Üc bin yildan daha uzun sure once yikilan ve yeniden insa edilip tekrar yikilan saraylar; terkedilmis kentler… Peki bu parlak Minos medeniyetinin basina aslinda ne gelmisti?
Uzun yillar boyunca ortaya atilan hikaye basitti : Antik Yunan medeniyetine onculuk etmis ve milattan once III-II binli yillarda kurulmus Girit medeniyeti, Santorini yanardaginin patlamasiyla yokolmustu. Bu supervolkanin patlamasiyla olusan dev dalgalar dogu Akdeniz kiyilarina kadar ulasmisti.
Detayli tarihlendirme calismalari gosterdiki yanardag, ilk Minos saraylarinin yikilisindan (yaklasik olarak M.O. 1700) en az 70 yil sonra patlamisti. Tekrar insa edilen saraylar ise yaklasik olarak M.O. 1450 civarinda tamamiyle yokoldu . Bir tek adanin kuzeyinde yer alan ve iclerinden en buyugu olan Knossos Sarayi 80 yil kadar daha varligini surdurebildi ve sonunda o da yokoldu.
Minoslularin saraylarin yikilmasindan onceki donemde biraktiklari tum yazili belgeler bugun hala cozulemeyen bir dilde yazildigi icin, goc etmeleriyle ilgili gizemi cozmek icin arkeoloji bilimine basvurmaya karar verildi.
Saraylarin cevresinde yapilan calismalar adadaki yerlesimin evrimiyle ilgili merak uyandirici sonuclar ortaya cikardi. Minoslularin yasadigi bolgelerin genel olarak azaldigi ve ikinci saraylar donemiyle birlikte tam olarak yokoldugu ortaya koyuldu.Minos tarihi uzmanlari bu fenomeni cogu zaman ; rakip saraylar arasindaki catismalarin , digerlerini altedip, yonetimlerini eline alan Knossos’un hakimiyetiyle sonuclanmis olmasi gibi politik bir nedene bagliyorlar.
Sylvie Muller tarafindan yonetilen Atina Fransiz Akademisi arkeologlarindan bir ekip ise bu terketme fenomeninin adanin kuzeydogusundaki Malia bolgesinde yogunluk kazandigini kesfetti. Hatta ilk ve ikinci saraylarin yikildigi ara donemde (yaklasik olarak M.O 1700-M.O 1450) Minoslularin sadece Malia bolgesine hakim daglarin yamaclarindaki yerlesim bolgelerini terkettikleri ortaya cikti.
Arastirmacilar bu kez de bu goc egilimini anlamak icin bolgenin cografi durumunu ve toprak yapisini incelemeye karar verdiler. Dagin etegindeki bolgenin cok sicak ve kurak olmasindan oturu sulama yapilmadan topraktan verimlilik almanin cok guc oldugu ; dagin yuksek kesimlerinin ise (1900m.) zeytin ve asma uretimine olanak tanimayacagi tespit edildi. Ikisinin ortasinda kalan dag yamaclarininsa (300-900 m.) Minoslularin ikinci saraylar doneminde terk ettigi bolgeler oldugu ortaya cikti. Bu bolgenin dagin etegindeki bolgeye oranla daha cok sulandigina , burada asma yetistirildigine, hayvancilik ve aricilik yapildigina dair izler bulundu. Pismis topraktan yapilmis sulama kanali kalintilari da bolgede sulama yapildiginin bir baska kaniti.
Peki Minoslular neden birdenbire yasamlarini kurduklari bu yamaclardan kurak ovalara dogru goc etmeyi sectiler ? Arastirmacilar, Minoslularin belki de adanin yeralti su kaynaklarina ulasmanin bir yolunu bulduklarini dusunuyorlar.
Bir baska deyisle, Minosularin buyuk gocu zirai bir kesfin sonucunda gerceklesmis olabilir .
Cunku bulgular, Minoslularin tam da ikinci saraylar doneminin basinda su teknolojisine ilgi gosterdiklerine isaret ediyor. Arkeologlar son yillarda Girit’in dogusunda bulunan Pseira adaciginda yurutulen kazilarda dagdaki akarsulari cevreleyen bu doneme ait baraj kalintilari buldular. Yaklasik olarak yine ayni donemde Minoslularin yeralti sularina ulasmak icin kuyular kazmaya basladiklari tespit edildi. Suyu yuzeye kadar ulastirmayi saglayan sistemin kalintilari maalesef gunumuze kadar gelmedi. Bununla birlikte Misir’da ayni donemde kullanildigi bilinen basma tulumba sisteminin ; onlarla ticari iliskileri oldugu bilinen Minoslular tarafindan ithal edilmis omasi da mumkun.
Minoslularin su teknolojisine iliskin arayislarinda adanin binlerce yil icinde degisen ikliminin de etkili oldugu dusunulmekte. Yaz mevsimindeki asiri sicak ve kuraklik ; sonbahardaki asiri yagislarla tasan akarsularin yarattigi erozyonlar bolgeyi zamanla yasanamaz hale getirmis olabilir.
Sonuc olarak onceden dusunuldugu gibi,eger Minoslular politik nedenlerle yasadiklari yerleri terketmis olsalardi, bir gun tekrar buralara geri donmus olurlardi. Oysa ki bu dag yamaclarindaki yerlesim yerlerine bir daha geri donen olmadi .
Çeviri: Gökçe Perol
Kaynak: archeo.blog.lemonde.fr