Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Tarihte Hiç Var Olmamış 10 İkonik Şey

Peki bu uydurulmuş ve hatta efsane olmuş şeyler neler. İşte size birkaç örnek; bekaret kemerleri, Babil'in Asma Bahçeleri, çivili tabutlar ve vahşi batı... Daha fazlası için yazımızı okumalısınız.

0 6.178

Herkes iyi bir hikâyeyi sever, ancak herkes tarihi sevmez. Peki, o zaman insanlar ilgi göstermediğinde hayal kırıklığına uğramış bir tarihçi veya müze sorumlusu ne yapar dersiniz? Elbette bir şeyler uydururlar.

Evet, tarih bir noktada birilerinin biraz tat vermek için kattığı küçük kurmaca parçacıklarıyla doludur. Bittabi, yanlış anlaşılma ve modası geçmiş cehaletde üzerlerine düşeni yapmışlardır ancak sonunda deli saçması mayınlarla dolu kirletilmiş bir “tarih”le başbaşa kalmışızdır. Örneğin…

10- Paul Revere’nin [Geceyarısı] Sürüşü

Henry Wadsworth Longfellow’un 19. yüzyıldaki destansı şiirinden önce, Paul Revere unutulmuştu. Evet, Bostonlu gümüşçüler Amerikan Devrimi’nde rol oynamışlardı ancak yalnızca figüran olarak. Oysaki Longfellow, bir dergide yayınlanan Revere’nin mektuplarından birinden ilham almış ve adamı hemen ulusal – ve fena halde abartılmış – bir kahraman yapıvermişti.

Her ne kadar Revere’nin İngiliz saldırısı konusunda uyarıda bulunmak üzere at sürdüğü kesinlikle doğruysa da, Revere karmaşık bir uyarı sisteminin yalnızca küçük bir parçasıydı. Bu önemli gecede, birkaç binici Massachusetts’te haberi yaymak üzere yola çıkmışlardı ve Revere’nin yolculuk ayağı oldukça kısaydı. Üstelik yolu üzerinde, İngiliz askerleri tarafından yakalanacağı bir barda mola vermeyi de uygun görmüştü. Serbest bırakıldı, ancak atına el koyuldu. Geri kalan “Paul Revere’nin[Geceyarısı] Sürüşü”, orta yaşlı bir adamın sonraki kasabaya takatsiz yürüyüşünden ibaretti.

Tarihin Akışını Değiştiren ve Az Bilinen 10 Küçük Detay

9- Bekâret Kemerleri

16. yüzyılda, bir adam eşini veya kızlarını uzun süre korumasız bırakmak zorunda kaldığında gizli bir silahı vardı. Tecavüz ve sadakatsizliğe karşı en büyük çare olan bekâret kemeri temelde metal bir iç çamaşırıydı. Kadınlar – bazen zorla – erkeğin yokluğunda el değmemiş kalmalarını sağlamak için bu eski mekanizmalara kilitlenirdi.

Kötü bir komediden alınma bir komplo gibi görünüyor değil mi? Çünkü gerçekten tam da böyle bir şeydi.

16. yüzyıl Avrupası’nda kitlelerin ucuz kahkahalar atmaya modern izleyiciler kadar can attıkları ortadadır. Bu cihaz sadece mizahi sanat ve edebiyatta, bazen alegori olarak, bazen de sadece güldürmek için görünürdü. Müzelerin elinde bulunan birkaç bekâret kemeri ise neredeyse kesinlikle sahtedir; British Museum sergilenen kemerleriyle ilgili şunları söylemektedir: “Mevcut örneklerin büyük çoğunluğunun, büyük ihtimalle onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda şehvet düşkünlerinin merakı veya uygunsuz şakalar için imal edildiği söylenebilir.” Of!

Antik Döneme Ait Bilinmeyen 10 Çılgın Seks Gerçeği

İNCELEME: ESKİÇAĞ’DA BEKÂRET ANLAYIŞI

Ortaçağdaki Seks Hayatı Hakkında 10 İnanılmaz Gerçek

8- Babil’in Asma Bahçeleri

Giza Piramitleri ve Artemis Tapınağı gibi eski inanılmaz yapıları bünyesinde toplayan Babil’in Asma Bahçeleri, Eski Dünya Harikaları listesinde resmi bir yere sahiptir. M.Ö. 600 yıllarında günümüzde Irak topraklarındaki güneşin kuruttuğu çöllerde inşa edilen bu yemyeşil bahçeler, Kral II. Nebukadnezzar’ın yeşillik sever karısı için bir armağandı. Bahçeler dev bir dikey sera, kavurucu kumların içinde yemyeşil bir vahaydı.

