Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Ender Rotalardan Sibirya’daki Bam Treni

İnanılmaz bir mühendislik başarısı timsali olsa da, Rusya'nın beyaz fili - çok az kullanıldı ve ülkeye milyarlarca rubleye mal oldu, kan ve kemiklerle ödenen bedelden bahsetmiyorum bile.

0 9.936

Trans-Sibirya Demiryolu üzerindeki bir kavşak kasabası olan Tayshet’ten bir yol ayrımına giren BAM (Baykal-Amur Ana Hattı), Sibirya boyunca 3140 km uzanıyor ve Rusya’nın Uzak Doğusundaki Sahalin Adası’ndan Tatar Boğazı boyunca Sovetskaya Gavan limanına ulaşıyor.

1930’lu yıllarda, dağlara açılan demiryolu tünelleri yapmayı ve pek de misafirperver olmayan araziyi oymaya niyetlenen oldukça iddialı bir proje yazıldı, amaç Sibirya’nın daha uzak bölgelerini, beraberinde madeni zenginliğini fethetmekti.

İnanılmaz bir mühendislik başarısı timsali olsa da, Rusya’nın beyaz fili – çok az kullanıldı ve ülkeye milyarlarca rubleye mal oldu, kan ve kemiklerle ödenen bedelden bahsetmiyorum bile. BAM, Trans-Sibirya Demiryoluna paralel uzanıyor, ancak sadece 400 km kuzeyde olmasına rağmen, başka bir dünyaymış gibi görünüyor: kasabaları ve köyleri, ülkenin geri kalanını bir dönüşüme iten hızlı değişikliklerden etkilenmemiş görünüyor, yolcuları ağırlıklı olarak yerliler ve yabancı gezginlerin bu rotayı seçtiği neredeyse görülmüyor denebilir.

Tren beni gece boyunca doğuya, Tayshet’in 2364 km doğusundaki “BAM’ın başkenti” Tynda’ya getirdi. Batı Rusya’nın uçsuz bucaksız düzlüklerinden sonra, Baykal Gölü’nün kuzeyindeki manzara nefes kesiciydi: yeni yağan karla kaplı sarp dağlar, geniş nehirler ve sonbaharın başlangıcını gösteren kırmızı-altın rengi huş ormanları.

Trende gece geç saatlere kadar, provodnik (vagon görevlisi) olarak çalışan evli bir çift olan Faya ve Andrei ile konuştum. İkisi de üniversite mezunuydu, ancak işsizlikten dolayı geçimlerini sağlayabilmek için iş seçme lüksleri yoktu. ‘Oğlumuzun üniversitesinin Amerika’da bir değişim programı var. Gitmesini istemiyorum ama aynı zamanda mezun olduğunda burada ne yapacak?‘ dedi Faya.

Vagondaki komşularımdan biri emekli bir BAM işçisi olan Svetlana’ydı – BAM’ın inşasına yardım eden gönüllülerden biri, gerçek bir vatansever olma ve bir değil üç maaş birden alma hevesi ile 1970’lerde kendini Tynda’da buldu. Komünist dönemin sakinliğini özlüyordu; çocukları ve torunları için daire satın almak için para biriktirmeyi başarmıştı ve komünist zamanlarda hayatın ‘cennet gibi’ olduğunu söyledi. Tipik Sibirya cömertliğiyle Svetlana midemi ev yapımı yiyecekler ile tıka basa doldurdu ancak tabii ki de bisküvi teklifimi reddetti.

Tynda’nın yekpare tren istasyonu, ‘sevgiyle inşa edilen yolun‘ 35. yıl dönümünü ilan eden devasa, solmuş afişlerle kaplıydı. Hala ironikliğinin etkisi altındayım diyebilirim: Demiryolu 70’lerde ve 80’lerde genç Komsomol (Komünist Gençlik Birliği) üyeleri tarafından bitirilirken, 1930’lar ve 1950’ler arasındaki orijinal çalışma, gulag (Rus çalışma kampı) mahkumları ve Japon savaş esirleri tarafından yapıldı. Bu mahkumların en az yarım milyonu ölümüne çalıştırıldı ve kalıntıları BAM ve onun bir kolu olan Trans-Sibirya Demiryolunu Tynda üzerinden Yakutsk’a bağlayan AYaM (Amuro-Yakutskaya Magistral) boyunca işaretsiz mezarlarda yatıyor.

AYaM boyunca güneye, sonra Trans-Sibirya boyunca doğuya, sonra tekrar kuzeye, BAM’ın diğer büyük şehri olan Komsomolsk-na-Amure’ye giden bir trene bindim. Yolcular, Trans-Sibirya’da karşılaştıklarımdan daha az şık giyinmişlerdi, basit giysiler içindeydiler. Komsomolsk-na-Amure’de inerken zaman yolculuğunda gibiydim. Geniş caddeleri kaplayan eski püskü, tek tip apartman blokları aklıma çocukluğumun Sovyetler Birliği’ni, 1980’li yılları getirdi ve Sibiryalıların, hükümetin geçmiş bir imparatorluğun bu unutulmuş köşesine yatırım yapmadığından neden şikâyet ettiğini anladım. Kapitalizmin getirdiği değişimin tek ipucu, havalı genç insanlara ılık dilimler sunan ‘U-City’ pizza salonuydu. Görkemli Sovyet mozaiklerinin yanından geçtim ve kendimi geniş, yavaş akan Amur’un kıyısında buldum. Nehir limanı tamamen ölüydü; Etrafta sadece çöplerle dolu kumsalda hareketsiz duran üç balıkçı vardı.

