Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Kutsal Bir Yürüyüş: Ürdün Patikasıyla Dana Vadisi’nden Petra’ya

Bu yazıda Dana Vadisi’nden Petra’ya doğru üç günlük bir bölümü ele alacağız.

Ebu Muhammed yaptıkları uzun yürüyüşleri özlüyor
0 1.888

Ürdün’ün yeni uzun mesafeli patika yolu, gezginlere, kayıp şehirler, kurumuş vadiler ve Orta Doğu’nun en çılgın köşelerinden geçen bir yolculukta peygamberlerin ve çobanların peşinden gitme şansı sunuyor. Bu yazıda Dana Vadisi’nden Petra’ya doğru üç günlük bir bölümü ele alacağız.

Bu makale Lonely Planet dergisinin İngiltere baskısı olarak Ekim’de yayımlanmıştır.

Ürdün Patikası ülke sınırları boyunca 400 mil uzanmaktadır

Birinci Gün: Dana Vadisi’nden Feynan Vadisi’ne (9 mil)

Dünya gezegeninin hiçbir yerinde yürüyüş için Orta Doğu’dan daha kötü bir yer yoktur. Bir sırt çantası ve bir sandviç ile yürüyüşe çıkmak için, kontrol noktalarına, dikenli tellere ve size sert bir şekilde geri dönmenizi söyleyen üniformalı insanlara rastlama ihtimaliniz çok yüksektir.

Eğer ki İbrahim Peygamber, 2018’de Kanaan’a yolculuk yapacak olsaydı, iki savaş bölgesini geçmesi ve standart seyahat sigorta belgesinin geçersiz olduğu üç alanı geçmesi gerekecekti. Musa Peygamber, Mısır’dan Çıkış’a öncülük edecek olsaydı, 600.000 İsrailli’nin çektikleri birden fazla yüksek güvenlikli sınırları yüzünden bütün Exodus Kitabı’nı ellerini birbirine kenetleyip kendiliğinden yazılmasını bekleyerek geçirecekti. Ürdün Patikasının yaratılışını mucizevî hale getiren ise Orta Doğu’daki en huzurlu ülkeyi kapsayan yeni bir uzun mesafe patikasıdır. Kuzeydeki yeşil bahçelerden güneydeki kızıl kumların Kızıl Denizle buluşmasına kadar 400 mil uzanmaktadır. Şahane bir geçmişe sahip bir arazide nadir bir yürüyüş keyfi sunar: Eğri büğrü bastonlarıyla Eski Ahit peygamberleri, Mekke’ye yapılan yolculuklarda çıplak ayakla giden hacılar. Ayrıca Ürdün Patikası boyunca yürüyen ilk ekibin bir parçası, tarih yazmış, yumuşak dilli rehberim Muhammed Al Homran. Termos ve flütünü çantasına koymadan asla evinden çıkmaz.

‘Yürümek benim hayatım, sabahın ilk ışıklarıyla Dana Vadisi kayaları üzerinde oradan oraya atlamak.’ diyor Al Homran. ‘Bazı insanlar bana ayaklarımın uyurken bile hareket ettiğini söylerler.’

Muhammed Al Homran, Ürdün Patikası boyunca yürüyen ilk ekibin bir parçası

Bir çift neon sarısı spor ayakkabılarını ayağına, siyah puşisini de başına geçiren Muhammed dağın güneyindeki Dana köyünden Petra antik kentine kadar bana 50 mil uzunluğundaki Ürdün Patikası boyunca rehberlik edecek.

Musa Peygamberin Tesniye Kitabında yer alan Vadedilmiş Toprakları tepesinden gördüğü ve daha sonra 120 yaşında vefat ettiği Nebo Dağı’na yakın bir kasaba olan Madaba’da büyümüştür. Yakın zamana kadar, Muhammed, Ölü Deniz’in tepeleri arasında sürüsünü güderek gece de onlara güvende olduklarını hissettirmek için şarkı söyleyerek çobanlık yapmıştır.

2016 yılında, yeni Ürdün Patikasını duymuş ve işe başvurmuştur. Artık çoğu zaman yürüyüşçülerin keçilerden daha kolay müşteriler olduğunu düşünüyor.

