Floransa Rehberi: Floransa’da Yerlisi Gibi Dolaşmak
Rönesans'ın başkentindeki klasik kafeler, şirin Arnavut kaldırımlı sokaklar ve gizli kiliseleri anlattığımız bu güzel yazı ile "la dolce vita" (tatlı hayat) özleminizi bir nebzede olsa giderebiliriz belki... Keyifli okumalar.
Lonely Planet’ten Nardia Plumridge’in, bir genç kızken Floransa’yı ilk kez görmesiyle çarpılması bir olmuş, ilk görüşte aşk bildiğiniz… Bugün, Rönesans’ın başkentindeki klasik kafeler, şirin Arnavut kaldırımlı sokaklar ve gizli kiliseler, onun günlük esin kaynağı ve şehrin muhteşem mutfağı ve kültürü, la dolce vita (‘tatlı hayat”) özlemini gidermekte.
Güne köpüklü bir kapuçino ile başlamayı seviyorum, Cafe Gilli’de… Kafeteryanın kuruluş tarihi 1733 yılına kadar gidiyor ve günümüzde, tiril tiril kıyafetleri içinde, (insanların en iyi izlenebildiği) uzun bir mermer barın arkasından sert kahve servisi yapan garsonlarıyla, eski zamanlara ait olma cazibesini hâlâ koruyor. Burası, güne başlarken, sabahınıza hoş tatlar katan kurabiye ve çikolata seçimleriyle Floransa’nın en iyilerinden biridir.
Floransa’nın en güzel manzarasını… Vecchio Sarayı’nın kulesinden görebilirsiniz. Çoğu ziyaretçi, terrakota kubbesine çıkmak için Duomo’ya koştursa da ben, daha az ziyaretçi çeken, fakat şehri 360 derece çepeçevre görebileceğiniz, muhteşem manzarasıyla nefesinizi kesecek, Ortaçağ’dan kalma Arnolfo Kulesi’ni tercih ederim. Saray’ın içinde, ünlü Floransalı Medici ailesinin gösterişli odalarını ve yaşadıkları eski mekânları da görebilirsiniz. Çocuklarla geliyor olsanız bile, bu muhteşem yer gelmenize değecektir.
Şehirden kaçmak istediğimde… Şirin kasabaları ve şarap tadımı için Chianti’ye gitmeyi seviyorum. Floransa’dan çıktıktan sonra, dakikalar içinde, yemyeşil tepelerin üzerine kurulmuş üzüm bağları, zeytin bahçeleri ve villalar hemen kuşatıyor sizi. Şehre 20 dakikalık mesafede kolayca ulaşılabilen Villa Medicea di Lilliano villası ve şarap evi, 16. yüzyıldan kalma bir kır evinde tadım ve aşçılık derslerine ev sahipliği yapmakta. Gidin, bir tur atın ve ödüllü şaraplarıyla kendinizi şımartın. En zor kısmı ise oradan ayrılması…
Haftasonunu bitirmek için en sevdiğim… Geleneksel bir trattoria’da(*) uzun ve tembel bir Pazar öğle yemeğinin keyfini çıkarmaktır. San Frediano’daki en iyi yemek mekânlarından biri ve harika bir işletme olan Trattoria dell’Orto‘da tüm bir öğleden sonrayı keyifle geçirebilirim. Bir ailenin yönetimindeki lokantada, hepsi ev yapımı şarapla pişirilmiş lezzetli makarnası (muhteşem pappardelle al cinghiale – domuz etli makarnasını deneyin) ve kızartılmış et (pollo al mattone – kiremitte fırınlanmış tavuk) servis edilir. Midemi asla hayal kırıklığına uğratmaz.
