Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Salgında Sanat: Koronavirüs Sürecinde Bilmeniz Gereken 10 Tablo

Koronavirüsün dünyada hızla yayıldığı bu dönemde, salgınların gerçekten de ölümcül olduğu zamanlarda sanatçıların salgını sanatlarında nasıl tasvir ettiklerini sizlere göstermek istiyoruz.

0 2.272

Koronavirüsün dünyada hızla yayıldığı bu dönemde, salgınların gerçekten de ölümcül olduğu zamanlarda sanatçıların salgını sanatlarında nasıl tasvir ettiklerini sizlere göstermek istiyoruz.

Şu anki durumumuzda içimize su serpecek olmasa da düşündüğümüz zaman, tedavi edilemeyen salgınlar, asırlar boyunca insan hayatının bir parçasıydı. Orta Çağ Vebası tarihte görülen en yıkıcı salgınlardan birisiydi. 1347-1351 yıllarında doruğa ulaşmakla birlikte, yaklaşık olarak 75 ila 200 milyon Avrasyalının ölümüne sebebiyet verdi. 200 Milyon!

İspanyol gribi dünya genelinde 500 milyon kişiyi hasta etti. O zamanlara göre bu sayı toplam dünya nüfusunun yüzde yirmi yedisine tekabül ediyor. Toplam ölüm sayısı da 17 milyon ile 50 milyon arasında olduğu tahmin edilse de bu sayı 100 milyona kadar da çıkmış olabilir. 100 milyon! Ve bu sadece 100 yıl önce gerçekleşti.

Veyahut ta HIV/AIDS’i ele alalım, salgının 1980lerde başlamasıyla beraber, 75 milyon kişi HIV’e yakalandı ve yaklaşık olarak 32 milyon kişi de hayatlarını kaybetti. Bu hastalığın şu anda tedavisi veya aşısı bulunmuyor, ancak antiretoviral (virüslere karşı kullanılan ilaçlara verilen ad) tedaviler hastalığın seyrini yavaşlatırken, hastanın neredeyse normal bir ömür süresine sahip olmasına da olanak veriyor. Yine de yılda yaklaşık olarak 13.000 AIDS hastası, Birleşik Devletler ’de hayatlarını kaybediyorlar

Koronovirüsü salgının nihai sonuçları neler olur bilemiyoruz. Virüsün Aralık 2019’da patlak vermesinden beri, 3.483.935 adet tespit edildi ve 244,242 adet de ölü bildirildi. Ayrıca, 1,120,319 kişi de sağlıklarına kavuştular. Pekâlâ millet, ellerinizi yıkayın ve sanat tarihine kısa bir yolculuğa ve Koronavirüsü sırasında bilmeniz gereken sanat eserlerine hazır olun.

1- Torunai Vatandaşları Kara Veba Sırasında Ölülerini Gömüyorlar, 14. Yüzyıl

Kara veba zamanlarında (1347-1351) iskeletler, ölüm ve ölüm dansı gibi temalar kültürde ve özellikle de sanatta önemli bir yere sahipti. Avrupa nüfusunun yüzde otuzunun öldüğünü göz önünde bulundurursak bunda da şaşırılacak bir durum bulunmuyor. Venedik gibi bazı şehirlerde, şehir sakinlerinin yüzde atmış kadarı hayatlarını kaybetti. Ayrıca Paris’in nüfusunun yarısı, 100.000 kişi, öldü. Giovanni Becaccio, kitabı Decameron’da (1353) şunları yazdı:

Belçika, Tournai Vatandaşları, 1347-52 Kara Ölümü Sırasında Ölüleri Gömüyor. Gilles Li Muisis’in Günlükleri’nden (1272-1352) bir minyatürün detayı, Dürüstler St. Martin manastırının başrahip, Bibliothèque royale de Belgique, MS 13076-77, f. 24v.

Kadınlarda ve erkeklerde, kasıklarda ve koltukaltlarında ortaya çıkan, kimisi bir elma kimi ise bir yumurta büyüklüğünde olan tümörlerin baş göstermesiyle, kendini ilk olarak tezahür etti. Bahsi geçen bu iki vücut bölgesinden, bu ölümcül gavocciolo çok vakit geçmeden kayıtsızca çoğalmaya ve yayılmaya başladı ve bu illetin biçimi değişmeye başladı, siyah ya da morarmış noktalar birçok vakada kolda veya bacakta ya da başka yerlerde beliriyordu, bir bakmışsın az ve geniş bir biçimde bir bakmışın çok ve minnacık bir şekilde. Gavocciolo ölümün mutlak hususiyeti olduğu kadar, bu noktalar da bir o kadar öyleydi.”

