Akdeniz mutfağında yaz mevsiminin baş tacı olan, nerede ortaya çıktığı tam olarak bilinmeyen, narin ve mis kokulu yapraklarıyla fesleğen, en seçici damakların bile iştahını kabartmayı başarıyor. Fesleğen (Ocimum basilicus), Lamiaceae ailesine ait bir yıllık ömrü olan bir ottur. Rengi açık yeşilden koyu yeşile hatta mor ve tonlarına göre değişir ve mızraksı yapraklarıyla kolayca tanınır.
Antik Çağın Batıl İnançlarında Fesleğen
Yunan filozof ve bitki bilimci Theophrastus’un MÖ 3. Yüzyılda bahsettiğine göre, fesleğenin ismi Yunanca “krallara layık bitki” anlamına gelen “basilikos”tan türetilmiştir. Fesleğen, Hindistan’da ortaya çıktığı düşünülüyor. Baharat tüccarları Batı’ya getirdiğinde Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar bu bitkinin tadından ve iyileştirici gücünden çoktan haberdardı. Yunanlılar ve Romalılar, fidenin sağlıklı bir şekilde büyümesi için tohum ekmenin gerekli olduğuna inanmışlardır. Fesleğen hakkında daha ciddi bilgi verense Romalı yazar Lucius Junius Moderatus Columella olmuştur. Columella, fesleğenin “mayısın on beşinden yaz gündönümüne kadar” bol miktarda ekilmesi gereken bir bitki olduğunu söylemiştir. Romalılar, Venüs için sihirli ve kutsal bir bitki olduğunu ve mis kokulu diğer pek çok bitki gibi titiz bir şekilde hasat edilmesi gerektiğini düşünmüştür.
Dergimizde Yer Alan Diğer Mitoloji Yazılarına Buradan Ulaşabilirsiniz
Bazı yazarlar, bitkinin demir aletler kullanmadan hasat edilmesi gerektiğini, demirin bütün özelliklerini yok ettiğini yazmıştır. Gerçekten de fesleğen yapraklarını bıçakla kesmeye çalışırsanız yapraklar paslanmadan dolayı anında siyaha döner, bu nedenle sadece elle kopartılmalıdır.
Aşıkların Bitkisi
Romalı ünlü doğa bilimleri uzmanı Pliny, fesleğenin yapraklarının değil de tohumlarının güçlü bir afrodizyak olduğunu düşünmüştür. Bugün bile bazı bölgelerde çiftçiler, üreme dönemlerinde cinsel güçlerini artırmak için eşek ve atlara bu bitkinin tohumunu yediriyor.
Afrodizyak özelliği sayesinde daha sonra aşıkların sembolü haline gelen fesleğen,Galyalılar tarafından kutsal bir bitki olarak görülüyordu. Öyle ki Galyalılar, bitkinin sadece arınmış kişiler tarafından hasat edilmesine izin veriliyordu. Fesleğeni temmuz- ağustos aylarında çiçek açana kadar eken Galyalılarda, bu kutsal bitkiyi hasat edenlerin katı kuralları olan arınma aşamalarından geçmeleri gerekiyordu: Üç farklı kaynak suyunda bitkiyi hasat edecek eli yıkamak, temiz kıyafet giymek, arınmamış insanlardan kendilerini uzak tutmak ve kökleri kesmek için metal aletler kullanmamak. Ölülerini mumyalarken kullandıkları merhemlerin içine koydukları fesleğen Mısırlılarda da baş tacı edilmiştir.
