İyon Kolonileri ve Helenistik Dönem
Bu dönemi ikiye ayırmak en doğrusu olacaktır. Mitolojik Devir M.Ö. 9. Yy ile başlayarak M.Ö. 5. Yy’a kadar gelen dönem. Dönem Hipokrates’in tıp dünyasına gelişiyle kapanır ve Bilimsel Devir başlar.
Yunan tıbbı dendiğinde akla, tıbbi uygulamalara dair akılcı, dinden bağımsız bir yaklaşımın simgesi olan Hippocrates gelir.
Mitolojik Devir
Mitolojik devirde ise tıp uygulamaları tapınaklarda yapılır ve hekimler yine buralarda yetişirdi. Ama yinede savaşların sık yaşanması bazı konularda uzmanlaşmanın ileri seviyeye ulaştığını bize vazo süslemelerinde de göstermektedir. Örneğin; savaş alanlarında, vücuda saplanan silahlar çıkartılır, iç kanamalar bandajlama yoluyla durdurulur ve yaralar yıkanarak temizlenirdi. Bu devir içerisinde yapılan tıbbi müdahaleleri İlyada ve Odyssei de anlatılan “Homeric Tıp” dan biliyoruz.
Bu devirin ilaç uygulamaları da yine droglar vesilesiyle yapılırdı. İlaçlar, lokal uygulamalar için kullanılır ve genelde toz şeklinde serpiştirilirdi. İlaçlar için yaygın olarak “Pharmaka” kelimesi kullanılırdı.
Yunanlıların baş sağlık tanrısı Apollon’un oğlu Asklepios’dur. İnananlar ve şifa bekleyenler Asklepios’a horoz bağışlar ve sunu yaparlardı. Bu gelenek Hristiyanlığın yaygınlaştığı devire kadar sürdürülmüştür.
Asklepios aslında bir ölümlüydü ve ünlü bir hekimdi. Ama iyileştirme konusunda o kadar uzmanlaşmıştı ki neredeyse ölüyü diriltecek konuma geldi. Bunun sonucunda baş tanrı Zeus bunu kıskanarak yıldırım demeti attı ve Apollon’un oğlunu öldürdü. Olympos dağına yani cennetine alarak onu tanrı yaptı. Asklepios’un bu kutsallığı Mısır’da ilahlaştırılan İmhotep ile birleşti ve Asklepios, Mısır Medeniyetinde İmhotep halini aldı.
Asklepios’un Roma’daki ilk tapınağı M.Ö. 295 yılında inşa edilmiştir. Ama Anadolu toprakları üzerindeki en iyi örneği şüphesiz Bergama’da bulunan tapınak ve şifalı su kaynağıdır. Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır.
Günümüz müzelerinde sergilenen Asklepios heykelleri birbirine benzemez. Bunun sebebi olarak şunu söyleyebiliriz ki şifa ve sağlık tanrısı insan hayaline dayanan bir kişidir. O an için toplumların gözünde nasıl bir tasvir varsa Asklepios öyle yansıtılmaktadır.
Bilimsel Devir
Mitolojik tıp ile birlikte eş zamanlı olarak M.Ö. 5. Yy’dan sonra bilimsel tıp gelişmeye başlamıştır. Hipokrates Kos okulunu kurmuştur ve aynı dönemde Knidos hekim okulu da başka bir gelenek olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde gözlem ve somut veriler önemlidir. Hastalıkların gözlemini yapmışlar ve verilerini tutmuşlardır. Knidos okulundan bir hekimin yazdığı “İç Hastalıkları ve Hastalıklar” kitabından bir örnek verebiliriz.
“Verem aşırı yorgunluktan meydana gelir. Hasta balgam çıkarır ama balgamlar daha koyudur. Öksürük yaşlılarda daha ısrarlıdır. Göğüs ağrıları daha şiddetlidir. Göğüste bir taş ağırlığı varmış gibidir. Aynı zamanda sırt da ağrır ve deri nemlidir. En ufak çabada hasta nefes nefese kalır ve göğsü sıkışır. İnsan bu hastalıktan genel olarak üç yıl içinde ölür.”
