Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Bir Keyif Durağı Olarak Fethiye

Fethiye merkeze tekneyle geçip Fethiye kordondaki gezimize başlıyoruz. Akşam yemeğine daha var ama bir kordon klasiği olarak tost, portakal suyu ve turşu üçlüsüne hayır diyemiyoruz.

0 691

Hani Türkiye’nin hangi bölgesini ziyaret edersek edelim; karşımıza şaşırtıcı bir tarih eşliğinde benzersiz yöresel sofralar ve hala saklı kalabilmiş doğa manzaraları çıkıyor ya; işte sizin de seyahat tercihleriniz bu yöndeyse; mevsim ne olursa olsun doğru adres kesinlikle dağı ve denizi aynı karede birleştiren özel konumuyla Akdeniz ve Ege bölgesinin tam ortasında yer alan ve denizinin benzersiz rengiyle literatüre “turkuaz” diye uluslararası bir kelimeyi de kazandırmış olan Fethiye olmalı!

Dalaman Havaalanı’na 50 kilometre uzaklıktaki Fethiye’ye sabah saatlerinde varıyoruz. 1914’te uçağı Fethiye’ye düşen Türk pilotu Fethi Bey’in anısına verilen ismiyle Fethiye turumuza; “Görmeden dönme!” baskılarına dayanamayarak ilk olarak Çalış’tan başlamaya karar veriyoruz. Her biri birbirinden güzel kokular yayan lezzetleri denemeden Çalış’ın çarşısını geçemiyoruz. Bunlar arasında tabii ki zeytinyağlılar ve özellikle de yörük çadırında sunulan (Ege usulü; otlu peynirli ve patatesli) gözlemeler favorilerimizi oluşturuyor. Çalış’ın aslında günbatımı da meşhur ama biz o saatlerde Fethiye merkeze geçmiş olmayı planlıyoruz. Burada konaklamak isteyenler için ise kumsal boyunca oteller, pansiyonlar ve kampingler mevcut. Plajda görevlinin buranın caretta caretta” adıyla bilinen deniz kaplumbağalarının kuluçka alanlarından biri olduğunu söylemesiyle bu sevimli hayvanlara olan sempatimiz artıyor. Çalış kordonundaki hediyelik eşya dükkânları gözlerimizi; süt kokan taptaze dondurmalar ise midelerimizi bayram ettiriyor.

Fethiye merkeze tekneyle geçip Fethiye kordondaki gezimize başlıyoruz. Akşam yemeğine daha var ama bir kordon klasiği olarak tost, portakal suyu ve turşu üçlüsüne hayır diyemiyoruz. Özel teknelerin bağlandığı marinadan başlayıp yeni kordonla birleşerek kilometrelerce devam eden Fethiye sahilinin bir tarafı tur tekneleri, diğer tarafı ise kafelerle dolu. Fethiye Kültür Merkezi’nde her yıl düzenlenen Klasik Müzik Festivali’ne bilet bulmanın sevinciyle marina manzarasına karşı bir çay bahçesinde oturup konser saatimizin gelmesini bekliyoruz.

Sabah, marinadan kalkan günlük tur teknelerine yetişip mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak noktalarından olan 12 Adalar’ı keşfetme telaşı içindeyiz. Kızılada, Delikli Adalar, Yassıca Adalar, Bedri Rahmi Koyu gibi doğa harikası koyları içeren turlar, telaşımıza da verilen cüzi ücrete de fazlasıyla değiyor. Kaptandan son bir ricada bulunuyor ve rotayı St. Nicholas Adası’na doğru çeviriyoruz. Gemiler adası olarak da anılan bölgede adayı boydan boya çevreleyen sur kalıntıları ve deniz bisikletli turistler karşılıyor bizi. Ada üzerinde bulunan Bizans dönemi kalıntıları arasında 4 büyük kilise ile Zirve Kilisesini Doğu Kilisesine bağlayan tonozlu galeri öne çıkan kalıntılar olarak karşımıza çıkıyor.