Yolun birkaç bölümü Dana Vadisi’nden daha güzel. Çayırlarda ökse otunun filizlendiği yeşil kanyonlardan, saklı kaynakların etrafında büyüyen fıstık ve incir ağaçlarının yanından geçiyoruz. Vadi tepesinde, soğuk kış aylarında bir metrelik kar altında gömülen köyler bulunuyor. Altta dikenli akasya ağaçları etrafında sineklerin vızıldadığı Büyük Rift Vadisinin kuzey ucunda, Araba Vadisinin kavrulmuş sıcak çölü bulunmaktadır. Bölgeye aşina olanlar bile Dana Vadisinin vahşi ruhuna şaşıracaklardır. İncil’in inmeye başladığı zamanlardan beri aynı kalmış bir manzaradır.

Muhammed çoğu zaman yürüyüşçülerin keçilerden daha kolay olduklarını düşünüyor

Yerel bir efsaneye göre İsa Peygamber yürüyüşlerinde Dana Vadisinin meşe ağaçları altında dinlenirmiş. Ancak bu vesileyle şu an gölgelerin altında sigarasını tüttüren Salem Ali Al-Naanah, parkın bekçisidir.

Küçük bir kayalığın üzerindeki baykuşa dürbününü dikerek, ‘Bu Ortadoğu’nun el sürülmemiş yeri!’ diye açıklıyor Salem. ‘Buraya ne zaman gelsem içime kuşlar gibi özgürce yaşama isteği geliyor. Sadece kayaların altında uyumak, belki de bir paket sardalye taşımak.’ diye devam ediyor.

Eskiden Ürdün ordusunda bir teğmen olan Salem, Dana Vadisinde büyümüştür. Uzun zaman önce ailesi, kutsal şehir Kudüs’teki sokak lambalarını aydınlatmak için kullanılan ev yapımı zeytinyağını eşekler üzerinde götürürmüş. Bugün ise toynaklarının takırtılarının kanyonlardan duyulduğu nesli tükenmekte olan Nubia dağ keçilerini ve sıcak hava kitlesinin üzerinden uçan kızıl akbabaların korunmasında yardımcı, Dana Biyosfer Rezervi’nin koruyucusudur.

Salem ayrıca Dana Vadisinde sağlıklı bir nüfusa sahip cinler hakkında bilgi sahibidir. Yakın zamanlarda bir yerli, cep telefonuyla uğraşırken bir cinin ona taş atmasından yakınıyormuş (Kur’an ayetlerini okumaya başladığı zaman cin taş atmayı durdurmuş). Salem yakınlardaki bir mağaraya, günahkarları cezalandırmasıyla bilinen tehlikeli bir cinin evine işaret ediyor. Tabii ki bunlar temsili örnekler değildir.

Salem, cinlerin insanlar gibi, iyi ve kötü olduklarını söylüyor. ‘Elbette, burada hiç kimse hayaletlerin varlığına inanmaz ancak herkes cinlere inanır.’

Çay, Ürdün Patikasının yaşam kaynağıdır

İkinci Gün: Feynan Vadisinden Feid Vadisine (9 mil)

Ürdün Patikasında çaydan daha önemlisi yoktur. Kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerinde ve aralarda servis edilir.

Bir tatlı çömlek çayı, zor bir zirveyi ölçeklendirme için verilen ödül ve zirveden vazgeçmek için bir teselli ödülüdür. Çay yorgunun enerjisi, hastanın ilacıdır. Yolda çay yapmak için ihtiyacınız olan şeylerin büyük bir kısmı bulunur: Yakmak için (yanması için neredeyse hiçbir zahmet gerektirmeyen) ardıç dalları, lezzet katması için biraz da pelin otu.

Beni Atieh kabilesinin Bedevi çoban Ebu Muhammed

Çay aynı zamanda Feid Vadisinin vahşi doğasını keşfetmenin bir yoludur. Görünürde başka yürüyüşçüler olmasa da, burası dağların ve açık sırtların kurak bir kesiti olan vahşi bir yerdir. Çay vakti kamp ateşlerinden gelen is ise, çobanların bin yıllık ayak seslerinin olduğu patikaları izlediğimizi doğrulamaktadır.

Sabahın ortasına kadar kumtaşı içerisinde sap bularak çukur kazarız. Öğle vaktine gelmeden zirvede, Orta Doğu’nun çatısında aşağıya bakıp avcı kuşları gözlemelerimizi yiyerek seyrederiz. Öğleden sonra geç bir vakitte, yalnız ve ıssız hissederek kanyonların serinliğinde bambu bahçelerinden yolumuza devam ederiz.

Ya da tamamen yalnız değil. Feid Vadisi, bir zamanlar Arabistan ve Levant arasında, Hint Okyanus kıyılarından Anadolu’nun eteklerine gelmiş göçebe Araplar olan geleneksel Bedevi topluluklarının son kalelerinden biridir. Son zamanlarda birçok kişi kasaba ve kasabalara taşınmış, özgürlükleri pasaport zamanlarında sınırlanmaya başlamıştı.