Bir anlık sükûnet için… Badia Fiorentina‘ya uğruyorum. 978 yılında kurulmuş bir manastırın parçası olan bu kilise, Kudüs Manastır Topluluklarına ev sahipliği yapmakta. Akşam duaları, hoşbir hava ve sükûnet içinde geçiyor. Kilisenin ön kısmında, bağış toplayan rahip ve rahibeler duruyor. Floransa’nın tam kalbinde, ancak kolayca yürüyebilir ve ziyaret edebilirsiniz. Mağazasında, sabunlar, güzellik ürünleri ve zeytinyağı da dahil olmak üzere manastırdaki görevlilerin elleriyle yaptıkları ürünler satılıyor.
İlgili Yazılar
Kaybolmak istediğimde… Chiesa d’Ognissanti’ye gidip etrafa bakınmaya koyulurum. Floransa süslü dini yapılarla doludur ve hatta şehrin en sakin köşelerinde bile heyecan verici bir geçmişe sahip boş yerler bulabilirsiniz. Bu Barok kilise, Botticelli gibi bir sanatçının ebedi istirahatgâhıdır, ancak buradaki en ilginç mezar, Napolyon’un kız kardeşi Caroline Bonaparte’a aittir ve gizli bir arka odada yer almaktadır. Caroline, 19. Yüzyılda, kardeşi iktidardan düştükten sonra, Florentine Ailesine yanaştığı dönemde bu caddede yaşamış, ölmeden önce gizlice kendi evine dönmüştür.
Arkadaşlarım şehre geldiğinde… Onları alıp The Medici Dynasty Show‘a götürürüm, Medici Ailesinin son günlerini ve ölümlerinden sonra ailenin tüm sanat eserlerinin Floransa’da kalmasını sağlamak üzere anlaşma yapan Anna Maria Louisa’yı anlatan, bir saatlik İngilizce gösteriye… Floransa tarihini incelemek ve bir şehrin, dünyanın en fazla sanat eseri barındıran bir mekân haline geldiğini yakından görmek için ideal bir yemek öncesi kültür gezisi olacaktır.
Gece yarısı gel… La Ménagère’de bodrum katındaki caz dinletilerine kendimi atmayı severim. Bir konsept kafe, restoran, ev eşyası mağazası ve çiçekçi olan ve günün her saatinde hitap edebilen bu mekân, hafta sonları saat 21:00’dan sonra, alt katta, 50’lerin tarzında vintaj dekore edilmiş odada ücretsiz canlı müzik performansı ile hayat buluyor. Sanki, göz kamaştıran bir döneme ait filmin bir sahnesinde olduğunuz duygusunu veriyor.
Maceracı lezzet severler mutlaka denemeli… Şehrin dört bir yanında, birçok sokak satıcısının seyyar arabasından servis edilen çok özel ve nefis Florentine lampredotto. Gönülsüzce denemek isteyenlere göre değildir, yumuşayıncaya kadar haşlanan sığır işkembesi, süzülüp kıyılarak ve yeşil veya kırmızı sos eklenerek ekmek arasında servis edilir. Merkezi gıda hâlinde, 1872’den beri karnı acıkanlara hizmet eden Da Nerbone’da deneyin. Asla bilemezsiniz, tekrar denemek için geri dönmeyeceğinizi kimse iddia edemez…
Biraz şımartılmaya ihtiyacım olduğunda… Kendim için, Ziziai’de tek kişilik güzellik terapisi rezervasyonu yaptırırım. Duomo yakınında, bir arka sokağa sıkışan bu şık salon, kabına sığmayan Simone ve Valeria tarafından yönetiliyor. 25 yılı aşkın kuaförlük deneyimiyle Valeria makyajla ilgileniyor, Simone ise saçlardan sorumlu. Bir randevu alın ve Floransa’nın kültürel cazibe merkezlerine yapılan ziyaretlerin arasında kendinizi biraz şımartın.
(*) trattoria: yemek çeşidinin çok olmadığı, daha çok yöresel tatlara yer verilen, fiyatların “ristorante”lere göre çokdaha uygun olduğu lokantalardır (Ç.N.)
Çeviri: Sinan Akbaytürk
Kaynak
Lonely Planet