Suudi Arabistan’daki çarpıcı antik yerleşim Mada’in Saleh, Al-Ula kasabasının 20 km. (12,4 mil) kuzeyinde, Medine’nin 400 km. (248,5 mil) kuzey-batısında ve bugünkü Ürdün’deki Petra’ nın 500 km. (310,7 mil) güney-doğusunda yer alır. Bölge, zamanın taş yontma ustalarının müthiş yeteneklerini yansıtan muhteşem mezarları ve anıtlarıyla, modern dünyayı etkilemeye devam ediyor.
Aynı zamanda Al-Hijr veya Hegra olarak da bilinen Mada’in Saleh’in tarihi Nabataean uygarlığına (Nebatiler) kadar uzanır.
Bu güzel bölge, Suudi Arabistan’daki en önemli arkeolojik alanlardan biri olarak kabul edilir ve “Anıtlar Başkenti ” olarak anılır.
Bölge, başkent Petra’dan sonra krallığın en güneyindeki en geniş yerleşim alanıdır.
94’ü bezeli olmak üzere 111 adet anıtsal mezar ve su kuyuları/çeşmeleriyle bu bölge, Nebatiler’in mimari başarıları ve hidrolikle ilgili uzmanlıkları konusunda göze çarpan bir örnektir.
Mada’in Saleh, Suudi Arabistan’da Dünya Miras Alanı’na giren ilk bölgedir. Tarihçiler, Nebati uygarlığının nereden geldiği konusunda kesin bilgiye sahip olmasalar da Suudi Arabistan’ın kuzeybatısındaki Hicaz bölgesinden geldikleri kuvvetle muhtemeldir ve tarihleri binlerce yıl geçmişe uzanır.
En azından bazı tarihçilere göre; Nebati İmparatorluğu uygarlığının zirvesindeyken, bugünkü Yemen’den Şam’a kadar ve Irak’ın batısından Sina Çölü’nün içlerine kadar uzanıyordu.
İmparatorluğun ne büyüklükte olduğunu gerçekten bilen kimse yoktur. Sadece birkaç belge ve grafitti ile dağınık yazıtlar hayatta kaldığından, Nebati krallığına ait yazılı kayıtlar oldukça azdır.
Bununla birlikte, kanyon duvarlarına ve kayalara oyulan binlerce graffiti, hemen hemen her Nebati’nin, çobanların bile okuyup yazabildiklerini açıkça göstermektedir.
Bu durum bizlere, Nebatilerin kendi tarihlerini neden kaleme almadıklarını düşündürmektedir.
Tarihçilere göre Nebatiler çölde, çadırlarda yaşayan göçebelerdi.
Kırsal göçebeler olarak başladılar ve bin yıl boyunca diğer birçok Arap kavminin yaptığı gibi, koyun, keçi ve develerini çölde yetiştirdiler. Aynı zamanda vaha tarımını da uyguladılar.
Fakat, ilginçtir, birkaç kısa yıl içerisinde muhteşem ve büyüleyici anıtlar da inşa ettiler. Muhteşem Petra kenti o kadar etkileyicidir ki, bugün kenti gezen turistler, müthiş harabeleri hayranlıkla izlerler. Gerçi bu etkileyici şehir, dağdaki dar bir çatlak arasından ulaşılabilen, kayadaki bir yarık içerisinde saklanmış durumdadır.
Nebatiler, sistematik ve isabetli bir biçimde gökyüzünü izlediler ve astronomik gözlemlerine ait kanıtlar da mevcuttur.
Nebatilerin saraylarını, tapınaklarını ve mezarlarını inceleyen bilim adamlarına göre, bu insanlar yetenekli astronomlardı. Nebati dinini belirleyen ekinoks, gündönümü ve diğer astronomik olayları hatırlatan müthiş yapılar inşa edilmişti.
Mada’in Saleh, onların ikinci büyük kentiydi. UNESCO’ya göre; “Al-Hijr arkeolojik bölgesindeki anıt ve yazıtların çoğu M.Ö.1. yy. ile M.S.1. yy. tarihlerine aittir. Ancak, Lihyanite alfabesindeki yazıtlar ve son zamanlarda keşfedilmiş bazı arkeolojik kalıntılar, M.Ö. 3.yy. veya 2.yy.’a kadar uzanan insan yerleşimi olduğunu kanıtlar.
Mezarların üçte biri, en büyüklerinden olmakla birlikte, açıkça M.S. 0-75 arasında tarihlendirilir.
Başlıca kuzey-güney kervan rotası üzerinde bulunan Hegra kenti, önemli bir konak yeriydi. Yunanca bir kaynağa göre ise, tali bir yol ile Egra Kome limanına bağlanıyordu. Son zamanlarda Kızıldeniz kıyılarında keşfedilen iki Nebati yerleşim yeri aslında bu liman olabilir.”
Hegra kentinin kalıntıları ovada, mezarlarından biraz ileride uzanmaktadır.
Mada’in Saleh, zamansız ve gerçekten güzel bir antik şehir olarak kalmaya devam ediyor.
Çeviri: Gamze Kamacı