Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Eskiçağa Ait Açıklık Kazanmış En Önemli Tıbbi Keşifler

Yapılan keşifler neticesinde antik halkların daha önce zannedildiğinden daha ileri düzeyde sağlık ve tıbbi tedavi birikimine sahip olduğu anlaşıldı...

0 2.521

Arkeoloji, geçmişi öğrenmekten çok daha fazlasıdır. Antik dünya araştırmaları insanoğlunun modern zamanlarda da yararlanabileceği keşiflere öncülük etti. Yapılan keşifler neticesinde antik halkların daha önce zannedildiğinden daha ileri düzeyde sağlık ve tıbbi tedavi birikimine sahip olduğu anlaşıldı ve bilim adamları bu bilgilerin bugün bile hayat kurtarma noktasında önemli olabileceği tezini savunuyorlar. Burada geçtiğimiz yılın en şaşırtıcı sağlık ve tıbbi keşiflerini inceliyoruz.

Antik Pompeii kurbanlarının muhteşem dişlere ve iyi sağlık durumuna sahip oldukları gözler önüne serildi

pompei-saglik

Pompeii’den Vesuvius Dağları üzerinde CT tarayıcıları kullanılmıştı. İlk sonuçlar gösterdi ki, volkanik patlamalardan önce onlar gayet iyi dişleri ve sağlık durumlarına sahiptiler. Bu yeni keşif, Romalıların ne zaman mümkün olursa aşırı derecede tüketime yöneldikleri ve hedonist oldukları yönünde yaygın inanca karşı bir düşünce geliştirmiştir.

Aslında bilim adamlarını şaşırtan nokta Pompeii insanının milattan sonra 79 gibi oldukça erken bir dönemde gayet sağlıklı dişlere sahip olmasıydı. Bir diş uzmanı olan Elisa Vanacore bir basın bülteninde “Onlar bizden daha iyi yediler ve sahiden iyi dişlere sahiptiler” dedi. Pompeii insanı sebze ve meyvelerin yaygın şekerin ise nadiren tüketildiği bir beslenme alışkanlığına sahipti.

Bugüne kadar 86 Pompeii sıva alçısından 30 tanesi tarama sürecinden geçirildi. Ortaya çıkan sonuçlar bölgede yaşamış insanların hayatları hakkında daha detaylı bilgiler sunuyor. Pompeii arkeoloji müfettişi Massimo Osanna kurbanlar hakkında daha çok şeyin ortaya çıkacağını, onların yaşı, cinsiyeti, nasıl beslendikleri, hangi hastalıklara sahip olduklarının ve hangi sosyal sınıfa ait olduklarının da gözler önüne serileceğini iddia etmektedir. Osanna ayrıca bu detayların eski uygarlığa ilişkin olan bilgimizi bir adım daha öteye taşıyacağını ifade etmiştir.

Vikinglerin beslenme düzenleri Ortaçağ dünyasının birçok bölümünden daha iyiydi

viking-beslenmesi

Vikingler denildiğinde akla geniş şölen alanlarında bira içen ve etli kemik kemiren bir kabadayı demeti gelmektedir. Fakat onlar et ve biranın yanında sahiden ne tükettiler? Yeni araştırmalar ortaya koydu ki, onlar zengin ve çeşitli bir beslenme tarzına sahipti ve Ortaçağ döneminde Britanya’da yaşayan insanlardan daha iyi besleniyorlardı.

Görünüşe göre Vikingler etlerini kavurmak ya da kızartmak yerine haşlamayı tercih ediyorlardı. Et hususu onlar için bir oyundu adeta ve özellikle düşük enlemlerde evcil sığır, at, koyun, keçi ve domuz yiyorlardı. Ayrıca ördek, kaz ve tavukların da hem etlerinden hem de yumurtalarından faydalanıyorlardı. Kuzey bölgelerde ise geyik, karaca, ren geyiği, ayı, domuz, sincap, yabani tavşan ve av kuşları avlıyorlardı ve bu bağlamda güneydeki kuzenlerinden ayrılıyorlardı.

