarından olan ve daha uzağa fırlatılabilen küçük sivri uçlu aletleri ya da ok uçlarını kullanmışlardı. Çanak, çömlek de üretiyorlardı. Benzer araçlar İspanya, Fransa ve Avrupa’nın diğer bölgelerinde, bazıları da kıvrımlı kadınların taş figürinleriyle tanınan ünlü Gravettian kültürüyle ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır.

Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nden yazar ve arkeolog Louise Humphrey şunu söylüyor: “1960’lardaki fikir, Iberomaurusianların Gravettian’dan mikrobiyellere sahip olması gerektiğiydi.” 20.000 yıl önceki buzul çağında, deniz seviyesi daha düşüktü ve Iberomaurusianların Akdeniz’den geçerek Cebelitarık’tan ya da Sicilya’dan kayıkla geçtiği düşünülüyordu.

Humphrey ve Faslı meslektaşları, 2005 yılında Grotte des Pigeons mağarasının berisindeki Iberomaurusian eserleri ile ilişkili 14 iskeleti keşfettikten sonra bu görüşü test etme şansı buldular. Max Planck Bilim Enstitüsü’nden paleogenetikçiler Marieke van de Loosdrecht ve Johannes Krause, Almanya’nın Jena kentinde bulunan Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü, İnsanlık Tarihi (SHH) bölümünden Matthias Meyer ile birlikte DNA’ları kemiklerinden çıkarmak için en son teknolojiyi kullandılar. Yaklaşık 15.000 yıl önce gömülmüşlerdi. Bu büyük bir teknik başarıdır, çünkü antik DNA, sıcak iklimlerde hızla bozulur. Bu örnekler, Afrika’daki insanlardan elde edilen diğer DNA’ların neredeyse iki katıdır.

İlgili Yazılar

Elde edilen DNA ile SHH’den Van de Loosdrecht ve Choongwon Jeong tarafından hücrelerin çekirdeklerindeki genetik materyali ve yedi kişiden alınan kalıtsal mitokondriyal DNA’yı analiz edebildiler. Fakat eski Avrupalılara ait hiçbir genetik bağ bulamadılar. Bunun yerine, eski Iberomaurusianların, Ortadoğulular ve diğer Afrikalılar ile ilgili olduğunu anladılar: Onlar, Natufyalılar, 14.500 ila 11.000 yıl önce Orta Doğu’da yaşayan avcı-toplayıcılar ile üçte bir oranında genom paylaşıyorlar ki Sahraaltı Afrikalıları ile bugünün Batı Afrikalıları ve Tanzanya’nın Hadzalarıyla yakından ilişkiliydiler.

Iberomaurusianlar, Natufyanlardan önce yaşamışlardı, fakat onların doğrudan ataları değillerdi: Krause, Natufyanlarda Afrika DNA’sı olmadığını söylüyor. Bu, her iki grubun ortak DNA’larını 15.000 yıl önce Kuzey Afrika veya Orta Doğu’da yaşayan daha büyük bir popülâsyondan miras aldıklarını gösteriyor ve bu gösterge Science’ta yayınlanan raporda yer alıyor.

Iberomaurusian genomundaki Sahra altı DNA’sına gelince, çağdaşları olan göçmenlerden almış olabilirler. Ya da DNA’yı, güneyden getirmiş olan çok daha eski atalardan miras almış olabilirler, fakat Kuzey Afrika’ya yerleşmişlerdi ki bu da Homo sapiens türümüzün en eski üyelerinin Fas’ta Jebel Irhoud’da bulunmasını açıklar.

Tüm bunlar, bugün büyük miktarda Avrupa DNA’sına sahip olan Kuzey Afrikalıların derin tarihine ilk bakışı sunuyor. Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Sahra altı Afrika arasında daha önce düşünülenden daha fazla göç olduğunu ileri sürmektedir. Krause “Açıkça, insan toplulukları daha önce varsayılana göre daha uzak alanlardan daha fazla grupla daha çok etkileşiyordu,” diyor. İleriki çalışmalar, hem Iberomaurusianları hem de Natufyanları meydana getiren insanları aramaya başlayacak.

Ekipte yer almayan Harvard Üniversitesi’nden nüfus genetikçisi David Reich şunları söylüyor: “Kuzey Afrika’daki tarih öncesi halklarda ilk defa DNA izi sürmek heyecan verici bir durumdur; tekrarlanan göç dalgaları, yaşamakta olan nüfusların dayandığı derin nüfus tarihinin yeniden inşasını neredeyse imkânsız kılan bir şey.”

Çeviren: Bünyamin Tan

Kaynak Sciencemag

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More