Nereye Dergisi
Arkeoloji, Tarih, Gezi, Seyahat ve Yaşam Kültürü Dergisi

Bergama’da Mısır Etkisi: Kızıl Avlu (Serapis Tapınağı)

İzmir`in Bergama ilçesinde bulunan Mısır tanrılarına adanmış diğer adıyla Serapis Tapınağı’dır.

0 14.090

Yazının Sahibi Anıl Nural’a Teşekkür Ederiz…

İzmir`in Bergama ilçesinde bulunan Mısır tanrılarına adanmış diğer adıyla Serapis Tapınağı’dır. Pergamon antik kentinin aşağı kentine Selinus Çayı’nın yakınlarına inşa edilmiş 270 metre uzunluğundaki bu tapınak çoğu yapısıyla günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Hadrian döneminin izlerini taşıdığından dolayı bu dönemde yapıldığı düşünülmektedir. Kızıl Avlu adını yapımında kullanılan kızıl tuğlalardan almıştır. 200 metre uzunluğundaki avlunun dar kenarında üç tane propylon bulunmaktadır. 20 metreye yüksekliğe varan yapının iki yanında kubbe ile örtülmüş dairesel iki yapı vardır. Erken Hristiyanlık döneminde kiliseye çevrilmiştir.

BERGAMA’NIN TARİHİ COĞRAFYASI

Bergama’nın eski adı Pergamon’dur. Doğu Akdeniz havzasında, özellikle de yer adlarında iz bırakan, Yunanca öncesi bir dile aittir. Pergamos veya Pergamon bu dilde “kale” veya “müstahkem mevkii” demektir.¹ Pergamon, Kuzey Ege’de doğu-batı doğrultusunda uzanan Bakırçay(Kaikos) Irmağı’nın kuzey kıyısında yer almaktadır. Kuzeyde Kozak(Pindasos), güneyde Yunt(Asperdenon) dağları ile çevrili olan kentin doğusunda Selinos, batısında da Kestel(Kelkitos) Çayı bulunmaktadır.

### Bergama’nın Antik Kütüphanesi ve Bergama Yazıları İçin Linke Tıklamanız Yeterli

Homeros, Teuthrania Bölgesi’nde yaşayan ve Ketiler adı verilen bazı boyların Troia savaşlarına karışmış olduklarından söz etmektedir. Bu konuda araştırma yapan bazı bilim adamları bu halkın Mısır anıtlarında Kheta diye anılan Hititler olabileceğini söylemişlerdir. Ancak Pergamon bu dönemde Hititlerin en uç yerleşimi olsa bile buralarda yaşayan halk, M.Ö. 1. binin başlarında göçebe Thrab-Phryg kavimleri ile Yunanistan’dan kuzeybatı Anadolu’ya gelen Aioller ile karışmış olmalıdır. Akrapoldeki ilk yerleşim izleri M.Ö. 7-6. yüzyıla kadar gitmektedir. Pausanias, Bergama’nın Andromaque’nin oğlu kahraman Pergamus tarafından kurulduğunu söyler. Başka bir kaynakta ise Pergamon’un efsanevi kurucusu olarak Herakles’in oğlu Telephos gösterilmektedir. Antik metinlerde Pergamon ilk defa Ksenephon’un Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde geçmektedir. Ksenephon M.Ö. 400- 399 yıllarında Pergamon’a uğramış ve Persli hükümdarlara bağlı yerel yönetici olan Eretrialı Gongylos’un evinde kalmıştır. Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında doğu seferine çıkmasıyla Perslerin Anadolu’daki 200 yıllık saltanatı son bulmuştur. Bu tarihten sonra tüm Batı Adadolu’da olduğu gibi Makedonya Krallığı’nın hakimiyeti altına girmiştir. Ancak İskender’in 33 yaşında ölümüyle imparatorluğun toprakları uzun süen mücadeleler sonucunda ardılları arasında paylaşılmıştır. M.Ö. 301 yılında Pergamon yöresini ele geçiren Makedonyalı Komutan Lysimachos, krallğını ilan etmiş ve 9000 relentlik savaş ganimetini Kal’de koruması için Philetairos adlı subayı görevlendirmiştir. M.Ö. 282 yılında isyan çıkaran Philetairos yönetime el koymuş ve yaklaşık 150 yıl sürecek olan Bergama Krallığı’nın temellerini atmıştır. II. Eumenes (M.Ö. 197-159) Roma ile kurduğu yakın ilişkilerle Bergama Krallığı’nı Helenistik Dönem’in en güçlü devletlerinden biri haline getirdi. İnce bir zevke sahip olan II. Eumenes, Atina akropolünü örnek alarak Pergamon’u Helen dünyasının en güzel kentlerinden biri haline getirdi.²

### Helenistik Dönemin Cennet Bahçesi ve Helenistik Dönem Nedir Yazılarımız İçin Linke Gitmeniz Yeterli

Roma, Cumhuriyet Dönemi’ne son veren Actium Savaşı (M.Ö 31) ile Bergama’da tüm Roma gibi 400 yıllık bir barış ve refah dönemine girmiştir. M.S. 3. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başlaması Pergamon’u etkilemiştir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun batı ve doğu Roma olarak ikiye ayrılması ile Bizans egemenliğinde kalan kent daralmış yeni bir surla çevrilmiştir.

