Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Doğaya Açılan Kapı, Miletos

Şehrin tarihi İonialılardan daha eskiye uzanmakla birlikte ilk yazılı arkeolojik kaynaklar Geç Bronz dönemine ait olup, Hitit kaynaklarıdır. Şehir Hitit kralı II. Mursili’nin iktidar yıllarında Miliwanda olarak geçmektedir.

0 1.922

Miletos Antik Şehri

Temmuz 2020

İnsanlık tarihinin neredeyse tamamı diyebileceğimiz kadar çoğunu kapsayan Paleolitik çağın sona ermesi ile başlayan Neolitik çağ, günümüzden onbir bin yıl önceye kadar gider. Bu muazzam makine, insan, artık evrim sürecinde gelişen fiziksel kabiliyetlerinin yanı sıra düşünsel mekanizmasını yani beynini kullanarak bulunduğu ortamı ve kendi koşullarını geliştirmeye, yerleşik hayata geçip tarımsal faaliyetlere, çanak, çömlek ve çeşitli aletler tasarlayarak üretmeye başlamıştır. İnsanlık tarihi adına çok önemli gelişmeler kaydediliyor ve deyim yerinde ise medeniyete ilk adımlar atılıyordu. Artık bu başlangıç karşı konulamaz bir ivme ile günümüzün dünyasına büyük bir hızla ulaşarak, insanoğlunu arzın yüzeyinden, merkezine ve arşın derinliklerine taşıyacaktı.

Tarihimizde cereyan eden bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile, doğa ve yaşamın sırlarını belirleyen veya değiştiren çok önemli buluşlara imza atarak, insanın bilimsel ve düşünsel gelişmesine çığır açıcı katkılar sağlamış birçok önemli bilimcinin çalışmaları sonucu, kainat ve tabiat kesinlikle çok daha iyi anlaşılmış ve evrenin mekanizması üzerinde düşünce sahibi olmaya başlamışız. Tarihimizde vuku bulan bu olağanüstü gelişmeler şüphesiz ki saymakla bitmez. M.S. 1.yy’da Pilinnius’un insanlık tarihinin ilk ansiklopedisini derlemesi, İslam’ın altın çağının başlangıcında, M.S. 8.yy’da yaşamış Cabir bin Hayyan’ın kimya alanındaki buluşları yanında astronomi, fizik ve felsefe alanındaki çalışmaları, M.S. 11.yy’da yaşamış astronom ve matematikçi Ömer Hayyam’ın yaptığı gözlemler sonucu oluşturduğu zaman kavramı, yani takvim, rönesansın bilimsel devrimine büyük katkı sağlamış M.S. 16.yy bilim insanı Galileo’nun çalışmaları, Humbolt’un keşif seyahatleri sonucu kıtaların betimlenmesi, Newton’un mekanik ve fizik alanındaki çalışmaları, Einstein’ın teorik fizikte çığır açıcı buluşları gibi sayısız örneklerin olduğu ve dünyamızı yeniden yorumlamamızı sağlayan buluşlar ve bilim insanları, kainatı anlamamızda önemli katkılar sağlamış ve bizi günümüz dünyasına süratle taşıyan yapıyı oluşturmuştur.

Fakat bu yapının temelleri, günümüzden 2500 yıl önce Anadolu topraklarında, antik adı Miletos olan şehirde, memleketlimiz Thales ve Anaksimandros tarafından atılmıştır. Küçük Asya kıyılarında bugünkü İzmir ve Aydın sahil şeridinde kurulmuş olan İonia (İyonya), dünyanın yedi harikasından biri olan Efes Antik Kenti’nin de bulunduğu bölgedir. Tarihin babası Heredot’un ‘İyonya’nın Mücevheri’ olarak adlandırdığı Miletos’un sınırlarını, Strabon, ‘Bu kıyılar Miletosluların Poseidonundan ve Karia sınırlarından Phokaia’ya ve Hermos ırmağına kadar uzanır ki burası sonraları İonia’nın kıyı boyunun sınırlarını oluşturur’ şeklinde tarif etmiştir. Şehrin tarihi İonialılardan daha eskiye uzanmakla birlikte ilk yazılı arkeolojik kaynaklar Geç Bronz dönemine ait olup, Hitit kaynaklarıdır. Şehir Hitit kralı II. Mursili’nin iktidar yıllarında Miliwanda olarak geçmektedir. Heredot ise bir Yunan kenti olarak Miletos’un 1050 yıllarında Atina kralı Kordos’un oğlu, Neleus tarafından kurulduğunu anlatır. Neleus ve askerleri Milet şehrinin erkeklerini katledip, kadınları ile evlenirler. Şehir tarihte Yunan hakimiyetinden sonra Roma ve Bizans hakimiyetine girer. Aydın ilimizin Didim ilçesi sınırlarında yer alan ve ilk kez ilahi olanın sorgulandığı ve doğanın kapılarının aralandığı topraklar olan Milet şehrinin iki sakini Thales ve Anaksimandros arasında geçen sohbetlerde, bilimsel düşüncenin temelleri atılmış, yeryüzünde artık tanrıların konumunun sorgulandığı düşünceler belirmeye başlamıştı. Artık dünya insanoğlu için daha farklı bir yer olacağı kesindi.

