Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Kayıp Topraklar

Yüzlerce yıllık bir mazinin tam ortasında, Kafkas dağlarının eteklerinde, taş ve tarihin gölgesinde bir Svan köyünde; Ushguli’de. Bu fantastik köy evinden çıkıp alacakaranlıkta dar sokaklarda yürüyerek sessizce ilerliyorum...

0 2.052

Kayıp Topraklar

Ushguli-Svaneti-GE

Eylül 2019

Svan mazisi ile dolu bir evin tek yataklı konuk odasında uyandığımda, Yukarı Svanetide henüz gün ağarmamıştı. Yatağımdan çıkıp pencereye uzanırken attığım adımların ahşap zeminde çıkardığı gıcırtı ile bir kez daha zamanın sonsuzluğunda yolculuğa çıkmak için yeni bir zamana uyanıyordum. Yüzlerce yıllık bir mazinin tam ortasında, Kafkas dağlarının eteklerinde, taş ve tarihin gölgesinde bir Svan köyünde; Ushguli’de. Bu fantastik köy evinden çıkıp alacakaranlıkta dar sokaklarda yürüyerek sessizce ilerliyorum, ulaştığım bu hakim noktada güneş, Shkara’ya dikkat çekmek istercesine kar, buz ve uçsuz bucaksız uçurumlarla kaplı zirvesinde sessizce belirirken, eteklerinden doğan Engüri nehri derin vadide esen rüzgarla dans ederek uğulduyor, adeta sonsuzdan gelip, sonsuza gidiyordu.

Kendi dillerinde, Sakartvelo adı verilen Kafkas halklarının ana vatanı Gürcistan, doğal güzellikleri, tarihi şehirleri ve köyleri ile, yaz ve kış olmak üzere yılın her döneminde, doğa ve sportif turizm ile seyahat amaçlı görülmesi gereken birçok potansiyel barındıran bir ülke olarak kuzeydoğu sınırımızda ziyaretçilerini beklemektedir. Ülkenin kuzeyinde, Kafkas dağlarının sarp coğrafyasında yer alan Svaneti bölgesi, taş ve tarihin bir arada olduğu, adeta bir ortaçağ müzesidir. Svan halklarının ana yurdu olan Kafkas dağlarının güney eteklerinde, bölgenin cansız bekçileri gibi yükselen savunma kulelerinin gölgesinde, olağanüstü doğal güzellikleri ile yüzlerce yıl keşfedilmeyi bekleyen kayıp topraklar gibi, dağların arkasında, çok uzaklarda, ulaşılamazdı belki de. Bölgede, 9. yüzyıla kadar uzanan tarihleri ile Kafkas dağlıları olarak nitelenen Svanların yurdu olan Svanetya, engin zirveleri, durdurulamaz akarsuları, gizli ve derin vadileri ve muhteşem doğal güzellikleri ile, sarp ve aşılmaz dağları barındıran, eşkıya hikayelerinin yankılandığı bir coğrafyadır. Yüzlerce yıllık tarihine meydan okurcasına çok iyi korunmuş evleri ve savunma kuleleri ile Svaneti bölgesi ortaçağdan gelen bir açıkhava müzesi olarak Kafkas dağlarının güneyinde ziyaretçilerini görsel ve tarihsel bir şölene davet etmektedir.

İlgili Yazılar

Bölgenin yerli halkları olan Svanlar, bu zor doğal koşullara adapte olmuş izole hayatları ile bu derin vadilerde yerleşik, ulaşılmaz köylerinde yüzlerce yıl gözlerden uzak kendi hiyerarşik toplum ve yönetim yapıları ile savaşçı bir toplum olarak yaşamışlardır. Svanlar hakkında ilk bilgiler, memleketlimiz Yunan coğrafyacı Strabon tarafından kaydedilmiştir. Strabon, muhtemelen Svanları kastederek, Soani halkları adını verdiği insanlar için şu ifadeleri kullanmıştır. ‘Dioskurias, yani Sohum şehri üstündeki Kafkas dağlarının yüksek kesimlerinde yaşayan Svanların bir kralları ve üçyüz kişiden oluşan bir konseyleri vardır ve ikiyüzbin savaşçı toplayabilirler, çünkü her ne kadar örgütsüz olsalar da tüm ulus savaşmaya her an hazırdır.’ Bu savaşçı yapının gereği olarak inşa edilmiş ve tüm Svaneti bölgesinde büyük çoğunluğu korunmuş şekilde günümüze ulaşan ikiyüzün üzerinde, dört, beş kattan oluşan taş kuleler, Svanların toplumsal yapılarına da ışık tutar. Bu savunma kulelerinin amacı dışardan gelecek saldırılardan korunmak olmakla birlikte, kendi içlerindeki kan davası geleneğinin de bir sonucu olarak da inşa edilmiştir. Bölgenin sembolü olan bu kuleler, Svan toplumunun güç ve kararlılığının bir yansıması yanı sıra, sanki ilahi bir güç ile yapıldığı düşüncesi uyandırır. İnşa edilmeye başlandığı ortaçağdan günümüze ne savaşlar ne de doğal afetlerin zarar verebildiği yapılar, muhteşem güzellikleri ile gökyüzüne yükselmektedir. Bu muazzam taş ve kireç karışımı yapıları inşa eden halkın kültürünün oluşmasında en önemli faktör, şüphesiz coğrafi koşulların etkisi büyüktür. Bu durum onların toplum yapılarına, başına buyruk ve özgür bir yaşantı olarak yansımış zamanla. Gurur, cesaret ve güç karakterlerini oluşturan temel konuları olmuş ve onların vahşi bir halk olarak da nitelenmesi bu sebepten olmuştur.

Bölgenin en kuzeyinde, Engüri Nehri’nin beslendiği, 5193 metrelik zirvesi ile Kafkasların üçüncü yüksek dağı olan Shkhara’nın eteklerinde, 2200 metre irtifada, Avrupa’nın en yüksek yerleşimi konumunda, Unesco dünya mirası listesinde yer alan Ushguli köyü, Zhibiani, Chvibiani, Chazhashi ve Murqmeli olarak adlandırılan dört yerleşimden oluşmaktadır. Mestia’ya 50 km’lik mesafede, sarp dağ yolarından off road bir yolculuk sonrasında ulaşılan Ushguli’ye, yukarı Svanetinin dağ köylerinden geçerek, görsel bir şölen eşliğinde varılır. Koruma altında olan Chazhashi yerleşiminde evlerle bağlantılı on üç adet çok iyi korunmuş savunma kulesi yer almaktadır. Gürcistan’ın altın çağı olarak nitelenen ve 1184-1213 yıllarında krallığı yöneten kraliçe Tamar adına inşa edilmiş dört savunma kulesi ve bir kiliseden oluşan yapıdan bugün sadece bir kule yer almaktadır ve bölgenin hakim bir tepesinde bulunmaktadır. Kalıntılardan bakıldığında, Shkhara dağının, kar ve buzullarla kaplı büyüleyici görüntüsü ile bu ortaçağ köyü, aşılmaz dağların arkasında saklı bir cennet gibi yüzlerce yıl gözlerden uzak kayıp topraklar olarak saklanmıştır. Fakat artık o kayıp topraklar gün yüzüne çıkmak için her yıl yüzlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

Yazı: Özer Özmen

Haziran 2020

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More