Bizans İmparatoru Diocletianus’un Asya eyaletlerini yeniden yapılandırılmasında Bergama yine Asya eyaletinde kalmıştır. İmparator Teodosius zamanında bu eyalette bulunan dört metropolden biriydi. Bu dönemde kent Hristiyanlık aleminin önemli bir piskoposluk merkezi olup, yedi apokalyptik kiliseden birine sahip olmuştur.

Uzun yıllar Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalan Bergama’ya 1300’lü yılların başından itibaren yavaş yavaş Türkler yerleşmeye başlamıştır. Böylece kentin bir bölüm halkı Bizans İmparatorluğu’nun başka yerlerine göçmüş ve Bergama giderek terkedilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti kurulduğunda Bergama idari açıdan henüz Bizans’ın elindedir. Türk topraklarına kesin olarak katılmamış olmasına rağmen, çevresindeki bölgeler Türk beylerinin egemenliğinde olduğundan Bizans’ın güdümünden çok uzaktır. Tarihi kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Haçlı Seferleri ile Bizans’ın Batı Anadolu’ya yeniden yerleştiği bir dönem ardından Anadolu’da Beylikler Dönemi başladığında, Bergama önce Menteşe Beyliği tarafından ele geçirilir ve Menteşelilerin elinde çok az kalarak 14. yüzyılın ilk yıllarında Karesiler tarafından alınır. Karesi Beyliği idaresinde olan Bergama emirinin ölümünden sonra (1341) Bergama, Osmanlıların eline geçer. 16. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar olan bir dönemde Bergama’ya bağlı nahiyelerin farklı yönetimlere başlanması sonucu bölgede idari açıdan bir bölünme görülmektedir. 1880 yılında yapılan yeni bir idari değişiklik ile İzmir’e bağlanan Bergama kazasının Bergama (Merkez), Ilıca-ı Bergama(Turanlı), Nevahi-i Bergama(Kınık), Kiliseköy(Reşadiye– Zeytindağ), Ayazmend (Altınova), Kozak, Dikili, Çandarlı olmak üzere idari bölünüşü Cumhuriyet dönemine kadar bazı değişiklikler dışında aynen korunmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde Bergama’ya bağlı bulunan yerlerin bazılarında sadece isim değişiklikleri yapılmış, Bergama ve çevresi hep Bergama olarak anılmıştır.³

TAPINAK

Serapis Tapınağı, ana yapı 60×26 m boyutlarına sahip ve her iki tarafında kendilerine ait kare atriyumlu iki yuvarlak yapı ve anıtsal kapıları ile kapladığı alan 270×100 stylobat ölçüsüyle tapınağın 200 metrelik sütunlarla çevrili bahçesi vardır. Tapınağın giriş kapsının yanında kubbeli dairesel iki yapı görülür. Tapınağın diğer dar kenarında ise 3 adet anıtsal giriş kapısı bulunmaktadır(4).

Karşılıklı duran portikoslarda Troia bölgesinden getirilen granitlerden yapılmış sütunlar ve üzerlerinde Korinth düzeninde beyaz mermerden sütun başlıkları bulunuyordu. Yüksekliği ana yapının boyuna göre belirlendiği için doğudaki sütunlu galeri avluyu çevreleyen diğer galerilere göre daha yüksekti. Sütunlu galeri kapı açıklığı önünde dört sütunun yükseldiği anıtsal kapıya kadar genişletilmişti. Anıtsal kapının görsel etkisi çeşitli renklerde mermerlerin kullanılması ve şamdanların önünde karşılıklı duran sfenksler ve meyve tabaklarından oluşan bir frizle vurgulanmaya çalışılmıştır. Doğudaki sütunlu galeri, sütunlu çatı şeklindeydi bu özelliği nedeniyle dairesel planlı kuleler ile ana yapı arasındaki kare planlı iki avluya geçiş sağlıyordu. Bu iki avlu, dolayısıyla ana yapı ile kulelerin alt kısımları sütunlu galerilerle çevriliydi. Merkezi yapı ve yanındaki iki kule tüm yapının iç mekanını oluşturuyordu.