Ancak bu bahçelerin varlığını destekleyecek tek bir delil bile yoktur. Bu çağdan ayrıntılı kayıtlara sahip olmakla birlikte, tarihçiler Bahçeler’e hiç bir gönderme bulamamışlardır. Ayrıca, devasa bir yapıya ve yukarısına yeterli miktarda suyun ulaşmasını ve akmasını sağlamak için eski toplumların yeteneklerinin çok ötesinde, mühendislik alanında bir uzmanlığa sahip olmak gerekirdi.

O halde yalan niye? Büyük İskender’in askerleri evlerine döndüklerinde Babil’in muhteşem taş yapıları ve incelikle düzenlenmiş bahçeleriyle ilgili hikâyeler anlatmışlardı. Daha sonra, Antik Yunan şair ve tarihçileri başka dünyalara ait bu çöldeki bahçeler ile ilgili anlatıları ballandırarak romantik efsanelere dönüştürmüşlerdir.

7- Çivili Tabutlar

Ortaçağ tarihine ya da acımasız işkencelere geçici bir merak beslemiş olan herkes çivili tabutlara aşinadır. Şüpheli suçlular, çivilerle kaplı olan bu heybetli metal odaya tıkılır ve kapı kapandığında korkunç bir biçimde çivilenirlerdi. Bunu daha da kötü bir hale getirmek için, çiviler yavaş ve acılı bir ölümü kesinleştirmek üzere stratejik bir biçimde yerleştirilirdi.

Bu kadar vahşice sadist bir aletin var olabileceğine inanmak hakikaten zor, aslında yoktur da. Tamamen bir kurgudur. Bu fikrin ortaya çıkışı, M.Ö. 100 civarında Yunan tarihçi Polybius’un mekanik, kadın şekilli bir kazığa oturtma aletiyle ilgili yazmasıyla olmuştur. Fikir yayılmış ve birkaç yüzyıl sonra bir Hıristiyan felsefe kitabında ortaya çıkmıştır; sonrasında 18. yüzyılın sonlarına doğru bugün bilinen şeklini almıştır.

Alman filozof Johann Philipp Siebenkees, korkunç bir cihazla infaz edilen 16. yüzyıl suçlularının hikâyelerini kurgulamıştı ve insanlar birden atalarının vahşiliğiyle büyülenmiş ve dehşete kapılmışlardı. Tam da bu sıralarda, müzelerde bu geçici modadan fayda sağlamak üzere sahte çivili tabutlarortaya çıkmaya başlamıştı ancak şimdiye kadar hiçkimsebu işkence aletiyle öldürülmemişti.

Tutankamon’un Altın Lahdi Hakkında Bilinmeyenler

Kuzey Çin’de 1500 Yıllık Tabut Çıkarıldı

6- Borsanın Çöküşü Sonrası İntiharlar

İlgili Yazılar

1929’daki Borsa’nın Çöküşü, büyük ölçüde iki şey üzerinde etkili olmuştur: 1930’ların Büyük Buhranı’na yol açması ve borsacıların toplu intiharına neden olması. Bunlardan ilki üzerindeki etkisi halen dikkate alınmaktadır, ancak ikincisi artık bir kara mizah öğesi olmaktan öteye gitmemektedir. Borsa’nın Çöküşü sırasında çekilen her filmin, ofis binalarının pencerelerinden atlayan çılgına dönmüş bankacılar kalabalığını gösteren sahneler içermesi garanti gibidir.

Ancak o gün Wall Street’te sadece iki adam ölümüne atlamıştır. Birkaç kişi daha, sonraları kendilerini asmış veya silahla öldürmüştür. Genel olarak, intiharlar oldukça nadirdi. Aslında intihar oranı, ironik bir şekilde piyasanın zirve yaptığı önceki yaz ile karşılaştırıldığında önemli oranda düşüktü.

