Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Antik DNA, Taş Devri ile Modern Nüfus Arasında Olan ‘Devamlılığı’ Gözler Önüne Seriyor

Bulgular, bölgeye yedi bin yıldan daha fazla bir sürede önemli bir göç alımı ya da verimi olmadığını göstermektedir. Bu nedenle de, çağdaş etnik grupların bazıları, bir zamanlar onlarla aynı bölgede dolaşmış Taş Devri avcıları ile göze çarpan bir genetik benzerlik göstermektedir.

0 1.192

Rusya’nın Uzak Doğusunda bulunan bir mağarada, yaklaşık 8000 yıl önce oraya gömülen bir insanın kalıntılarından çıkarılmış antik DNA üzerinde çalışan araştırmacılar, bazı modern Doğu Asya nüfusunun genetik yapısının, onların avcı-toplayıcı atalarına çok yakın olduğunu keşfetmişlerdir.

Bulgular, bölgeye yedi bin yıldan daha fazla bir sürede önemli bir göç alımı ya da verimi olmadığını göstermektedir. Bu nedenle de, çağdaş etnik grupların bazıları, bir zamanlar onlarla aynı bölgede dolaşmış Taş Devri avcıları ile göze çarpan bir genetik benzerlik göstermektedir.

Şeytan Kapısının içerisinden bir görüntü: Çalışmada kullanılan antik DNA’nın alındığı insan kalıntılarının bulunduğu, Rusya’nın uzak doğu kıyısından 30 km olan, Primorye bölgesindeki mağara.
Şeytan Kapısının içerisinden bir görüntü: Çalışmada kullanılan antik DNA’nın alındığı insan kalıntılarının bulunduğu, Rusya’nın uzak doğu kıyısından 30 km olan, Primorye bölgesindeki mağara.

Geniş tarihi alanı ile diğerlerinden ayrılıyor olmasına rağmen, bu durum, Çin ve Kuzey Kore ve Rusya arasındaki sınıra yakın olan Amur Havzasında yaşayan Ulchilerile Ulchiler’in topraklarına yakın bir mağarada dinlenmekte olan eski avcı-toplayıcıları arasında olağanüstü bir genetik yakınlığı olmasını sağlamıştır.

Aynı zamanda bu yeni araştırma, modern Japon nüfusunun, ‘’çift kökenlilik’’ teorisini de desteklemektedir: nihayetinde Güney Çin’e, ıslak pirinç çiftçiliğini getiren avcı-toplayıcılarının ve tarımcıların soyundan gelmektedirler. Benzer bir model de genetik açıdan Japonlara çok yakın komşu olan Korelilerde görülür.

Uluslararası bir ekiple çalışmayı yürüten Cambridge Üniversitesinden Andrea Monica, bununla birlikte, bu karışımda yer alan tarımcıların kökenlerini belirleyebilmek için Neolitik Çin’e ait daha fazla DNA verisine ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir.

Dublin, Trinity Kolejinden gelen ekip, Şeytan Kapısı olarak bilinen bir mağarada bulunan kalıntılardan DNA çıkarmaktan sorumluydu. Japonya’nın kuzey tarafını gören Rusya’nın uzak doğu kıyısına yakın dağlık bir bölgede yer alan mağara ilk olarak 1973 yılında bir Sovyet ekibi tarafından kazılmıştır.

İlgili Yazılar
Çalışmada kullanılan antik DNA'nın çıkarıldığı Şeytan Kapısı Mağarasında bulunan kafataslarından biri.
Çalışmada kullanılan antik DNA’nın çıkarıldığı Şeytan Kapısı Mağarasında bulunan kafataslarından biri.

Antik DNA, yeterince korunmuş kalıntılarda bulunabilirse, onu sıralayabilmek bin yıl sürecek olan atıkların ayıklanabilmesinden geçmektedir. Şeytan Kapısından en iyi örnek, biri yirmili yaşların başında, diğeri ellilerine yakın olan iki kadının kafatasından elde edilmiştir. Bölgenin kendisi 9000 yıl öncesine uzansa da, iki kadının yaklaşık 7,700 yıl önce öldüğü tahmin edilmektedir.

Araştırmacılar, en iyi sonucu orta yaşlı kadından alabiliyorlardı. DNA’sı, muhtemelen onun kahverengi gözleri ve kalın, düz saçları olduğunu ortaya çıkartmıştır. Laktozu tolere edebilme durumunun olmadığı kesindi, Doğu Asya’da şu anda yaygın bir cilt reaksiyonu olan alkol intoleransına yakalanmış olması da olası değildi.

Şeytan Kapısından örnekler, aynı bölgedeki Tungus dilini konuşan balıkçılar, Ulchilere genetik olarak yakınlık gösterirken günümüz Çinindeki Oroqen ve Hezhen gibi diğer Tungusça konuşan nüfuslara da yakındır.

Diş Analizlerinden En Eski Akrabamız Olan Denisova İnsanının DNA’sı Bulundu

Çeviri: Gülnihal Kafadar

Kaynak: phys

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More