Yapı kompleksinin orta aksında yer alan tüm kutsal alanın ana kapısı yaklaşık 12 metre yükseklikte yan sövelere ve 40 ton ağırlığında yekpare taştan bir eşiğe sahiptir. Doğu yarısında derin olmayan bir su havuzuna ve bunun arkasında üzerinde kült heykelinin konulduğu bir kaide bulunan genişçe bir podyum vardır.

Podyumun iki yanında bulunan iki katlı sütunlu cephe mimarisi avlunun iç duvarları boyunca çatıya kadar yükseliyordu. İç avluların yan duvarları üst üste gelen iki niş sırasıyla enlemesine bölünmüştü. Bunlardan batı tarafında yer alan üst sıradaki nişler aynı zamanda birer pencereydi.

Ele geçirilen parçalardan anlaşıldığına göre yüzeyleri çeşitli renk ve desenle mermer levhalarla kaplanmış duvarlar gibi ana yapının çatısıda mermer kiremitlerle örtülüydü. Aynı durum kubbelerinde ışığın girmesini sağlayan opaion denilen birer açıklık bulunan dairesel planlı kuleler içinde geçerliydi.Kulelerin içinde girişlerin tam karşısına denk gelen yerde kült heykellerin konulduğu üzeri kemerli birer büyük niş bulunmaktadır(5).

Ayrıca bu tapınak Erken Bizans Dönemin’de Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biri olarak kullanılmıştır. Hristiyan dünyası için yeri ve önemi farklıdır.

MİMARİ PLASTİK ESERLER

Gerek 1930’ larda Alman arkeologları yapı kompleksinin doğusunda yaptığı kazılarda gerekse bunların devamı niteliğindeki 2002 tarihli kazılarda çok sayıda heykel parçası bulunmuştur. Bunlar, Mısır etkisinde yapılmış, mimari taşıyıcı figürlerine aittir: Taşıyıcılar, sırt sırta vermiş, en az bir insan büyüklüğünde kaideler üzerinde yer alan heykellerden oluşmaktadır.

İlgili Yazılar

Kadın ve erkek figürler kısmen Mısır ’ a özgü giysiler giymişlerdir, Mısır’da firavunların ve tanrıların başında bulunan Nemes adlı pliseli bir baş örtüsü bulunmaktadır. Destek figürlerinin Mısır kökenli olduklarını vurgulamaya yarayan bu başlıkların aynı zamanda mimari bir işlevi vardı. Sırt sırta duran her iki figürü birleştiriyor, üzerlerine gelen çan şeklindeki sütun başlıklarının yerleştirilmesi için de zarif birer altlık oluşturuyordu. Sütun başlığının üzerine gelen dış bükey parçanın kenarları da yukarıda bulunan arşitrava geçişi sağlıyordu. Tüm bu mimari elemanlar dahil olmak üzere, destek figürlerinin yüksekliği sekiz metreyi aşmaktadır. Figürler yapı itibariyle Mısır’daki Hatçepsut Tapınağı’nda bulunan Hathor sütunlarına benzemekte ve Pergamonlu kopyalarının Mısır’daki asıllarına sadık kaldığı anlaşılmaktadır.

### Mısır Medeniyetinin En İyi Korunmuş Tapınağı Yazımızı Mutlaka Okumalısınız

Beyaz mermerden yapılmış figürlerin el, kol, bacak ve ayakları ile yüzleri siyah-gri mermerden yapılarak aplike edilmiştir.Ele geçirilen heykel parçalarından anlaşıldığına göre, Hem insan başlı figürler hem de Mısır tanrılarını oluşturan bazı hayvan başlı figürler bulunmaktadır. Bugüne kadar kesin olarak tespit edilenler aslan, çakal, ibis, timsah ve olası maymun figürleridir. Bu destek figürlerinin yanı sıra, yine Mısır etkisinde yapılmış bir takım frizlere ait parçalar da bulunmuştur ki bu frizler muhtemelen destek figürlerinin kaidelerinde yer alıyorlardı. Ele geçirilen parçalardan destek figürlerinin toplam sayısı tespit edilebilmiştir. Bu figürlere ait parçaların yalnızca yan avlularda ele geçirilmiş olması ve bugüne kadar kazılmış alanlar göz önünde bulundurulduğunda, bu kısımlarda Mısır kökenli figürlerle donatılmış en az iki ya da üç galerinin yer aldığını söyleyebiliriz. Tesisin yapılış amacının anlaşılması ve doğru yorumlanmasında yapının inşa tarihi en önemli veriyi oluşturmaktadır. Yapım tarihinin saptanmasın elimizdeki en önemli veriler ise mimari süslemelerdir. Korinth düzenindeki sütun ve paye başlıklarındaki yapraklar incelendiğinde, Pergamon Traianeumu’ndaki Traian-Hadrian dönemi sütun başlıklarına büyük ölçüde benzedikleri görülür. Ayrıca yaprakları Atina’da Hadrian zamanında gerçekleştirilen inşa programı çerçevesinde kullanılan sütun başlıklarındaki yapraklara benzeyen başlıklar da bulunmaktadır. Özellikle Atina’daki Hadrian Kapısı’nda kullanılmış olan paye başlıklarıyla Kızıl Avludakiler arasındaki büyük benzerlik her iki yapının birbirine yakın tarihlerde yapılmış olduğunu ortaya koyar. İmparator Hadrian’ın M.S. 120 yıllarında Atina’daki büyük imar faaliyetleri için Anadolu’ dan taş ustaları getirttiği bilinmektedir(6).