İlgili Yazılar

Yürüyüşümüz sırasında, Bedevi çobanları arada sırada görünmektedir. Bazen bir bulut sürüsünden uzaklaşmış ya da bir çobanın bıraktığı kamp ateşini yakan bir toz bulutu görüyoruz.

Çok geçmeden, Beni Atieh kabilesinden Ebu Muhammed’in bizi keçi çadırına buyur ettiği bir Bedevi kampına geliyoruz. 40 keçisi içeride yabani maydanozun tadını çıkarmaktaydı.

“Çoban olmak yalnız bir hayattır” diye açıklıyor. Koyunlara, keçilere ve Tanrı’ya bağımlı olmak durumundasınız.”

Bir başka çay zamanında ise Ebu Muhammed, 30 yıl öncesine kadar o ve ailesinin nasıl göçebeler olduklarını anlatıyor. Kışları Araba Vadisi çöllerinde geçirir, sürüyü takip edecek kurtları gözetlerlermiş. Yazları ise, bir Haçlı kalesinin siperleri altındaki dağın zirvesinde yer alan Shobak köyünde kamp kurarlarmış. Artık kalıcı kaldıkları bir yerleri var o yüzden torunları yakınlardaki bir okula gidebiliyorlar. Ebu Muhammed yine de yaptıkları uzun yürüyüşleri çok özlediğini söylüyor.

Yürüyüşçüler patikanın dışında uyurlar, yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altında minderlere serilirler.

‘Şimdi yaşlı bir adamım, dizlerim ağrıyor ve uzak mesafeleri yürüyemiyorum,” diyor. Genç ve bekâr olduğum zamanlar 10 günü aşkın süredir sürümle, geleceği ve geçmişi düşünerek, başka kimse ile değil yalnız Allah ile birlikte yürürdüm.”

Gün batımı Feid Vadisi’nde bir başkadır, güneş yaldızlı ışınlarını İsrail’de bulunan Negev Çölü ve Mısır’daki Sina üzerine dağıtmaktadır. Akşam gölgeleri tarafından yutulmadan ise ışık adaları tepelerin üzerine takılıverir.

Bu gecenin konaklama yeri ise toprağın üzerine serilmiş bir yatak. Biraz tavuk pişiririz ve çobanların flütlerinden serin havaya taşınan notlar ile uzak yamaçlarda parıldayan diğer kamp ateşlerini izleriz.

Muhammed, otellerin ona garip gelen yerler olduklarını, söylüyor. ‘Çatımın yıldızlar olduğu yerde ben her zaman kendimi evimde hissederim.’

Hikayeler akşam yemeğinden sonra anlatılır. Gecenin ortasında bir yürüyüşçünün poposunda bir ısırık hissetmesiyle kopardığı çığlık ve uyku tulumunun içerisinde bulduğu gerbili anlatan Ürdün Patikası hikâyesi vardır. Ve avcıların kendilerini avlamadan önce, onların cephanelerini tüketmek için uçsuz bucaksız yerlerde çıkıveren Feid Vadisi ünlü leoparının hikâyesi. Leoparlar Feid Vadisinde 50 yıldır görünmemektedirler.

Dağların ana hatları takımyıldızlar arasında yükselir. Yatmadan önce dolunay ortaya çıkar. İkinci bir şafak gibi, süt mavisi bir ışık vadi kumuna dokunarak çöle tıpkı bir deniz yatağı görüntüsü verir. Uzaklardaki bir köyden gelen ezan sesi gecenin sessizliğine son verir.

Çöller başka hiçbir yerde olmayan çiğ bir ruhani güce sahiptir. Çöl, İsa Peygamberin 40 gün 40 gece boyunca dolaştığı, Muhammed Peygamberin bir mağarada başmeleklerden olan Cebrail’den ilk kez vahiy aldığı, Luke Skywalker’in Yaşlı Ben Kenobi’yi terkedilmiş bir kanyonda bulduğu yerdeydi.