Bu hastalar, yüksek derecede ateş ile beraber kan kusmaya başladılar. Çoğu kurbanlar, hasta olduktan iki veya yedi gün içerisinde öldüler

Yakın zamanda kayıta geçen raporlar, yüksek sayılarda olan ölümlere karşın kazılan toplu mezarların varlığına dikkat çekiyorlar. 1350 yılından önce Almanya’da yaklaşık 170.000 konut vardı. 1450 yılına gelindiğinde ise bu sayı Kara Veba’dan dolayı yaklaşık olarak 40.000’e düştü. Bu minyatürde, Belçika’daki Torunai vatandaşlarının ölülerini toplu mezarlara defnetmelerini görüyoruz. On beş adet ağıt yakan insan ve dokuz adet de küçük alanlara tepiştirilmiş tabut bulunuyor. İlginç bir şekilde ağıtçıların her birine ayrı bir özen gösterilmiş, her biri hakiki bir acıyı ve daha hakiki bir korkuyu yüzlerinde taşıyorlar.

2- Giacomo Borlone de Burchis, Ölüm Dansı ile Ölümün Zaferi, 15. Yüzyıl

Kara vebanın dehşetinin, ayrıca hiç beklenmeyen bir etkisi daha vardı, oldukça kara bir mizah. Veba genellikle makber (edebiyatta ölümü hatırlatan şeylere verilen isim) ve zalim bir mercekten görünüyordu. Ölüm Dansı (Danse Macabre) buna harika bir örnektir. Bu temanın bilinen en eski örnekleri, ölü ile hayatta olanın rastlantılarını anlatan şiirler ve öykülerdi. Hayatta olanlar genellikle, toplumun gururlu ve güçlü üyeleriydi, şövalyeler ve papazlar gibi. Bu tabloda da ölü, hayatta kalanların cenaze merasimlerini “Biz nasılsak, sizde öyle olasınız” alt metniyle bölüyor ve “ne gücün ne de imanın sana bir kaçış yolu temin edemeyecek” mesajını veriyor.

Giacomo Borlone de Burchis, Ölüm Dansı ile Ölüm Zaferi, 15. yüzyıl, Clusone, İtalya’daki Oratorio dei Disciplini

Clusone’nin Ölüm Dansı, Ölüm Zaferi’nin bir parçasıdır. Tablo, ölümün ölümcül dansına katılmak için, iskeletlerle yürüyen, toplumun her kesiminden birçok insanı gösteriyor. Ölümün Zaferi’nde, ölümün kendisi, iki elindeki parşömenleri sallayan taçlı bir kraliçe olarak tasvir edilmiş. Kraliçenin yanında da insanları oklarla ve silahlarla öldüren iki adet iskelet de bulunuyor. Çevresinde, bir grup güçlü ama çaresiz insan ise kraliçeye değerli mallarını teklif ederek, ondan merhamet dileniyorlar. Ayaklarının altında ise, zehirli hayvanlarla sarılmış ve içinde bir imparator ve papazın bulunduğu mermerden bir tabut; hızlı ve acımasız bir sonun sembolleri.

3- Pieter Bruegel, Ölümün Zaferi, 1562

Şu anda Orta Çağ’da yaşamıyor olsak da Rönesans döneminin ustası Flaman, Pieter Brugel’in Ölümün Zaferi, Kara Veba’nın sıradan bir Avrupa kasabasında nasıl görünebileceğini gösteriyor. Tamam, biraz abartıyor olabilirim ama, kararmış ve ıssız bir arazi boyunca, önlerini çıkan her şeyi yerle bir eden iskelet ordusu, bugünle büyük bir benzerlik gösteriyor. Alevler uzaklardan yükselirken deniz de gemi enkazlarına ev sahipliği yapıyor. Ağaçlar ve göletteki balıklar bile dahil olmak üzere, her şey ölmüş. Bu tablo, köylülerden askerlere, askerlerden soylulara ve hatta kral ve kardinale kadar sosyal sınıfın her katmanından insanları tasvir ediyor. Ölüm ayrım yapmıyor.