Vikinglerin beslenme düzeninde süt ürünleri, sebzeler ve meyveler şimdikinden daha geniş bir alana sahipti ve yağ için tohumlar beslenme alışkanlıklarında önemli bir yer tutuyordu. Onlar farklı dut türleri, elmalar, yaban erikleri ve kuş üzümleri yemelerinin yanında onları kurutarak saklamayı da tercih ettiler. Havuç, yaban havucu, ıspanak, kereviz, lahana, bakla, bezelye ve turp yetiştiriyor ve topluyorlardı.

Vikingler yulaf, arpa ve çavdar yiyorlardı ve hatta arpadan gözleme benzeri yemekler pişiriyorlardı. Bütün bu malzemeler ayrıca bira yapımı için de kullanılıyordu.

Rus bilim adamları ebedi hayat konusunda ilerleme kaydettiler

sibirya-bakteri

Bilim insanları donmuş antik toplarda gelişen bir bakterinin DNA’sını deşifre ettiler ve şimdi onun uzun ömürlü olmasını sağlayan geni anlamaya çalışıyorlar. Buna ilaveten çalışmalar bunun özellikle insan kan hücreleri, fareler, meyve sinekleri ve bitkiler gibi yaşayan organizmalar üzerindeki pozitif etkilerini araştırmaya devam ediyor.

Söz konusu bakteriler esasında Moskova Devlet Üniversitesi’nin geocryology bölümünün başı DrAnatoli Brouchkov tarafından 2009 yılında Yakutia olarak da bilinen Siberya’nın Sakha Cumhuriyeti’nde Mammoth Dağı’nda Mamontova Gora üzerinde bulunmuştu. Benzer bakteriler ayrıca Siberyalı bilim insanı Vladimir Repin tarafından donmuş topraklarla korunmuş, soyu tükenmiş tüylü bir mamutun beyninde bulunmuştu.

Dr Brouchkov “Fareler ve meyve sinekleri üzerinde birçok deney yaptık ve bakterilerin onların uzun ömürlülüğü ve doğurganlığı üzerinde sürdürülebilir etkileri olduğunu gözlemledik” dedi ve devam etti, “Ama bunun nasıl işlediğini henüz bilmiyoruz. Gerçekte örneğin aspirinin de nasıl çalıştığını bilmiyoruz ama çalışıyor işte. Aynı şey burada da geçerli: mekanizmayı anlamıyoruz ama etkiyi görebiliyoruz”.

Keşifleri bilimsel sansasyon ve hayat iksiri olarak tanımlayan epidemiyoloji uzmanı DrViktor Chernyavsky, “bakteriler biyolojik olarak deney yapılan hayvanların duyarsız statüsünü harekete geçiren ve canlandıran aktif maddeler yayıyor ve sonuç olarak yaşlı fareler yalnızca dans etmeye başlamadı, aynı zamanda yeni yavrular da dünyaya getirdi” dedi.

Firavun Akhenaten’in emrinde çok sıkı çalışan inşaatçılar sırtlarını kırdılar

firavun-iskeleti

Antik Mısır Firavunu Akhenaten güneş tanrısı Aten’e adanan yeni şehir Amarna’nın inşası emrini verdiğinde 20.000’den fazla insan bu yıpratıcı işi yapmak için harekete geçti. Amarna’da bulunan ve sıradan insanların gömülü olduğu bir alanda araştırma yapan arkeologlar inceledikleri iskelet kalıntılarından inşa sürecinin çok yorucu geçtiği ve geride sayısız kırık kemik ve omurga bıraktığını tespit ettiler.

Arkeologların oluşturduğu takımın yürüttüğü araştırmalar neticesinde bulunan kemik kalıntılarının yüzde ellisinden daha fazlasında çeşitli kırıklar ve farklı hastalıklar tespit edilmiştir. Ayrıca araştırmacılar çok sayıda yetersiz beslenme ve çeşitli hastalıklardan kaynaklanan sorunlar tespit ettiler.

Amarna milattan önce 1330 dolaylarında sadece Aten’e ibadet edilebilecek bir yer olarak inşa edildi. Ve yazarlara göre oldukça kısa bir süreçte inşa edilmişti. İşçiler taşları üretim stili şeklinde taşımışlardı, yani her bir işçi taşı bir diğerine ulaştırıyordu. Söz konusu kütlenin ağırlığı yaklaşık 70 kg ağırlığındaydı. Bazı yazarların iddialarına göre ağır kütleler Amarna’da çalışan işçilerin bazıların oldukça kötü sakatlanmalara sebebiyet vermişti.