İnsanlığın hikayesi, Orta Doğu’nun geniş açık alanlarına dağıldıkları zaman kendi tanrıları ve şeytanlarıyla karşılaşan faniler tarafından şekillenmiştir. Ve inancı olmayanlara bile ilhamın gelmesi çölde kısa bir yürüyüşe bakar. Kavurucu güneşin altında saatlerce yürümek ve tek bir ağacın gölgesine sonsuza dek minnettar kalmak. Toz içerisinde kilometrelerce gezinmek ve kulağa bilinmeyen, hoş bir müzik olarak gelen akan suyun sesini duymak. En önemlisi ise, yaşayan canlıların yokluğunun oluşturduğu yaşam belirtisinin olduğu yerde olmak biraz da mucizevî görünmektedir.

Antik Petra şehri, turistlerle bile, gizemli bir havaya sahiptir

Üçüncü Gün: Feid Vadisinden Petra’ya (14 mil)

Ürdün’ün bu kesimindeki bütün gezginlerin hiçbiri, başına buyruk İsviçreli kaşif Johann Ludwig Burckhardt’dan daha ünlü değildir.

1812’de Burckhardt, Hor Dağı’nda Musa’nın kardeşi Hz. Harun’un Mezarı’na çok yakın bir kayıp şehrin fısıltısını duyar. Kendisini hacca giden bir Arap gezgininin kılığına girerek saklar  ve bunu yaparken kendisini yaklaşık 1500 yıldır Batı tarafından unutulmuş bir metropolde bulur.

Petra, Arabistanlı bir tüccar halkı olan ve geçen karavanlardan ciddi miktarlarda vergiler alan Nebatilerin iki bin yıllık eski başkenti olmuştur. Burckhardt, Petra’nın kapılarına neyin ötesine geçtiğini bilmeden girer. Kanyonda her seferinde büyük mezarlarla karşılaşır ve rehberleri is tapınakların arasında çılgınca gezindiği için motifleri ve kimliğinden şüphe etmeye başlarlar.

Harun Peygamber’in Türbesi, İsviçreli kaşif Burckhardt’ın orijinal varış yeri

Bugün, hatıra tezgâhları ve turist kuyrukları, şehrin ana girişini kalabalıklaştırmaktadır. Ancak Petra’ya kuzeyden yürüyerek ulaşmak, şehrin içerisinde beklenmedik bir şekilde farklı bir manzarayla karşılaşan Burckhardt’ı anlamak için küçücük de olsa bir şeydir.

Muhammed, yol boyunca ilerliyor, geçitlerden geçiyor ve kumtaşından yapılmış merdivenleri ölçüyordu. Bedevilerin hala Nebati mezarlarının içinde kamp yaptığı yerler ve kutsal yüksek yerlerde koyunların otlatıldığı Petra’nın sessiz eteklerinden geçiyoruz. Bazı mezarlar mükemmel korunurken diğerleri kaya tarafından yavaş yavaş unutuluyormuş gibi belirsiz ve aşınmıştır.

Petra her yıl milyonlarca ziyaretçi alırken, Burckhardt’ın orijinal varış noktası, Hor Dağı’nın tepesinde bulunan Harun Peygamber’in türbesi çok azını alır. Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar için kutsal bir yerdir.

Asma kilit ile korunan, bembeyaz bir türbenin ve içerisinde yalnızca bir hacının bulunduğu dağ tepesine tırmanıyoruz. Hacının ismi Guillaume Duserre, Paris’ten gelen bir Hristiyan, Gare Montparnasse İstasyonunda banliyö trenlerini sürmektedir. Eurostar’ı Londra St Pancras’a sürmeyi düşlemektedir.

“Burası manevi bir atmosfere sahip” diyor Guillaume.  İncil’i okurken hayal ettiğiniz manzaraya benziyor.”

Türbenin çatısına oturup bir mandalinalarımızı paylaşıyor ve manzarayı hayranlıkla seyrediyoruz. Doğuya doğru, Petra’nın en yüksek cepheli olan ancak görkemli kayalıklar arasından minyatür gibi görünen Manastır, kuzeye doğru, dağların üzerinden Feid ve Dana Vadilerine doğru uzanan yollar ve batıda ise Büyük Rift Vadisi’nin tozlu süpürgesi bulunuyor. Buradan güneye doğru Kızıldeniz ve Afrika’ya doğru ilerliyor, Etiyopya’nın dağlık bölgelerine, Kenya’nın otlaklarına, insanlığın hikayesinin başladığı yer olan Kilimanjaro’nun eteklerine ve ilk büyük yürüyüşün başlangıç noktasına kadar gidiyor.

Bu yazı Lonely Planet Dergisi‘nin Ekim 2018 sayısında yer almıştır. Oliver Smith Ürdün Turizm Kurulunun desteği ile Ürdün’e gitmiştir.

Çeviri: Gülnihal Kafadar

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More