Genelde bu tür durumlarda karşılaşıldığı üzere, bu aslında varolmayan-hikâye için suçlu abartının kendisidir. Gazeteler, birkaç gerçek intiharı, New York’ta yayaların sokaklarda “cesetler arasında yollarını seçmek” zorunda kaldıklarını iddia ederek tam bir ulusal trajedi olarak göstermişlerdir. Gerisi (tamamen saçmalık) zaten malumdur.

5- Dünyaların Savaşı Paniği

30 Ekim 1938 akşamı Orson Welles, H.G. Wells’in klasik romanı Dünyaların Savaşı‘ndan yaptığı kötü şöhretli canlı radyo sunumunu sergilemişti. Gerçekçi sunum, saygın konuşmacılar ve birinci sınıf oyunculuk ülkeyi uzaylıların işgal ettiğine ikna etmek için yeterliydi. Ardından gelen panik havası, dehşete kapılmış vatandaşların silahlarına sarılıp dağa çıkmasına ve hatta intihara teşebbüs etmelerine sahne olmuştu.

Ya öyle, ya da medya ve 1930’ların dedikodu çarkı bizi buna inandıracaktı. O akşamki o toplu histeri hikâyelerinin neredeyse tamamının uydurma olduğu ortaya çıkmıştır. Gerçekte, intihar oranları gayet normal düzeydeydi, isyan çıkmadı ve hayat normal bir şekilde devam etti. Yayından etkilenen birkaç kişinin korktuğu doğru ise de pek çoğu bunun bir kurgu eseri olduğunu fark edecek kadar şüpheciydi. Gazeteler kitlesel panik yaratmaktan büyük ölçüde sorumluydu. Radyo revaçtaydı.  Panik sadece gazete satışlarını artırmaya yaramadı ayrıca gazetelerin yeni rakibi olan radyonın itibarına gölge düşürmek için ellerinden geleni yaptıklarını da gösterdi.

Salamis Deniz Savaşı İçin Toplanılan Yer Bulundu

4-Atlı Mızrak Dövüşü Turnuvaları

Herkes, eski Avrupa’da kitlelerin rahatlamaktan hoşlandıklarını bilir: bir sürahi dolusu ılık bira ve iyi bir mızrak dövüşü. Mızrak ve kılıç dövüşleri gibi savaş oyunları bu vahşi çağda en çok rağbet gören şeylerdendi ve katılımcılar ise o zamanın milyon dolarlık sporcularıydı. Dövüş ne kadar kanlı olursa o kadar iyiydi.

Ancak, sadece “kanlı”yı “acelesiz” ve “dövüş”ü de “piknik” kelimeleriyle değiştirseniz. Aslında zamanın oyunları tam da sadece oyundular. Popüler oyunlar bowling, tenis, buz pateni ve hatta at nalı oyunuydu. Eski kalabalıkların arenalarda toplanıp kan çıkması için haykırması düşüncesi büyük ölçüde efsanedir. Gerçekte köy ve şehirlerde yetkililerin çok tehlikeli olduğu düşünülen etkinliklerin yapılmasını engelledikleri biliniyordu.

Atlı mızrak dövüşü ve kılıç “oyunları”nın tek örnekleri şövalye olmak isteyenlerin basit eğitim alıştırmalarıydı, hatta zaman zaman da yapılmaları engellendi. Elbette, nadiren atlı mızrak dövüşleri eğlence için düzenlenlenmiş olabilir, ancak kesinlikle dönemi tanımlayan sporu dalı bu değildi.

3- ‘Ye’ Sözcüğü

Eski İngilizce garipti. “Thee, thy, thou vb.” bu kelimelerin hepsini Shakespeare ve Chaucer gibilerden duymuşuzdur.  Bunlar arasında en aşina olduklarımızdan biri de “ye” dir. Bir yerlerde bir dükkân adı olarak kim “Ye Olde” yazdığını hiç görmemiştir ki? Bu küçük kelimenin kullanımı, bizi hemen daha eski ve romantik zamanlara doğru götürmektedir.

Fakat aslında bizi hiçbir yere götürmemelidir, çünkü bu kelime hiç kullanılmamıştır – en azından bizim onu telaffuz ettiğimiz şekliyle değil.