Yontma Taş Devri’nde diş ağrısı: En eski dişçilerin ortaya çıkışı

paleolitik-dis

Araştırmacılar hiç şüphe yok ki, tarihi geç Yontma Taş Devri’ne giden (50.000 ile 10.000 yıl öncesi) 14.000 yaşındaki dişe gülümseyerek yaklaşıyorlardı. Bozulmuş dişin çakmaktaşı araçlarıyla yer yer temizlenmesi tarih öncesi kemik iyileştirme tedavilerinin tarihinde önemli bir gelişme olarak algılanmıştı.

1988 yılında Yontma Taş devrindeki bir hastaya ait olan iyi korunmuş bir iskelet bulunmuştu ve daha sonra anlaşılmıştı ki, söz konusu iskelet 20’li yaşlarında ölmüş genç bir adama aitti ve iskelet kalıntıları 13.820 ile 14.160 yaşları arasındaydı.

İlgili Yazılar

Bologna Üniversitesi’nden bir paleoantropolog olan Stefano Benazzi önderliğinde araştırmacılardan müteşekkil uluslararası bir grup, tanınabilir bir koşulda olan kemik tedavilerinin en eski arkeolojik örneği olan kayda değer bulguyu incelediler.

Antik Perulu Mumya antibiyotiğe dirençli genleriyle araştırmacıları şaşırtıyor

perulu-mumya

Peru’da Cusco bölgesindeki bir antik alanda yer alan kapalı bir mumya, bağırsaklarında bulunan şeylerle araştırmacıları afallattı. Kolomb öncesi döneme ait mumyanın kalın bağırsağında antibiyotiğe dirençli genler keşfedildi. Bu gen mutasyonları modern tıbbi antibiyotiklerin tanıtılmasından çok önce doğal yollarla meydana geldi.

Bir kadın olduğu ve öldüğünde 18 ile 23 yaş arasında olduğu tahmin edilen mumya, 19. yüzyılda 11 başka mumyaya daha ev sahipliği yapan İtalya’da yer alan bir müzeye bağışlandı.

Antik kadının kalıntılarında birçok antibiyotiğe dirençli genin bulunması modern antibiyotiklerle ilgili tedavilere etkide bulundu. Bu gen mutasyonlarının 1.000 yıllık bakterilerde doğal yollarla meydana geldiği ve antibiyotiklerin aşırı kullanımından kaynaklanması gerekmediği düşüncesi hakim bulunuyordu.

Uzmanlar bir yandan daha düşük dozda antibiyotik kullanımı çağrısından bulunurken, diğer yandan da direnç sağlanabilen yeni antibiyotik kaynakları aramaya devam ediyorlar. 11. Yüzyılda bulunan Perulu bir mumyanın yani antik insanların bedenlerinde keşfedilen antibiyotiğe direnç genlerinin tanımlanmasının bizlere hastalıkların tespiti ve tedavisinde önemli kazanımlar sağlaması umut ediliyor.

Yeryüzünde yeniden hayat bulan hiçbir virüse benzemeyen Antik Mega-Virüsler

antik-mega-virusler

Çılgın bilim insanlarının gelişen vizyonları, örneğin Fransız araştırmacılar Rus kuzey kutbunun donmuş toprağında uyuyan bir mega virüs kalıntısı keşfettiler.

Fransız bilim insanları Pithovirus sibericum olarak da bilinen başka bir Siberya virüsünü daha uyandırdılar ve onlar bunu daha önce buldukları Mollivirus sibericum adını verdikleri virüsün bulunduğu yerin oldukça yakınında keşfettiler.

Bu 2003 yılından bu yana bulunan dördüncü tarih öncesi virüstür. 2013 yılından 2015 yılına kadar gerçekleştirilen araştırmaların belki de en çarpıcı yönü Sibirya virüslerinin diğer hiçbir virüse benzememesiydi. Fakat Pithovirus sibericum ve Mollivirus sibericum 500 adet gen içeriyorlardı ve Megaviridae olarak bilinen bir ailenin üyesiydiler. Araştırmacı Chantal Abergel “ bu genlerin yüzde altmışı yeryüzündeki hiçbir şeye benzemiyor dedi.