İlgili Yazılar

Yeryüzünde gerçekleşen olayların tanrıların istek, arzu ve hiddetleri dışında, fiziksel, matematik ve astronomik olarak yani bilimsel temeller üzerine geliştiği düşüncesi Milet’li Thales’in aklında muhtemelen Mısır’ı ziyareti sırasında belirmiştir. Mısırda piramitlerin inşasında ve özellikle Nil Nehri’nde meydana gelen taşkınlar sonucunda, tarım arazilerinin yeniden kadastro edilmesi sırasında Mısırlı ustalar bazı geometrik ilişkileri kullanıyorlardı. Fakat bu yöntemler bilimsel olarak incelenmemiş ve herhangi bir literatürde yer almayan, fakat ustadan çırağa aktarılan bilgilerdi. Mesela iki üçgenin benzerlikleri tanrılar olsa da olmasada aynıydı ve bu gözlem ile, tanrılardan bağımsız olarak kanıtlanabilen bir doğruydu. İşte Thales yalnızca aklını kullanarak doğru bilgiye ulaşmıştı. Bu memleketlimiz Thales’i çok heyecanlandırmıştı ve Milet’e döndüğünde doğru bilgiye kendi aklını kullanarak ulaşmaya ve düşünmeye ve gözleme dayalı yöntem ve gözlemlere devam etti. İşte artık akıl, düşünce ve gözlemin sonuçları meyvesini verecekti.

Thales dünyamızın yapısı, şekli ve kainattaki yeri gibi konuşlardaki düşüncelerini arkadaşı ve öğrencisi olan Anaksimandros ile paylaştı. Depremler, dünyanın konumu ve şekli üzerine düşüncelerini şu şekilde özetlemişti. Dünya bir tepsi gibi düz olup her şeyin temel unsuru olan su üzerinde yüzen bir diskten ibarettir ve bu üzerinde durduğu suda (veya okyanusta) meydana gelen şiddetli fırtınalar, bu diski sallar ve biz bunu deprem olarak algılarız demiş ve Anaksimandros’tan bu fikir üzerindeki düşüncelerini söylemesini istemişti. Anaksimandros ise cevaben bu fikrin yanlış olduğunu düşünüyor ve şöyle diyordu. Dünyamızın oluştuğu taşlar suda yüzmezler ve bu sebeple dünyamızın su üzerinde durduğu varsayımı, bu gözlemlenebilir gerçek ile çelişir. Peki bu varsayımı kabul etsek, dünyamızın üzerinde durduğu suyu ne tutmaktadır sorusu karşımıza çıkar ve bu durum sürüp gider. Bu yanıtın üzerine Thales, Anaksimandros’a, kendisinin ne düşündüğünü sorar ve oda şu tarihi cevabı dile getirir. ‘Dünya boşlukta duruyor’. İşte bu muhteşem cevap günümüzden 2500 yıl önce, insanlık adına atılan devasa bir adımdır ki, Newton’un veya Einstein’ın buluşları bile bir hayli mütevazi kalacaktır.

Anaksimandros, aynı zamanda dünyanın yaratılış fikirleri üzerinde farklı düşüncelere sahiptir. Dünyanın yaradılışı fikrinin mantıksız olduğunu düşündü ki ona göre her şey sınırsızdan geliyordu. Yani Apeiron kavramını oluşturmuştu. O aynı zamanda doğa olaylarının belirli kanunlara göre geliştiğini ilk düşünen ve kayda alan insanoğlu olmakla birlikte evrim kuramının temellerini atmıştı. Güneş, ay ve yıldızlar, belli yasalara göre arz’ın etrafında döndüğünü düşünmüş ve dünyanın ilk coğrafi haritasını çizmiştir, kısacası filozof Pilinius’un söylediği gibi ‘Doğanın kapılarını ilk açanın, Milet’li Anaksimandros olduğu kesindi…

Temmuz 2020  

Yazı: Özer Özmen

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More