Matbaa makinesi 15. yüzyılın sonlarında İngiltere’ye geldiğinde, matbaacı olmak isteyenler bir çıkmaza girmişlerdi. Yabancı diller için tasarlanmış harfler, “th” sesini veren telaffuzu zor İngiliz “Thorn” [Þþ] harfini içermiyordu. Bu nedenle matbaacılar, el yazısıyla yazıldığında thorn harfine benzeyen “y” harfini kullanma yolunu buldular. Bu o zamanlar için bir sorun değildi, çünkü okuyucular baktıkları “ye”lerin gerçekten “the” olduğunu biliyordu. Ancak thorn harfini bilmeyen modern okuyucular bunu anlamıyorlardı. Yani gerçekte, “Ye Olde Ice Cream Shoppe” [Eski Dondurma Dükkânı] gerçekten de her zaman “The Olde Ice Cream Shoppe” olmuştur.

2-  ‘Vahşi’ Vahşi Batı

Hayatınızın ne kadar kötü gittiğini düşünürseniz düşünün, bir gerçekher zaman moralinizi yükseltebilir: En azından Eski Batı’da yaşamıyorsunuz. Bu kana bulanmış kum havuzunda hayat içler acısıydı, herkes bunu bilir. Herkesin bir silahı vardı. Herkes kolaylıkla sinirlenirdi ve yine herkesin kendine has bir “aranıyor” posteri vardı. Şiddet ve ölüm dolu kanunsuz bir çukurdu.

Bütün bunlar ancak Clint Eastwood ve bir kamera ekibi olaya karıştıklarında böyleydi. 1800’lerin sonundaki Gerçek Batı kasabaları, sakinlerinin silahlı çatışmalardan çok hayvancılık ve madencilik faaliyetleriyle ilgilendiği şaşılacak derecede huzurlu yerlerdi. Cinayet kesinlikle yaşanmıştır, ancak kötü şöhretli öğle vakti düelloları ve poker oyunlarında çıkan ölümcül kavgalar büyük ölçüde efsanedir. Aslında, kırsal bir Batı kasabasında yaşayan ortalama bir kişinin herhangi bir yılda öldürülme ihtimali yüzde 0,1’di; bu oran bazı modern Amerikan şehirlerinden çok daha düşüktür. Bu heyecan verici “Vahşi” Batıfikri, bir kez daha, yazarların ve film yapımcılarının kısa yoldan köşeyi dönmek için yaptığı bir icat ve Batı’da hiç yaşamamış 19. yüzyıl Amerikalıları’nın yaydığı söylentilerden ibarettir.

1-  Karanlık Çağlar

Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra – “bu arkadaşlar” dünyayı yönetiyorlardı –  eski dünya toplumu Karanlık Çağlar olarak adlandırdığımız korkunç bir kıyamet sonrası döneme girdi. Beş yüzyıl boyunca, 500-1000 yılları arasında savaş, yoksulluk ve hastalık Avrupa ve Orta Doğu’da hüküm sürdü. Tarihçiler, bize bu dönemin acımasız bir dönem olduğunu, tarihte kara bir leke olduğunu söylemektedir.

O halde, gerçekteki tüm kanıtların buna ters düşmesi çok garip. Tarih derslerine, filmlere, kitaplara ve bize aksini söyleyen hemen her şeye rağmen, “Karanlık” Çağlar insanlık tarihinin en müreffeh zamanlarından biriydi. Düşündüğümüzden çok farklı olarak ülkeler güç düşkünü savaş beyleri olmaktan uzak, iktidarlarına resmi sınırlar getiren – inanılmaz ilerici bir fikir – aydınlanmış krallar ve kraliçeler tarafından yönetiliyordu. Yeni tarım araçlarının icadı ve alışılmadık derecede sıcak hava sayesinde yiyecek boldu. Bilim, matematik, edebiyat ve sanatta eşi görülmemiş ilerlemeler görüldü. Yaşamak için harika zamanlardı, ancak bu gerçek Roma saplantılı pek çok bilim adamı için rahatsız ediciydi. Roma hâkimiyetini kusursuz olarak görüyorlardı ve kaybını da trajik olarak nitelendirdiler. Bu yüzden, Roma’nın düşüşünden sonraki dünyanın dehşetine dair önyargılı hikâyeler yazmışlar ve gerçeklik gibi küçük bir şeyin kendilerine engel olmasını istememişlerdir.

İnceleme: Antik Yunan Mimarlığı

Çeviri: Zeynep Atademir

Kaynak: listverse “10 Of History’s Most Iconic Things That Never Existed

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More