4- Paulus Furst, Doctor Schnabel von Rom, 1656

Kara veba bir orta çağ dehşetinden öte bir şeydi, bir türlü gitmek bilmiyordu. Gelecek 300 yıl için salgın gündelik hayatın bir parçası haline gelmişti. Patlak veren korkunç salgınlar yavaşça şehirleri harabelere döndürüyordu. Avrupa’nın 14. ve 17. yüzyıllar arasındaki hikayesi, vebanın gölgesi altında kalmıştır. Bazı harika sanatçılar, Hans Holbein ve Titian da bunlara dahil, veba yüzünden hayatlarını kaybetmişti. Bu sırada, Tintorertto gibi bazı sanatçılar, salgına sanat ile cevap verme uğraşındaydılar. Tintoretto en harika eserlerini, insanları vebadan koruduğunu inanılan bir azize ithaf edilmiş bir yapı olan, Venedik’te bulunan Scuola Grande di San Rocca’da vermiştir

Nürnberg’den Paulus Furst, Doktor Schnabel von Rom, 1656, British Museum, Londra.

Bu gravürde, İtalya ve Fransa’da 17. yüzyılda kullanılan koruyucu kostümü görüyoruz. İnsanlara ölümün ne kadar yakın olduğunu hatırlattığı için görenleri dehşete düşürüyordu. Bileğe kadar bir palto, kuş gagasını andıran bir maske, eldiven, botlar ve geniş kenarlı bir şapkadan oluşuyor. Maskenin göz bölgesinde camdan delikler bulunuyordu. Ayrıca maskede iki tane de burun deliği bulunuyordu ve içinde güçlü kokular bulunduran (genellikle lavanta) bir solunum cihazı görevini üstleniyordu. Gagada ayrıca kuru çiçekler, otlar, baharatlar, kafur veya sirke süngeri de olabiliyordu. Maskenin asıl amacı, hastalığın ana nedeni olarak düşünülen, miasma olarak bilinen, kötü kokuları uzakta tutmaktı. Mikrop teoresi daha sonra bunu çürüttü.

İlgili Yazılar

5- Arnold Böcklin, Veba, 1898

Veba, Arnold Böckin’in savaşlar, ölümcül salgınlar ve ölümün kabuslarıyla olan takıntısının çok güzel bir dışa vurumudur. Böcklin iyi bir sembolistti ve bu tablosunda, Böckin’in ölüm şahıslandırması kanatlı bir yaratıkta can buluyor ve bir orta çağ kasabasının semalarında uçuyor. Sanat tarihçilerine göre, ilhamını 1898 yılımda Bombay’da veba hakkında çıkan haberlerden almış. Hintlilerden esinlendiğime dair açık bir kanıt olmasa da Böcklin, Game of Thrones’un yaratıcılarının yüzlerini kara çıkartmayacak bir sahne oluşturmuş.

7- Egon Schiele, Aile 1918

20. yüzyıl, iki dünya savaşını, nazi soykırımını, akla hayale sığmayacak gaddarlıkları ve İspanyol Gribini beraberinde getirdi. Bu salgının korkunç skalasının içyüzünü kavramak pek kolay bir şey değil. İspanyol Gribi, dünya üzerinde toplam 500 milyon kişiyi hasta etti ve tahmini 100 milyon kişinin de hayatlarını kaybetmesine sebep oldu. Bu sayı, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen sivil ve askerlerin toplamından daha fazla.

Egon Schiele, The Family, 1918, Belvedere, Vienna

Normal bir soğuk algınlığında görülen semptomları vardı: ateş, halsizlik, eklem yerlerinde ağrı ve ishal. Bazı vakalarda da ileri derece zatürreye de rastlandı. Ayrıca, yanaklarda siyah noktalar çıkıyordu ve ciğerleri köpüklü ve kanlı bir maddeyle dolduğu için oksijen yetmezliği çeken hastalar morarıyorlardı. Ölüm oranın bebeklerde ve yaşlılarda daha yüksek olan tipik bir gribin aksine, 1918 gribi en çok genç ve sağlıklı yetişkinleri etkiledi.