5.300 yaşındaki Ötzi the Iceman bilinen en eski insan kanını açığa vuruyor

otzi-kardes

Bu yıl içerisinde araştırmacılar yıllar önce Avusturya Alplerinde bulunan 5.300 yıllık meşhur bir mumyada kan hücreleri buldular. Ötzi the Iceman şuana kadar bilinen en eski insan kanıdır.

Ötzi bir cinayetin kurbanıydı. Araştırmacılara ve National Geographic raporlarına göre o hızla ve acısız bir şekilde can vermişti. Bir ok yarası vardı, fakat ölümü büyük olasılıkla başına aldığı bir darbeden gerçekleşmişti.

Bununla birlikte nano ölçekli araştırmalar aracılığıyla araştırmacılar ok yarasına yakın bir bölgede kan hücreleri tespit ettiler. Bilim insanları hücrelerin üç boyutlu görünümü elde edebilmek amacıyla bir lazer yardımıyla hareketleri görüntülediler. Araştırmacılar ayrıca lazeri yara üzerinde gezdirerek kanın gerçek olup olmadığını da tespit ettiler.

Usermontu’nun tıbbi gizemi: 2.600 yıllık diz vidasının keşfi neden uzmanları şaşırttı

mumya-muzesi

1971 yılında California’daki Rosicrucian Müzesi, yüksek statülü ve iyi korunmuş bir erkek mumyası içeren mühürlü bir Antik Mısır tabutu edindi. Bundan on yıllar sonra bilim adamlarından oluşan bir takım şaşırtıcı bir keşif yaptı. Mumya 2.600 yıl önce uygulanan ileri düzeyde bir tedavi yönteminin kanıtıydı. Mumyanın sol dizinin içerisinde vida yer alıyordu ve bunu modern tıp sürecinde uygulanan tedavilerden ayırmanın imkanı yoktu.

Brigham Young Üniversitesi’nin raporuna göre metal implantı sadece X-ray ile görmek mümkün değildi ve önde gelen Profesörlerden Griggs şuna inanmıştı ki, bu madde dize tıpkı modern zamanlarda olduğu gibi yerleştirilmişti.  Bununla birlikte geniş kapsamlı soruşturmalar gösterdi ki bu tedavi yaklaşık olarak 2.600 yıl önce uygulanmıştı. Araştırmayı gerçekleştirsen bilim insanlarından oluşan takım modern zamanlardaki tedavi ile çok eski zamanlara ait tedavi arasında bu kadar az fark olmasından şaşkınlık yaşıyorlardı.

Ortaçağ Tıbbı: 1.000 yıllık soğan ve sarımsak merhemleri modern bakteriyel superbug’ları öldürüyor

ortacag-tibbi

Araştırmacıların şaşkınlığına ve duydukları heyecana rağmen bir dokuzuncu yüzyıl tedavisi göz enfeksiyonunun tedavisi için başarıyla uygulanmıştı. Soğan, sarımsak ve inek kesesinden oluşan antik bir ilaç MRSA gibi modern antibiyotik dirençli superbug’lara karşı etkili bir silah olarak kullanılabilirdi.

Birleşik Krallık’ta bulunan Nottingham Biyomoleküler Bilimler Üniversitesi’den araştırmacılar ve Anglo Saxon Dr Christina Lee, Baldwın Leechbook’unda yer alan 1.000 yıllık ilacı yapmak amacıyla birlikte çalıştılar.

Göz enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılan ve Ortaçağa ait olan merhemin içinde yer alan maddeler BBC raporuna göre sarımsak, soğan(ya da pırasa) ve inek safrasıydı. Bilim adamları malzemeler tek başına kullanıldığında hiçbir anlam ifade etmese de bir araya geldiğinde metilisin dirençli stafilokok bakteri kültürlerinin(MRSA) yüzde doksanını öldürmesi karşısında şaşkınlık duyuyorlardı.

Çeviri: Mert Gevrek

Kaynak: ancient-origins

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More