Tan ışımaya yeni başlamıştı. Mağaranın önünde, hiç sönmemesi gereken ateşin, gece karanlığındaki parıltısı gün ışığına yenik düşmek üzereydi. Ateş nöbetçisi uyukladığı yerde kımıldadı, yandaki çalılığından bir dal parçası çekti, ateşi karıştırdı, sonra elindeki dalı ateşin üstüne attı. Keyifli bir çıtırdı işitildi, alev parladı. Hiç sönmemesi gereken ateş bir duman salıverdi göğe… Gün ışığı olsa da, ovanın her yerinden görülebilirdi artık.
Mağara, Batı Toroslar’da bir yamaçtaydı. Önünde büyük, verimli bir ova… Mağarada yaşayanlar her türlü gereksinimlerini bu ovadan sağlayabiliyorlardı. Av boldu. Meyve boldu. Toprak Ana burada yaşayanları beslemeye çalışıyordu sanki. Ama öyle kolayca yaşadıkları da sanılmamalıydı. Karda, kışta, fırtınada, tipide o hiç sönmemesi gereken ateşi hep yanık tutmak zorundaydılar. Bir sönse, yeniden yakmak için belki de kuşaklar boyu uğraşmaları gerekirdi. Yırtıcı hayvanlara karşı kendilerini korumak zorundaydılar. Gerçi Toprak Ana bunun için gerekli önlemi almış, yaşadıkları mağarayı, öyle kolay tırmanılamayacak bir yamaca oymuştu. Ama yine de hayvanlar çıkabiliyorlardı. Yüksekte olmak başka bir işe yarıyor, mağarada yaşayanlar, hayvanı uzaktan ayırt edebiliyor, önlem alıyorlardı. Kendilerini korumak için, sopaların ucuna bağladıkları yontulmuş taştan baltaları; sivriltilmiş kemikten mızrakları vardı.
Hiç sönmemesi gereken ateşin salıverdiği duman, gün ışığında bile onun yerini belli edebiliyordu ama… Bir de ovada görülebilecek biri olsa… Yalnız bu ovada değil, bu yörede, belki de toprak parçasında, Anadolu’da yaşayan başka insan yoktu. Mağarada yaşayanlar bilmiyorlardı ki, insanoğlu Anadolu’ya belki de bu mağaradan yayılacaktı.
Burası Karain Mağarasıdır. İnsanoğlu gerçekten buradan mı yayılmış Anadolu’ya bilinmez. Ama şurası kesin ki, anlatılan, günümüzden onbinlerce yıl önce yaşanmış milyonlarca tan vaktinden biri.
Koca Anadolu’da yapyalnız bir ya da birkaç aile… Anadolu’nun belki de en uygun mağarasında yaşamaya çalışıyorlar. Zaman, 100.000 yıl önceden başlayarak her an…
(Mağaradan çıkarılan buluntuları, Karain’in bulunduğu yamaçtan iner inmez karşınıza çıkan müzede görmek olası. Ayrıca Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Karain Mağarası vitrininde taş olsun kemik olsun, Anadolu insanının atasının kullandığı araç gereç, bir de etiyle kemiğiyle fosilleşmiş Karain adamı kafası görülmeye değer.)
Karain Mağarası, Anadolu Irmağının hem ilk, hem ana gözesi… Tarihsel sıralamada, Karain’den sonra bir ayak izi var. Gediz üzerinde Demirköprü barajı inşaatı sırasında MTA uzmanlarından M.Çelik, taşlaşmış yanardağ külü üzerinde garip ayak izleri buldu. Birlikte yürüyen iki kişinin izleriydi bunlar, yanlarında bir de köpek vardı. Zaman zaman ellerindeki yükü yere bıraktıkları anlaşılıyordu. Islak yanardağ külü üzerindeki izler yeniden sıcak kül tarafından örtülmüş, çamur pişmiş, taşlaşmıştı. İzlerden 60 kadarı, Ankara MTA Doğa Tarihi Müzesi’ne getirildi. 5000 yıllık yanılma payıyla 26 000 yıllık oldukları ortaya çıktı. İzler, bugün MTA müzesindeki en değerli buluntulardan biri; üstelik dünyada bulunmuş aynı tür dört ayak izinden en iyi durumda olanı.
Şimdi, Anadolu’nun öte ucu: Kars’tayız. Kağızman ilçesinin Çamuşlu köyü… Aladağ eteklerinde Yaylaaltı denilen yer: Köylülerin diliyle Yazılıkaya… Kayaların üzerinde en az 14 000 yıllık olduğu sanılan kaya resimleri var…
“İşte Anadolu” kitabından çok ufak bir bölümü sizin için yayınladık.
Ömer Tuncer’in farklı ve zevkli anlatımıyla Anadolu’nun derinliklerine yolculuk yapmak istiyorsanız doğru kitaptasınız. “İşte Anadolu” tarih okurken sıkılanları kitabında bir serüvene sürüklüyor ve kendine has üslubuyla tüm detayları size aktarıyor. Kitabın içerisinde en ilginç olan anlatımlar hiç şüphe yok ki antik dönem gelenekleri ile günümüze aktara aktara gelmiş ve beklide dinlere kadar işlemiş uygulamalar.
Bu kitabı size neden mi? Tavsiye ediyoruz. Çünkü her sayfayı çevirdiğinizde hiç tahmin edemeyeceğiniz ya da bağdaştıramadığınız bir bilgi size merhaba diyecek.
Kitabın amacı, uzmanların işine karışmak değil, Arkeoloji biliminin ortaya çıkardığı doğruları temel alıp “Ekin Tarihinde Anadolu’nun yeri”ni saptamaya çalışmak. Bu iş için, uzman ya da değil, herkesin bildikleriyle, düşündükleriyle katkısına gerek var. Bu kitap, bir güçbirliği önerisi, başvurusu…
Katılmak ister misiniz?
İnceleme: Tolga Candur