Güney Amerika’da Avrupa Esintisi Bir Şehir: Buenos Aıres
Burada, usta yazar Philip K. Dick’in Yüksek Şatodaki Adam isimli kitabında olduğu gibi, Nazi Almanyasının İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıktığı bir dünya yok tabii ki. Buna rağmen, Arjantin’i ziyaret ederek alternatif bir tarih tecrübe edilebilir; onlarca yıl önce Avrupa’dan gelen göçmenlerin, görünüş olarak kıta Avrupasındaki soydaşlarından farkları yok ama artık onlar da gelişmekte olan ülke vatandaşları kadar hayatlarını kazanmak için fazlasıyla mücadele etmek zorundalar. Bu defa aynı genlere sahip insanlar, dünyanın geri kalanından daha başarılı veya medeni değiller. Ziyaret ettiğimiz Avrupa şehirlerinde karşılaştığımız sarışın, renkli gözlü insanlar ana vatanlarından ve kültürlerinden çok uzaktalar; disiplinli Almanların yerini toplantıya geç kalanlar, stil sahibi İtalyanların yerini hayatta kalma çabasıyla günlük yaşamına devam eden İtalyan kökenli insanlar almış durumda.
Arjantin’e ilk ayak bastığımda dikkatimi çeken konu buydu: Demek ki kıta Avrupası insanları veya gelişmiş dünya ülkelerinde yaşayan insanlar gerçekten de orada doğdukları, yaşamlarını orada sürdürdükleri için daha şanslı olmalıydılar. Başarılarının önemli bir kısmını da yönetimi altında bulundukları anlayışa borçlu olmalıydılar; sanatın ortaya çıkmasını sağlayan, sosyal devleti uygulayarak (mümkün olduğunca) halkın temel ihtiyaçlarını gidermesi için ömründen çok fazla enerji çalmadan, özgür düşünce ortamını destekleyen, bu düşüncelerin ilgi alanları doğrultusunda evrilmesine yer açan, toplumu bir adım daha ileriye götürecek bireylere dönüşüm, bahsi geçen ülkelerde görece daha kolay ortaya çıkıyor olmalıydı.
Güney Amerika kıtasında her ülkenin kendine özgü özellikleri bulunuyor; kiminin yemekleri, kiminin tarihi, kiminin mimarisi, kiminin doğası ve kiminin de aksanı. Arjantin bunlardan birçoğuna sahip şanslı ülkelerden, Buenos Aires ise şehre özgü aksanıyla (Porteńo) ve Avrupa esintisiyle daha da sempatik bir şehir. Buenos Aires doğasını ve tarihini korumayı başarmış. Bunu şehirde yürürken hissediyorsunuz; attığınız her adımda kuş sesleri ve estetik binalar size eşlik ediyor.
Kentin şimdiki mimarisinde İtalyanların büyük etkisi var; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra Avrupa’nın bir daha kalkınamayacağını, eskisi gibi olamayacağını düşünüp daha iyi bir yaşam umuduyla ülkelerini terk ederek (bu hikaye bana bir yerden tanıdık geliyor sanki!), dünyanın bu köşesine yerleşen birçok İtalyan aile var. Bunların önemli kısmı Buenos Aires’e yerleşmiş (haliyle çift pasaportun avantajını yaşıyorlar). Zamanında ticarette başarılı olanlar veya nüfuzlu kimseler şehrin mimarisine de yön vermiş doğal olarak; Barolo Sarayı ve San Martín Sarayı bunlardan birkaçı. Avrupa etkisi sadece İtalyanlarla sınırlı değil, yüzlerce yıl İspanyol sömürgesi olmanın da bir yansıması olmuş şehre ve kültüre. Ama bitmiyor, Hitler rejimi sonrası buraya kaçan Almanlar da var. Ülkenin iç kısımlarında Alman kasabaları bile var!
Sonuç olarak, Buenos Aires birçok milliyetten insana ev sahipliği yapıyor; Avrupa’dan gelenler çoğunluğu oluştursa da Asyalılar, melezler ve siyahiler de bulunuyor. Üstelik Güney Amerika kıtasının en büyük Yahudi topluluğu da bu şehirde. Maalesef yerli nüfusu burada yok denecek kadar az, daha çok ülkenin kuzeyinde Salta ve çevresinde yaşamlarını sürdürüyorlar. İleride, kıtanın gerçek sahipleriyle, çoğunlukla Bolivya ve Peru’da karşılacağız. Böyle çokkültürlü bir şehirde yaşamanın avantajlarından biri de mutfağı. En lezzetli empanadalar, İtalya’daki kadar olmasa da henüz elinizde erimeye başlayan pizzalar, çayla veya kahvenin yanında Danimarka’daki kuzenlerini aratmayan ve içinde sütlü tatlılar olan factura çeşitleri, kökü İspanya’ya dayanan çikolata veya vanilya kremalı churroslar…Hepsi ve fazlası sonraki yazılarda.
Yazı: Onur Öztürk
Onur Öztürk’ü sosyal medyadan takip etmek için tıklayınız @vamosonur
Cok güzel bir yazi! okumaktan cok keyif aldim. Arjantin görmek istedigim bir ülke
ve en cok merak ettigim sehri ise baskenti Buenos Aires. Bu yaziyi okuduktan sonra güzel bilgiler edinmis oldum ama ayni zamanda daha da cok merak uyandirdi 🙂 emeginize saglik 🙂