İlgili Yazılar

Etrafta dolaşırken duvarlardaki duyuruları okudum. Vladimir adında kendine has bir şaman, okuyucuları “doğa ile aynı dalga boyunda”  ve onlara  “Daha Sağlıklı, Daha Güçlü, Daha Zengin” olmayı öğretmek için “eğitim seanslarına” davet ediyordu. ‘Ayık bir Rusya, halkın iradesidir!’ diye ilan etti bir başkası, ana meydanda oturan ve elinde 2 litrelik Baltika birası olan bir grup adam ise bunu yalanladı. Tren istasyonu ise siyasi çalkantı ve hoşnutsuzluğa işaret eden sert grafitilerle doluydu.

Tynda’ya dönüş yolunda komşularım iki madenciydi, Zhora ve Vanya, Tynda’nın kuzeyindeki altın madenlerinde çalışmak için seyahat ediyorlardı. Zhora, yetişkin hayatı boyunca BAM güzergahında çalıştı, ancak hep daha büyük şeylerin hayalini kurdu: ‘BAM’a ekoturizm getirmek istiyorum; Burada balık tutmak bu dünyanın ötesinde bir şey!‘ Balık avlama izinlerini almak için verilen rüşvetler başta olmak üzere engelleri aklına getirince morali bozuldu: eskimiş bir bürokrasinin eseriydi bu. Yüzü yaralı genç bir madenci olan Zhenya yanımıza yanaştı ve bize Vanya’nın bana koyu bir siyah çay koyarken tencereden kaşıklarla yediğimiz havyar olan büyük bir kırmızı havyar fıçısı ikram etti.

Beni İngiltere ile ilgili soru bombardımanına tuttular: Bir madenci yılda ne kadar kazanıyor? Bir somun ekmek ne kadar? Hava ne kadar soğuk oluyor? Kışın -47C’ye ve yılda yedi ay kar yağışına alışmış olan bu dayanıklı insanlar, iki inçlik bir kar yağışının ardından Birleşik Krallık’ta günlük hayatın durma noktasına geldiğini öğrenince çok eğlendiler. Farklı İngiliz toprağı türleri hakkındaki sordukları soru beni oldukça şaşırttı; kişinin kendini geliştirmesi ve kendi kendine yeterlilik, tartışmak için yetersiz olduğum konulardı.

Tynda’da trenden indikten sonra, aynı apartmanların dizili olduğu ana cadde Krasnaya Presnya’ya doğru yürüdüm, kavşaktan dev bir çekiç-orak ve çirkin, plastik görünümlü Kutsal Üçlü Katedrali’ni geçtim. BAM Tarih Müzesi’nin içinde, demiryolu inşaatı sırasında BAM işçilerinin yaşadığı bir kışla replikasının yanında, orta yaşlı küratör, demiryolunu yapanların fotoğraflarından iletişim için kullanılan 1980’lerin telefon santraline kadar koleksiyon hakkında gururla konuştu. Dikkatimi Evenki ren geyiği çobanı eserlerine çekti – tahtadan bir bebek beşiği, bir şaman kıyafeti, kürklü avcı kayakları.

Neolitik çağdan beri Baykal Gölü bölgesinde yaşayan Evenki, komünizm altında kötü bir performans sergiledi – zorunlu yerleşim, kültür ve dil kaybı ve aşağı doğru bir alkolizm sarmalı sıkça dile getirilen hikayelerden. Novy Uoyan yakınlarında, yine BAM’da durum daha parlak görünüyordu. Severobaikalsk’a döndüğümde, Evenki topluluğuyla çalışan, ren geyiği ile dağlara kış turları düzenleyen Aleksei ile konuştum: ‘Topluluğun reisi köyde alkolü yasakladı ve gizlice içmeye meyilli erkekler, ren geyiği ile çalışmak için dağlara gönderildi. Bu şekilde işten güçten içki içmeye vakit bulamazlar.

Aleksei ve kızı Anya, Büyük Baykal Yolu Projesi’nin bir parçası. Her yaz, yerli ve yabancı gönüllüler, dünyanın en eski, en derin ve en büyük gölü olan Baykal Gölü’ne gelerek mevcut yürüyüş parkurlarını işaretliyor ve iyileştiriyor. Anya, “Orijinal fikir, tüm göl kıyısı boyunca uzanan sürekli bir patikaya sahip olmaktı, ancak bunun işlevsel olmadığını ve Evenks tarafından kullanılanlar gibi mevcut antik patikalara yöneldiğini fark ettik,’ dedi.

Moskova’ya giden trene binmeden önce Baykal’a bakan uçurumun tepesinde yürüyüş yaptım. Etrafımda çam ağaçlarıyla kaplı dik yokuşları, renk değiştiren huşları ve uzakta, cam gibi mavinin uçsuz bucaksız genişliğinin ötesindeki karla kaplı dağları takdiri ettiğim o anı bozacak kimse yoktu.

Orijinal Yazı: Anna Kaminski

Çeviri: Belgin Avşar

Kaynak Lonely Planet

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More