Veremin tanımlamasını yapan kitap daha sonra veremli bir hastanın nasıl nefes aldığını herkesin anlayabileceği bir dille anlatır.
“Soluk almaya çalışan hasta koşan bir at gibi burun deliklerini açar. Yazın havanın sıcaklığından yanan bir köpek gibi dilini dışarı çıkarır.”
Knidos okulunun etkisindeki Sicilya hekimlik okulundan Philisten “Kal Üzerine” başlıklı kitabında şundan bahseder.
“İki karıncık insan yaşamının kaynağıdır. Vücudun içini tamamıyla sulayan iki ırmak (Akciğer atardamarı ve aort) buradan çıkar: Canın evi bu ırmaklarla sulanır. Bu kaynaklar kuruyacak olursa insan ölür.”
Hekimlerin bu sonuçlara ulaşmak için ölü insanların bedeni üzerinde çalıştıklarını biliyoruz fakat vücudun çalışma mekanizmasını anlayabilmek için canlı hayvanlar üzerinde de mutlaka çalışmış olmalılar.
Hipokrates’in kendisinin yazdığı bilinen 8 kitabı (Corpus Hippocraticum – Hipokrat Koleksiyonu) vardır. Tıp ile ilgili olan baş yapısı “Çıkıklar hakkında ve kırıkları hakkın da”dır.
Hipokrates şöyle demiştir: “Tıp sanatının hangi bölümünde olursa olsun aklı kullanmak gerekir”
Aynı zamanda Hipokrates çağdaşı ve belki de rakibi Knidos Hekimlik Okulu için şöyle der. “Hekimleri arasında usta ellere sahip olanlar vardı ama aklı olmayanlarda vardır.”
Hipokrates yazdığı kitaplarından birinde on bir yaşında bir çocuğun atın çiftesiyle yaralanmasından ve tedaviden bahsetmiştir. Nakledilen bu tedavi bize tıbbın ilerlediği düzeyi daha iyi anlatacaktır.
“Kemik sağlam değilmiş gibi görünüyor ve oradan bir parça kan çıkmış. Yaralının kafası tırtıklı ekleme kadar genişçe açıldı. Sonra kemiği açık tutarak tedavi edildi ve bakım önce kırılan kemik bölümünü kuruttu. Ameliyattan sonra 20. Gün alın ve tüm yüz gözlerde şişti; en çok etkilenen kısım başın sağ tarafıydı; ama şiş sol tarafada geçti. Bu durum 8 gün daha sürdü. Hastanın ateşi azaldi ve yaralı kurtuldu. Dağlandı ve merhem konuldu.”
Eskiçağ’da Tıp Uygulamaları (Bölüm 3 Mısırlılar)
Eskiçağ’da Tıp Uygulamaları (Bölüm 1 Mezopotamya)
Hazırlayan: Tolga Candur
KAYNAKÇA
Samuel Noah Kramer, “Tarih Sümerlerde Başlar – 10. Bölüm Tıp İlaç Formülleri Kitabı”
Ebru Mandacı Uncu, “Eski Mezootamya’da Tıp”
Hande Duymuş, “Eski Kültürlerde Köpeğin Algılanışı”
Ayşegül Demirhan Erdemir, “Prehistorik ve İlk Çağlarda Tıp”
Gaye Şahinbaş Erginöz, “Hititlerde Anatomi ve Tıp”
Meltem Doğan Alparslan – Metin Alparslan, “Hititler Bir Anadolu İmparatorluğu”
Şeyma Ay Arçın, “İsrail ve Yahuda Krallıkları Tarihi”
Albert Crampdor, “Mısır’ın Ölüler Kitabı”
Şükran Sevimli, “Anadolu Uygarlıklarında Temizlik Kavramı ve Uygulamalarının Evrimi”
Not: Yazı hazırlanırken yazarın kendi yorumu dışında kaynaklardan değiştirilmeden alınan metinler mevcuttur.