Sağlık İçerikleri Yazımıza Ulaşmak İçin Tıklayınız
Aşkın Göz Yaşları
Orta Çağ’da fesleğeni hasat etmek için kişinin önce sağ elini üç farklı kaynak suyunda yıkayarak arındırması, meşe ağacının dalını kullanması ve keten kıyafetler giymesi gerekirdi. Boccaccio’nun Decameron adlı eserinde, ana karakteri bir fesleğen olan en ilginç aşk hikayelerinden biri karşımıza çıkar. Boccaccio, Dördüncü Gün, Beşinci Hikayesinde kıskanç erkek kardeşleri tarafından acımasızca öldürülen aşkı Lorenzo’nun kafasını her gün göz yaşlarıyla suladığı büyük bir fesleğen vazosuna gömen Elisabetta da Messina’nın hikayesini anlatır.
Yine Orta Çağ’da fesleğen aynı zamanda şeytan çıkarma ayinlerinde kullanılmıştır ve ölümcül salgın hastalıkların şehirleri kasıp kavurduğunda ve insanların fiziksel olarak kendilerini zayıf hissettiklerinde mucize yarattığına inanılırdı. Rönesans döneminde, Cosimo de Medici “Giardino dei Semplici” adını verdiği botanik bahçesine eklendiğinde fesleğenin mutfakta kullanılabildiğini ve iyileştirici özellikleri tanınmış oldu. Ancak fesleğen günümüzde, dünyada en çok pişirilen sos olan pestonun hazırlanmasındaki kullanımıyla biliniyor.
Antik Yemekler Hakkında Tüm Yazılarımıza Buradan Ulaşabilirsiniz
Pesto sosunun tarihi
Fesleğen Liguri’ya on birinci yüzyılın ikinci yarısıyla on ikinci yüzyılın başlarında gelmiştir. Genova şehrine getiren ise Zincirli Zırhın Başı olarak bilinen Genovalı kumandan Guglielmo Embriaco sayesinde olmuştur. Kumandan, gerçek sırrının sadece Yüzbaşı Bartolomeo Decotto’nun bildiği kadırgasındaki mutfağını kullanmaya devam etmiştir. Haçlı seferleri için Filistin’deyken fesleğenin iyileştirici özelliklerini test eden Yüzbaşı, Genova’ya döndüğünde beraberinde fesleğen tohumları getirmiştir. Yüzbaşı, yanında getirdiği bu tohumların bir efsaneye dönüşeceğinden büyük ihtimalle habersizdi. İlk zamanlar, yapraklarının sadece merhem yapımında kullanıldığı söylense de fesleğenden merhem elde etmek için havanda döverken birisinin aklına zeytinyağı ekleyip cilt bozukluklarını tedavisinde kullanmak geldi. Anlatılana göre sos yanlışlıkla ekmeğe döküldü, böylece pesto sosu tarihteki yerini almış oldu.
Efsaneler ve batıl inançlar, baharatların nasıl ortaya çıktığını anlatmada her zaman önemli bir rol oynamıştır. Ancak, ilginç bir biçimde, bunlardan bazıları 1800’lü yıllara kadar gelebilmiştir. Hinduizm’de, Hindistan’da yaşayan İngilizlerin çoğu zaman yıldırımları uzak tutmak için elektriksel vuruları etkisiz hale getirecek fesleğenden yapılma tahta kolyelerle dolaştığı anlatılır. Aynı dönemde ama sadece ay ya da güneş tutulmasının görüldüğü zamanlarda, suların kirlenmesini engellemek için fesleğen tüketilir ve su depolarına konurdu.
Fesleğenin “sihirli” bir bitki olup olmadığı tartışma konusudur ancak Napolyon’un fesleğenin zihni harekete geçiren özelliğinden yararlandığını da bahsetmeden geçemeyiz. Hatta kendisi fesleğenin kokusunun ordu tatbikatları için planları hazırlamasına yardım ettiğine inanmıştır.
Hindistan Hakkında Tüm Araştırmalara Buradan Ulaşabilirsiniz
Çeviren: Sinem Ayan
Fesleğeni ilk defa İtalya’da yemiştim ve çok güzeldi. Aklıma o günler geldi.
Bu yazıların devamını bekliyoruz. Çok doyurucuydu.