MALZEME VE TEKNİK

Yapının tamamı kırmızı tuğladan yapılmıştır. Bu yüzden adı Kızıl Avlu olarak anılmıştır geçmişten günümüze. Ana yapının çatısı mermer ile kaplıdır. Yuvarlak yapıların ve taban döşemeleri de büyük mermer bloklar vardır. Yapının büyük anıtsal giriş kapıları vardır, en büyük ön cephedeki anıtsal kapı tümüyle mermer bloklardan oluşturulmuştur. Sütun ve içinde bulunan heykeller mermerdir. Ancak heykel figürler de siyah mermer ve gri mermer de kullanılmıştır. Yapının güçlenmesi için sonraki dönemler de bazı duvarları harç ile çevrelenmiş ya da mermer bloklarla kaplanmıştır, ancak içleri yine kırmızı tuğladır. Sütunların üstündeki arşitrav blokları

mermer bloklardan oluşmaktadır. Yapının içindeki diğer beton bloklar devşirme taşlardan oluşur. Pergamon Krallığı’nın etrafından getirilmiş taşlardır. Yapının genel olarak malzemesi kırmızı tuğla ve düzenli kesilmiş mermer taşlardan oluşmuştur(7).

SONUÇ

Genelde tapınaklar kentin yüksek kesimlerine yapılır ancak Serapis Tapınağı , kentin aşağı kısmına yapılmıştır. Dönemin diğer tapınakları ise kentin yukarı kısmına yapılmıştır. Malzeme olarak birbiriyle farklı özellikler gösterirler. Serapis Tapınağı’nda kırmıza tuğla kullanılırken, kentin diğer tapınaklarının ana

malzemesi mermer ve kesme taşlardır. Serapis Tapınağında da mermer kullanılmıştır, sadece sütun ve girişlerde olmak kaydıyla.

Form olarak dikdörtgen olma özelliği ile diğer kent tapınaklarıyla benzerlik gösterir. Etrafındaki sütunlu galeriler Yunan kültürü özelliği, kullanılan mimari teknikler ve elemanlar ile de Yunan tapınaklarının

özelliklerini taşır. Ancak Mısırlı tanrılara olan saygıyı göstermek için yapılmasından dolayı figür ve doğal olarak diğer plastik eserler de alışılmadık tanrı ve figürlere rastlanır.

Serapis Tapınağı ayrıca Erken Hristiyanlık Dönemi’ nde , Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biri sayılır. Hakkında fazla bilgi olmamasından dolayı çalışmalar sürmektedir. Yapının bir çok bölümü hasar gördüğü için arkeologlar ve tarihçiler çalışmalarını sürdürmektedir.

1 W.Radt; Pergamon Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, 21.

2 E.Akurgal; Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yay., İstanbul, 1995,II.Baskı, 254.

3 F.Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları. İlavelerle 3. Baskı, İstanbul, Eylül, 1980. 701

4 Radt 2002

5  Mania 2014

6 Mania 2014

7 Radt 2002

KAYNAKÇA

Akurgal 1995   E.Akurgal; Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yay., İstanbul, 1995,II.Baskı, 254.

Mania 2014 U.Mania, Pergamon,A Helenistic Capitole in Anatolia, Yapı Kredi Yayınları, 1.baskı, İstanbul 2014, 521-523.

Radt 2002  W.Radt; Pergamon Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, 21.

Sümer 1980 F.Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları. İlavelerle 3.Baskı, İstanbul, Eylül, 1980. 701

Yazı: Anıl Nural

 

Get real time updates directly on you device, subscribe now.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept Read More