Aziz Nikola’ya ithaf edilmiş Zirve Kilisesi; bulunduğu konumla adadaki tüm yapıların önüne çıkar nitelikte. Erken Hıristiyanlık döneminde önemli bir ziyaret merkezi olan bu tarihi adayı ve denizler azizi Nikola’yı selamlayıp kısa bir yüzme ve şnorkel molasının ardından adadan ayrılıyoruz. Tekne turunun bitiminde yüzümüzü Likya Kaya Mezarlarına doğru çeviriyoruz. Kaya Mezarları MÖ 4. yy. Likya döneminden kalma; şehrin simgesi haline gelen doğal kayaya oyulmuş mezarlar. Bu mezarların en güzel ve en görkemlisi ise “Amyntas”. Buradaki “Herpamiasoğlu Amyntas” yazısının Fethiye’nin yaşadığı tüm medeniyetlere tanıklık edip bugünlere kadar gelebilmiş olması tüylerimizi ürpertiyor.

Ertesi günü serin geçirmeye kararlıyız. Bunun için Fethiye’den kalkan minibüslerle Yaka Park’a ulaşıyoruz. Burası, 650 m yüksekliğinde; serin, doğa ile uyum içerisinde bir su cenneti. Değirmene su taşıyan yüzlerce yıllık çınar ağaçlarının oluklarından taşan sular zengin şelaleler oluşturuyor. Su aynı zamanda inanılmaz derecede soğuk. Öyle ki; işletmecilerin suda 10 dakika kalana yemek ısmarladıklarını duyup gülüyoruz. Hayatımızda ilk kez alabalıkları sevmek de bize yine burada nasip oluyor. Yürüyüşümüzü tamamlayıp geç olmadan Kelebekler Vadisi’ni de görmeyi umuyoruz. Vadiye vardığımızda kaplan cinsinde kelebekleri gözlemliyoruz. Burada bir deniz molası da verip –geceyi orada geçirecek kampçılara çok özensek de- bizi Ölüdeniz’e ulaştıracak olan tekneyi yakalamak için acele ediyoruz.

İlgili Yazılar

Bu lagüne dingin ve sakinliğinden dolayı Ölüdeniz deniyor. Ölüdeniz’de gezerken Babadağı’ndan kalkıp üzerimizde uçuşan rengârenk yamaç paraşütleri ile kendimizi bir tablonun içerisinde gibi hissediyoruz. Kumsalının diğer tarafında; dalgalı ve buz gibi suyuyla yer alan Belcekız’ın tezat hali ise; bizi bu doğa harikası karşısında iyice büyülüyor. 3 km uzunluğundaki plajın tadını çıkartıp akşam yemeği için deniz ürünleri lokantalarına geçiyoruz.

Son günümüzü Fethiye’nin “hayalet şehri” Kayaköy’e ayırıyoruz. 1923 yılında gerçekleşen mübadeleyle Levissi’de yaşayan Rumlar Yunanistan’a göç ederken Kayaköy’e de Selanik ve civarından gelen muhacirler de buradaki taş evlere yerleşmişler. En tepeye tırmanıp büyük ve küçük kiliseyi geziyoruz ve bu açık hava müzesinin en tepeden muhteşem fotoğraflarını çekiyoruz. Bu büyüleyici, düşündürücü ve biraz da hüzünlü köyde 14 şapel ile bir de çömlek atölyesi mevcut olduğunu öğreniyoruz. Herkesin -tarihe rahatsızlık vermemek istercesine- sadece fısıldayarak konuştuğu iniş yolunda; her biri 50 m2’den büyük olmayan evlerin önünden geçerken duvarlar yarım kalmış öykülerini fısıldıyor kulaklarımıza. Birbirinin rüzgârını ve güneşini kesmeyecek şekilde büyük bir saygıyla inşa edilmiş evleri geride bırakıp bir mola veriyoruz. Fonda çalan hafif müzik eşliğinde limonatalarımızı yudumlarken Fethiye’yi düşünüyoruz…

Fethiye öyle bir tatil yöresi ki; burada milattan önceye uzanan gizemli kral mezarlarından; her yer 40C sıcakta yanarken insanı buz gibi serinleten mucizevi kanyonlara; caretta carettalara; ya da rüya gibi yamaç paraşütlerine kadar onca farklı deneyim birkaç gün içinde bir arada yaşanabiliyor. İster özel araçlarla safariye çıkabiliyor ister çaylarında rafting yapabiliyor; yada isterseniz tam teçhizatlı spa tesislerinde öylece uzanıp uzun kışın yorgunluğunu atabiliyorsunuz…

Fethiye’yi görünce tarihteki birçok efsaneye neden bu toprakların ev sahipliği yaptığını daha iyi anlıyorsunuz.

Yazı: Nilsu Emre

İnstagram Hesabı

Eski Zaman Pikapçısı

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More