Egon Schiele, bu gripten ölen sanatçılardan biriydi. Aile, Schiele’nin öldüğü zamanlarda daha yapım aşamasındaydı ve ilk olarak Çömelen Çift adını aldı. Son tablolarından biriydi. Tabloda Schiele’nin kendisini, eşi Edith ve doğmamış çocuklarıyla birlikte görüyoruz. Son mektubunda endişelerini şu sözlerle kâğıda döktü “Sevgili Anneciğim, Edith sekiz gün önce İspanyol Gribi’ne yakalandı ve zatürre oldu. Hamileliğinin altıncı ayında. Hastalığı oldukça ciddi ve hayati tehlikesi var; kendimi en kötüsüne hazırlıyorum.” Edith, 6 aylık hamileyken İspanyol Gribi yüzünden hayatını kaybetti. O öldükten üç gün sonra Egon da öldü.

8- Edvard Munch, İspanyol Gribinden Sonra Otoportre, 1919

Edvard Munch, Self-Portrait After Spanish Influenza, 1919, Oslo, at the National Gallery.

İspanyol Gribi’nden hayatını kaybeden ünlü sanatçıların arasında, Gustav Klimt, Amadeo de Souza Cardoso ve Niko Pirosmani de bulunuyordu. Edvard Munch’da bu gribe yakalandı ama hayatta kaldı. Much bu tabloyu 1919 yılında çizdi. Ölüme olan yakınlığını tasvir ettiği birkaç tane karalama ve tablo yarattı. Gördüğümüz üzere burada Munch’un saçları incelmiş, cildi solmuş ve kendini cübbe ve battaniye sarmış.

1919 yılının yazına gelindiğinde, grip salgını sona erdi. Gribe yakalananlar ya öldü ya da bağışlılık geliştirdiler.

9- Keith Haring, Cehalet = Korku 1989

1980’lerde ve 90ların başında HIV ve AIDS virüslerin patlak vermesi, Birleşik Devletleri ve dünyanın geri kalanını büyük bir ölçüde etkiledi. Salgının başlamasından bu yana 70 milyondan fazla kişi HIV’e yakalandı ve yaklaşık 35 milyon kişi AIDS’ten öldü. Virüs insandan insana, kan, meni, vajinal sıvılar, anal sıvılar ve anne sütü gibi vücut sıvılarından bulaşıyordu. 1980lerde toplum AIDS’i “gay hastalığı” olarak adlandırıyordu ve hatta “gay salgını” deniliyordu.

Keith Haring, Ignorance = Fear, 1989, Poster Collection Noirmontartproduction, Paris.

Keith Haring, bu posteri 1989 yılında AIDS teşhisi konulduktan sonra tasarladı. 1989 yılında her dakikada bir Amerikalıya HIV teşhisi konuluyordu ve her saat başı 4 kişi AIDS’ten hayatını kaybediyordu. 1991 yılına gelindiğinde salgın, 100.000 Amerikalını canına mal olmuştu. Poster el hareketleri yapan üç figürü tasvir ediyor “bir şey görme, bir şey duyma, bir şey söyleme”. Salgını tam anlamıyla anlayamayan ve saygı göstermeyen kişi veya kişiler tarafından bin bir çeşit zorlukla yüzleşmek zorunda kalan AIDSli insanların sesi olmaya çalışmıştı. Keith Haring 1990 yılında 31 yaşında AIDS yüzünden hayatını kaybetti.

10- David Wojnarowicz, Başlıksız (Düşen Bufalolar), 1988-1989

David Wojnarowicz, Untitled (Falling Buffalos), 1988-1989, National Gallery of Art, Washington

David Wojnaroicz’in Başlıksız (Düşen Bufalolar) eseri onun bilinen çalışmalarından biri ve 1980lerdeki AIDS krizine verilmiş en akılda kalıcı sanatsal cevaplardan biri. Bu fotomontajda, ölüme düşen bir bufalo sürüsü görüyoruz. Düşen bufalolar, kaçınılmaz bir kötü son ve umutsuzluk hislerini uyandırarak eseri oldukça kışkırtıcı ve güçlü bir hale sokuyor. Sanatçıya konulan HIV- pozitif teşhisinin ardından ortaya çıkan bu eser, AIDS krizi ve 19. Yüzyılda meydana gelen toplu bufalo katliamı arasında paralellik kuruyor.

Çeviren: Batıkan Demirtaş

Kaynak dailyartmagazine

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More